By Nejat Kurtuluş on Salı, 05 Aralık 2017
Category: Yaşam

BİLGE ÇOCUKLAR YETİŞTİRELİM

Nietzsche "hayvan olmak için mükemmel olmak lazım" diyor. İzlediğimiz belgesellerde görüyoruz timsah ceylana saldırıp ayağından yakalıyor, bir çaba ile hayvan yenilmekten kurtuluyor. Dakikalar içinde hiçbir şey olmamış gibi ot yemeye devam ediyor. Oysa insan öyle mi? Ceviz kabuğunu doldurmayacak şeyler için anne-babalardan en çok duyar olduğumuz "çocuğumun psikolojisi bozuldu" cümlesi geliyor aklıma. Hayatımızda iyi durumlara hazırlıklıyız, ya kötü durumlara… Doğuma inanıyoruz, kabulleniyoruz ama ölmeye niye inanmıyoruz.

Karnını doyurmuş bir aslan yanında dolaşan antiloba saldırmıyor, fazlasına gerek görmüyor, doyduğu kadar… İnsan için bu söz konusu bile olamaz, insan doymak bilmez, peki nereye kadar… Çocuğumuza bile paralı meslekleri seçmesini, hatta girişimci olup patron olmasını telkin ediyoruz. Çünkü evde patron gibi yetiştiriyoruz. Bunu da bayağı hissettiriyoruz, sorumluluk vermiyoruz.

Rol ve statü kavramlarını ülkemizde yeniden tesis edelim ki anne, anne gibi; baba, baba gibi; öretmen, öğretmen gibi davransın. Çocuk da çocuk gibi yaşasın.

Çocukların kendisini tanıması keşfetmesi önemlidir. Okulda bunu yapabiliriz. Rehber öğretmenlerin "Ben Kimim" formları her ne kadar etkili olmasa da spor ve sanatla, oyunla çocukların yetenekleri yakalanabilir. Bu tür etkinliklerin sayısı artırılırsa çocuğun kendini keşfetmesinde o denli etkili olur. Öğrenme, kendini bulma hayat boyu devam eden bir süreçtir. Genç yaşta profesör olanı da, altmış yaşında yazar olanı da duyabilmemiz bundandır.

Kendini tanımak, keşfetmekle birlikte asılolan kendini bilmektir. Bunun için de evrene mana yüklemek, felsefi boyutunu düşünmek ve bunu çocuğa taşımak; işte bu çok önemli. Mana noktasında biz ne durumdayız, kendimizi biliyor muyuz?

İnsan olmak zor iştir. İyi ve kötü duyguları vücudunda taşır insan. Melek de olabilir, şeytan da… İyi insanlar hep bilginin peşinden koşarlar. Kötü insanlar ise hep bildiğini sanırlar. Hâlbuki bildiğimiz tek şey var, o da hiçbir şey bilemediğimizdir, demiş Sokrates Usta.

Doğada müthiş bir denge var. Buzulların eridiğinde başımıza neler geleceğini tasavvur edebiliriz, ya da arıların tükenmek üzere oluşlarının sonuçlarını düşünmek bile istemeyiz. Biliriz ki bu felaketler gerçekleşirse, bunun insan eliyle olacağı bir varsayım değil ne yazık ki. İşte doğadaki dengeyi insanoğlundan korumanın sigortası ahlaktır, kendini bilmektir. Arabamızla hızlı gideriz, ne kadar hızlı gidersek de kaza riskimiz de o denli yüksektir. İşte bu bir dengedir, kader de budur.                                                                                                                                  Sürekli bir yarış hali. Zamanla yarışmamın anlamı nedir. Zaman dediğimiz şeyi biz uydurmamış mıyız? Zaman diye bir şey olmadığını anlarsak, evrenin bir parçası olduğumuzu da anlarız. Var ettiğimiz zaman da görecelidir zaten. Çocuğun kalan ömrü oranında günler uzundur. Öğrenmek için vaktinin çok olduğunu düşünür. Hata yaparak öğrenmeyi severler, telafisi mümkündür çünkü. Biz de bunu biliriz, hoşgörümüz bundandır. Oysa yetişkinlerde kalan ömrü oranında ise günler kısalır, öyle algılarız; hata yapmaya tahammül yoktur artık.

Son yıllarda dini hassasiyetlerimizi kullananlar yüzünden, din ile ahlak ilişkisi kopma noktasına geldi. Dinin özünden bir hayli uzaklaştık. Yeri geldi ilimden bihaber kişiliklere ruhumuzu bile teslim ettik.

Ancak temiz olarak kalan ve bizim olan bir olgu hala duruyor: Tasavvuf. Dinin özüdür aslında tasavvuf. Pazarlıksızdır. Saplantılar yoktur. Anlam vardır, mana vardır. Allah'a yaklaşmak vardır. Korkutmak yerine, sevgi vardır. Kendini bulmak vardır. İnsan-ı kâmil olmaktır tasavvuf. Allah'ın dünyayı Peygamberimizin yüzü suyuna yarattığına inandığımız bir dinin mensuplarının eğlence olsun diye havaya ateş etmesi nasıl bir mana arayışıdır bilinmez. Bu davranış yalnız İslam toplumlarına has bir davranış şekli olduğunu düşünmek gerekir. Böyle bir ortamda çocuk kendini bulsun, kendini bilsin istiyoruz. Demek ki önce ülke ve millet sevgisi, sonra diğerleri…

Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek bizim görevimiz. Onlara neler yapabileceklerini, neleri yapamayacaklarını öğretmeliyiz. Biz yetişkinler için bununla ilgili güzel bir kitap var. Dr Alexis Carrel'in "Bilinmeyen İnsan" veya bazı basımlarda "İnsan Denen Meçhul." İnsan denen varlığı iyi tanıtalım ki, içindeki zıtlıkları kavrayabilsin, zorluklarla baş edebilsin, hayattan keyif alsınlar. Başarıyı ancak böyle yakalayabilirler. Yunus Emre'nin dediği gibi "Küçük insanlar dengini, büyük insanlar kendini arar."

Related Posts

Leave Comments