18 Mart 1915 tarihinin üzerinden 109 sene geçti. 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü vesilesiyle daha önceden yaptığım bazı anketleri ve bunun üzerine yazdığım bir yazıyı tekrardan kaleme almak istedim.
______
18 Mart, hem dünya hem de Türk tarihi için son derece önem arz eder. Bilhassa Çanakkale Zaferi, hafızalarda güncelliğini koruyan, sıklıkla da anması yapılan bir zaferdir. Ancak tam da burada birkaç önemli noktaya değinmek gerekir. Savaşlar akılla, bilgiyle, teknikle, stratejiyle ve irade ile yönetilirler. Bu doğrultuda da kazanılırlar. Savaş birçok bilginin harmanlandığı, sınandığı son derece girift stratejik zekanın bir sonucudur. Ancak iş Çanakkale Zaferi'ne gelince, bu durum tamamen aklın, bilginin, stratejinin, kültürel birikimin, komuta kademesi ve ordudaki yetkinlikten çıkarılıp duygusal, dürtüsel, uhrevi bir zafer şeklinde sunulmaktadır. Oysa ki bu ne doğrudur ne de ahlâklıdır. Bilhassa Çanakkale Zaferi kasıtlı ya da sehven yayılan hurafelere kurban edilmektedir. Örneğin en bilinenlerden biri dillere pelesenk olan bir türküdür. Türkü, savaştaki 13, 14, 15 ve 16 yaşındaki çocukların varlığını konu alır ve o çocuklara yazılmıştır. Günümüzde her ne kadar düğünlerde oyun havası tadında çalınsa da aslında bir ağıttır. "Hey Onbeşli" türküsünden bahsediyorum.
Osmanlı'nın son dönemlerinde askere alınma yaşı 18'dir. Osmanlı'da kimse 12-16 yaşındaki subyanları cepheye sürecek kadar cani ya da akılsız değildir. Bu yaştaki çocuklar cephede orduya güç veremezler; aksine ordunun gücünü oldukça azaltırlar. Hem psikolojik hem de stratejik açıdan bir orduya her yönden kaybettirecek böyle basit ve "ahmakça" bir hamle yapmak, düşmanı da son derece cesaretlendirir. Yani binlerce yıllık savaş tecrübesine sahip Türk Ordusunu bu denli işbilmez göstermek "dost işi" değildir. Çanakkale'de yalnızca üç (3) kişinin 17 yaşında şehit düştüğü bilinmektedir. Bunların da 1. Celp Dönemi cepheye gönüllü katılan kişiler olduğu düşünülmektedir. Gelelim Kayseri Lisesi, Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesi gibi liselerin son dönem mezun vermeme mevzusuna. Bu sayıları dikkatle inceleyiniz, yıllar geçtikçe cephelerde şehit düşen liselilerin sayıları artmıştır. Bunun, toplumda, maalesef duygusal bir bağ olarak görüldüğünü düşünüyorum. 1915 yılına kadar günümüzde liseye denk gelen eğitim kurumlarında eğitim görenler cepheye katılmazken, 1915 yılında "19 yaşını geçmiş ve eli silah tutan" öğrenciler gönüllülük esaslı cepheye çağrılacaktır ibaresi eklenmiştir. Uzun uzadıya yazmak yerine kısaca bu konu üzerine yazıya bakmanızı öneririm. (Bkz. Hey 15'li Türküsünün Çanakkale Savaşı'na Katılan 15 Yaşındaki Askerleri Anlattığı İddiası https://www.malumatfurus.org/hey-onbesli-turkusunun-canakkale-savasina-katilan-15-yasindaki-askerleri-anlattigi-iddiasi/#google_vignette )
İkinci bir örnek ise 57. Alay'ın tamamının şehit olduğu iddiasıdır. Bu iddia daha sonradan Siyasal İslamcıların Atatürk'ü karalamasına sebebiyet vermiştir. Bu durum, "57. Alay'a komuta etmekle tanıtmaya çalıştıkları Mustafa Kemal Atatürk, Siyasal İslamcılara göre nasıl olmuştur da bütün bir alay ölürken tek başına sağ çıkabilmiştir? Hatta daha da ötesi, nasıl böyle birine kahraman denebilir?" iftiralarını ve bilhassa kasıtlı yayılan kirletilmiş/çarpıtılmış bilgileri, yani dezenformasyonu beraberinde getirmiştir. Bu iddia elbette asılsızdır. (Detaylı bilgi için lütfen bkz. 57. Alay https://www.malumatfurus.org/57-alay-sehit/ )
57. Alay Çanakkale Savaşı'ndan önce Galiçya'da sonra ise Suriye-Filistin Cephesi'nde savaşmıştır. Çanakkale'de 49 subay ve 3.638 erden oluşan bu birliğin, 57. Alay Şehitliği'ndeki kitabeye göre Çanakkale Muharebelerindeki kaybı 25'i subay olmak üzere 1817 kişidir. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı Arşiv belgelerine göre; 57. Alay'ın Çanakkale Savaşı'ndaki kaybı ise 1.731 şehit, 543 kayıp olmak üzere toplam 2.274 kişidir. Üstün stratejik başarıların ve komuta kademesindeki askerî dehanın neticesinde, çok çok büyük bir kayıp oranıyla savaşın seyrini değiştirmiştir. 57. Alay, Kuzey Grubu Komutanlığı (Arıburnu) bölgesinde Yarbay Mustafa Kemal Bey'in emri altında, Binbaşı Hüseyin Avni Bey'e bağlı bir alaydır. Daha sonra 23 Eylül 1918 tarihinde 57. Alay Filistin Cephesi'ndeki Nablus Muharebesi'nde mevcudunun yüzde yetmiş beşini şehit vererek, İngiliz ve işbirlikçisi Araplara esir düşmüştür.
Bir diğer örnek Genelkurmay kayıtlarında 57.263 olarak net sayıda zikredilen şehit sayımızın ısrarla 250 bin olarak verilmesidir. Aynı örneğe ne hikmetse Sarıkamış Harekatı'nda da rast geliriz. 18-22 bin dolayında kayıp ve şehit verdiğimiz Sarıkamış'ta ısrarla 90 bin sayısı telaffuz edilmektedir. Bunun safiyane duygularla kazanılan zaferin vahametini göstermesi olarak düşünülmesi, başta her birimize doğal gelebilir. Ancak bu ısrarın net olarak yapılması, bunu bir zafer değil bir "Pirus Zaferi" olarak adlandırma çabasından ileri gelmektedir. Bunu hem Çanakkale'de hem Sarıkamış'ta Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili ve Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi olarak görev yapan Enver Paşa'ya karşı açıkça görmekteyiz. Enver Paşa'yı, Sarıkamış'ta yaşadıklarıyla büyük bir hüsranın baş müsebbibi ve oldukça başarısız bir komutan olarak anarken onun doğrudan doğruya suçlanması durumu söz konusudur. Ancak tamamen aynı pozisyondayken üzerinden bir sene sonra kazanılan Çanakkale Zaferleri'nde adının hiç ama hiç anılmaması, bu durumun ne denli kasıtlı bir girişim olduğunu göstermektedir. Bu yapılanlar yalnızca bir dezenformasyon değil Türk tarihini değiştirmek adına ortaya atılmış fitneler olarak yorumlanmalıdır.
(Ayrıca diğer Çanakkale Savaşı hakkındaki kasıtlı dezenformasyonların bazıları için bkz. Çanakkale Savaşı Hakkında Paylaşılan Yanlış İddialar https://www.malumatfurus.org/canakkale-savasi-hakkinda-paylasilan-yanlis-iddialar/ )
Gelelim bunca hurafenin sebebine… Muhteşem bir askerî dehayı örtbas etmek bu zaferi bir "Pirus Zaferi"ne benzetmek adına yapılan bu girişimler, binlerce yıllık orduya, asker ve komuta zincirine, askerî geleneğe, savaş stratejilerine ve askerî gelişimlere yönelik itibarsızlaştırma çalışmasının ardında, zaferin topyekun bir mücadelenin ürünü olduğunu gösterme çabası olduğu sanılmasın. Çoluk çocuk aç biilaç kıyafetsizlik içinde 250 kiloluk mermileri sırtlanan kahraman Seyit Onbaşıların bireysel çabalarıyla ve onların hasbelkader ya da kudret-i ilahi vesilesi ile isabetli atışları sayesinde kazanılmış bir savaş görünümü çizmeye çalışmak bunca yıllık devlet geleneğini ve orduyu ayaklar altına alıp çiğnemektir. Derviş dualarına, yutan bulutlara, cepheye top taşıyan kadınların imanlarına bu ordunun başarısını bağlamak askerini ve komutanlarını çiğnemektir. 57 bin şehit verdiğin yerde 250 bin şehit verdiğini ısrarla söylemek aklın, mantığın, bilimin yerine duygu sömürüsü yapmaya çalışmak, devamındaki 8 senelik savaş silsilesindeki onca mücadeleyi 'savaşacak adam mı kaldı ki' mantığına çekmeye çalışmaktır. Millî Mücadele'yi örtbas etmek, Millî Mücadele kahramanlarını ve o savaşları yok saymak için devleti aciz; milleti bitik gösterme çabasıdır. "Bir alay tamamen yok edildi; onu yöneten komutan nasıl sağ kurtuldu?" paranoyasını uydurmak, bu savaştan ve zaferden bir komplo teorisi kurduracak kadar yalan tarih yazdıracak girişimlerin hiç de masum olmayan art niyetli çabalarının birer filizidir.
Lafı çok uzatmak istemiyorum. 18 Mart vesilesiyle kahraman Türk ordusunun asil donanımlı subaylarına, onların bu milletin istikbali için aldıkları eğitimin hakkını verebilmek uğruna, üstün mücadele ruhlarına selam ve saygı olsun. Başta Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili ve Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reisi Şehid-i âlâ Enver Paşa, ulu önder, Cumhuriyet'imizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Mareşal Fevzi Çakmak Paşa, Orgeneral Fahreddin Altay, Yarbay Şefik Paşa, Mirliva Cevat Paşa, Mirliva Selahattin Adil, Binbaşı Ahmet Zeki Soydemir, Yüzbaşı Mehmet Hilmi, Binbaşı Mahmut Sabri, Alçıtepe Kahramanı Kazım Karabekir Paşa, Miralay Tophaneli İsmail Hakkı olmak üzere tüm subaylarımıza, nice yiğit Seyit Onbaşılara, Tıbbiye Mektebinin asil hekimlerine, yurdun dört bir yanından gelmiş kahraman Türk askerine selam, saygı ve rahmet olsun. Türk askerinin ruhu şad olsun. Bu mücadeleyi bidatlara, hurafelere yükleyen başarıyı bu askerlerde değil cephe gerisindeki hacı hocalara ithaf etmeye çalışanları da Allah ıslah etsin.