By Kutlu Altay Kocaova on Pazar, 04 Kasım 2018
Category: Siyaset

Doğu Türkistan'ı Anlamaya Dâir...

Çin, tartışmasız dünyânın gördüğü en aşağılık diktatörlüktür. Bununla birlikte bu diktatörlük, dünyâ çapındaki gücünün etkisiyle, özellikle Doğu Türkistan konusunda, sürekli propaganda faâliyeti yürütmektedir. Bu propaganda faâliyetinin başında da Uygur Türklerinin Selefîliğe kayan İslâmî yönü gelmektedir. Birçok kişi de, bu propagandanın etkisiyle hareket etmektedir.

Öncelikle bilmemiz gereken şey şudur: Evet, Uygur Türklerinin İslâmî çizgisi Selefîliğe yakın ve oldukça radikaldir. Ama bu doğal bir durumdur. Ben de Doğu Türkistan'da yaşayan bir Uygur olsaydım, muhtemelen radikalizmi benimsemiş bir Selefî olurdum. Neden?

Dünyânın her yerinde baskı altında olan insanlar, gruplar ve toplumlar dîne yönelirler. Baskının dozu arttıkça bu yöneliş daha da artar. Üstüne bir de baskıya karşı sarıldıkları inançlara yönelik saldırı da başlarsa, bu yönelişin yanına radikalizm eklenir.

Dikkât edilirse, her Ramazan ayında Doğu Türkistan'dan işgâlci Çin devletinin oruc tutmayı ve birçok câmide cum'a namazı kılmayı yasakladığı haberleri gelir. Çin, Müslümânlar için en önemli zaman diliminde Uygur Türklerinin inançlarına doğrudan saldırmayı seçer. Böylece Uygurların sarıldıkları tek unsuru kırarak, tamâmen çökertmeyi seçer. Bu da ister istemez bir radikalizm yaratır. Bu arada bu radikalizmi kullanmak isteyen çok sayıda güç de vardır. Elbette Uygur Türklerinin bu öfkesini dünyânın çeşitli alanlarındaki hedefleri için kullanmak isteyen Selefî örgütler ve müttefikleri için Çin'in yarattığı bu ortam büyük bir fırsattır. Bu arada hatırlatmak gerekir. Selefîliğin anavatanı olan Suûdî Arabistan'ın Çin ile olan ilişkileri her geçen sene katlanarak artmaktadır. Yâni ortada bir danışıklı dövüş vardır. Çin, Türkleri hayâta bağlayan her şeyi yok etmeye çalışmakta; bu durum, Türkleri radikal unsurlar hâline getirmekte ve son olarak da Selefî yapılar da Çin ile berâber Uygur Türklerinin ezilmesine vesîle olmaktadır.

Kaldı ki, bu noktada ezilen Uygur Türkleri için dînin tek kurtuluş olarak algılamanın şahsî sebebleri üzerinde de durmak gerekir. Âilesi katledilen bir insan, eğer dîndâr ise, âhirette onları tekrar görebilme umuduna sarılır. Bu umut, onu hayâta bağlayan yegâne bağdır. Bunun olabilmesi için de dîne daha çok sarılır. Zâlime duyduğu öfke ile bu şahsî umut da birleşince, karşımıza hâl-i hazırdaki görünüm çıkar. Şimdi bunu kaçımız anlayabilir? Dünyânın en zorlu hapishânesinden daha kötü şartlara sâhib bir ülkenin kamplarında yaşamaya zorlanan insanları nasıl anlayabilir? Anlayamayız ama var oldukları durumu sebebleri üzerine düşünebilir.

Bununla birlikte Uygur Türklerine yönelik kullanılan bir diğer propaganda da Uygur liderler olan Râbiâ Kadir hanımefendinin ABD'de yaşaması ve Seyit Tümtürk'ün Türkiye hükûmeti ile yakın ilişkiler içinde olmasıdır. Râbiâ Kadir'in ABD'den destek almaya çalışmasını eleştirenler, eğer tutarlı olacaklarsa bir zahmet İstiklâl Savaşı'ndaki Türk-Sovyet işbirliği için eleştiri getirsinler. Üstelik ABD'nin de bu konuda bir desteği olmadığı gibi Râbiâ Kadir'in de Doğu Türkistan'ın kurtuluşu sonrasına dâir ABD'ye yönelik verilmiş bir sözü yoktur. Doğu Türkistan'ın istiklâlini ipotek altına almadığı sürece her türlü işbirliği meşrûdur. Tümtürk'ün hükûmet ile olan yakınlığı da doğal bir şeydir. Zîrâ Çin'in Türkiye'den teslîm etmesini istediği Uygurları kurtarmanın tek yolu, bir Uygur lider olarak Türkiye hükûmeti ile iyi ilişkiler kurmasıdır. Ancak böyle kurtarabilir. Sormak lâzım muhâlefet saflarında yer alabilirse, ne yapabilir?

Maâlesef olaylara, hep Türkiye merkezli baktığımız için gündelik siyâsî gelişmelere göre düşünüyor, Türkiye'nin yapısına göre yorumluyoruz. Ama öyle bir dünyâ olmadığı gibi Türk dünyâsı da öyle değil... Türkiye, ne olursa olsun, bağımsızlığını korumayı başardı. Bir güçlü zâlimin pençesi altında onlarca, yüzlerce yıl zulüm görmedi. Bu zulüm esnâsında özüne, kültürüne, inancına, milletine düşmân kılınmadı. Ayrı bir millet olduğu dayatılmadı. Dînden başka sığınacak başka bir şeyi kalmayacak duruma düşmedi. Eğer Doğu Türkistan'ı anlayabilirsek, Türk dünyâsını anlarız. Rus işgâlindeki Kırım'ı, Ermenî işgâlindeki Karabağ'ı ve bütün tutsak Türk yurtlarını anlarız. Dolayısıyla Türkiye merkezli Türklük yorumları, birçok zaman çok anlamsız ve acımasız kalıyor. Ama maâlesef, birçok kişi bunu anlayamıyor ya, yazık...

KUTLU ALTAY KOCAOVA

4 Kasım 2018

Related Posts

Leave Comments