By Fatih Ergin on Pazartesi, 09 Ocak 2017
Category: Siyaset

MHP VEKİLLERİNE AÇIK MEKTUP

Belki de beyhude bir çaba olacak bu çırpınışım. Belki de, benim gibi düşünenler haricinde bir Allah'ın kulunda dahi olumlu bir karşılık bulmayacak yazım. Ancak, Hz. İbrahim peygamberi ateşten kurtarmaya taşıdığı bir damla su ile giden karıncanın azmi ve inancı, bu yazı üzerinden başta MHP milletvekillerine ve azınlıkta olsalar da bizim gibi düşünmeyen ülküdaşlarımıza seslenmek için kalemime sarılmama sebep oldu. Başkanlık ya da örtülü adıyla partili cumhurbaşkanlığını öngören anayasa değişikliği meclis genel kurulunda görüşülürken, MHP milletvekillerinin bazı hususları aklından çıkarmaması gerektiğine dair tarihe not düşme hevesi, bu yazıyı yazma dinamikleri arasında yok desem, yalan söylemiş olurum.

Mevzuya, ''ey MHP milletvekilleri'' diye mi girsem ya da bu yaşıma kadar ki ömrümü adadığım, üzerine toz dahi kondurmadığım partimin vekilleri olmaları hasebiyle, ''saygıdeğer vekillerim'' diye mi bilemedim. Her ne kadar ahval ve şerait birincisini emretse de, Ülkücü bir yazarın kaleminden dökülen samimi satırların anayasa değişikliğine evet oyu verecek ve henüz tavrını belli etmediğinden ne yönde irade sergileyeceğini bilemediğimiz vekillerimiz üzerinde belki etkisi olur diye mevzuya, "Saygıdeğer milletvekilim" diyerek girmeyi uygun görüyorum. Evet mevzu memleket meselesi, hatta memleketin varlığı ve birliği meselesi, ne gerek var hitap şekline diyecek varsa; vekili oldukları partinin temsil ettiği görüşleri itibariyle HAYIR oyu vermesi en doğal ve gerekli olan ve bu zamana kadar on kere, yüzlerce kere, binlerce kere HAYIR diyeceklerini açıkça ifade etmesi gereken milletvekillerine seslendiğimizi unutulmasın!

Öyleyse, "Saygıdeğer" milletvekilim; halen milletvekili olduğunuz MHP ve bağrından çıkmış olduğu Ülkücü Hareket; Türk Milleti, mazlum Türk Dünyası, İslam âlemi ve bütün insanlığın kurtuluşu, huzur ve refahı için ortaya konmuş, bu uğurda şehit ve gazilere sahip olmuş, beş bin yıllık Türk tarihinin kıymet hükümlerinden süzülüp gelen, 21. yüzyılı Türk asrı yapacak bir proje ve Türk milletine sunulmuş en büyük seçim vaadidir. MHP; Ankara'dan Ötüken'e yol, karanlık emellere sur, ezel ve ebed Türk'e kaledir. MHP, Rabbini bile cennet karşılığında sevenlerin olduğu bu hayatta, hiçbir karşılık beklemeden milletini sevenlerin mensubu olduğu partidir.

Önemi ve işlevi ile Türk'e Hz. Nuh'un gemisi olan MHP gemisi, bugün batırılmak istenmektedir. On dört yıldır önüne gelen Türk hasmı tarafından kandırılanlar, Türk istiklal ve cumhuriyetini yok edecek, Türk milleti ve vatanını paramparça edecek sürecin önünü açmak için, cumhuriyetin kuruluş misyonunu temsil eden MHP'yi anahtar olarak kullanmak istemektedirler. Açıkça ortadadır ki; küresel güçlerin stratejik bir ürünü olarak ortaya çıkarılmış ve iktidara getirilmiş, iktidarı boyunca Türkiye ve Ortadoğu'da küresel efendilerinin menfaat bekçiliğini ve üzerlerindeki küresel ihalenin taşeronluğunu yapan AKP ve üzerindeki saray vesayeti, bugün Türk Devleti'ni kabile devleti haline getirmek için Türk milliyetçilerinin siyasi teşekkülü olan MHP'yi taşeron olarak kullanmak istemektedirler. MHP'yi böyle bir noktaya kim, neden getirdi, bu daha sonra kaleme alınacak bir husustur.

"Saygıdeğer" milletvekilim; Türkiye'nin içinde bulunduğu durum ve gittiği nokta ile Türk milletinin kaderi, 1919 Mayıs'ının 19'undan bu tarafa, ilk kez bu kadar çok Türk milliyetçilerinin durumu ile doğru orantılıdır. 1919 Mayıs'ının 19'undan bu tarafa, Türkiye ve Türk milleti dağı taşı, toprağı suyu, yeri göğü, kadını erkeği, köylüsü şehirlisi ile ilk kez bu kadar çok Türk milliyetçilerinin iradesine ve siyasi teşekkülü olan MHP'nin iktidarına ihtiyaç duymaktadır. Bugün Gazi meclisin kamutayına gelen malum anayasa değişikliği bu anlamda başlı başına bir örnek ve kanıttır. Hal böyle iken, Türk milliyetçilerinin Türklüğü kendine zül görenlere sistem tedarikçiliği yapma noktasına gelmesi ya da getirilmesi züldür. Asla unutulmamalıdır ki; milliyetçilik, hem fiziki hem de fikri anlamda en büyük savunma silahıdır. Bir milleti ayakta ve devleti beka sorunundan uzakta tutan en önemli şey milliyetçiliktir. Milliyetçiliğin yaşaması ve yaşanması için de millet ve milliyetçilerin olması, olmazsa olmazdır. Bugün sizlerin nezdinde Türk milliyetçilerine yaptırılmak istenen, önce, karşılıksız sevdiğimiz ve uğruna binlerce şehit verdiğimiz Türk milletini ve devlet-i ebedi müddet yaşatmaya and içtiğimiz Türk Devleti'ni vurdurmak ve ardından kendimizi vurmaktır. Milletimin ha ekmeğini yemişim ha uğruna bir kurşun diyen Türk milliyetçilerinin böyle bir durumu aklının ucundan bile geçirmesi düşünülebilir mi? Milliyetçi Hareket nefes almadan, Türk milleti nefes alabilir mi? Elbette bu soruların cevabı kocaman bir hayırdır. Öyleyse, Türkiye'yi tek adam rejimine taşıyacak, üniter yapıyı pamuk ipliğine bağlayacak ve MHP'yi Türk siyasetinden zamanla kazıyacak olan anayasa değişikliği için MHP vekillerinin evet demesinin Türk milletine bir yararından bahsedilebilir mi? Hele hele, sistem tedarikçiliğini yapmamız istenen siyasi cenah ve üzerindeki vesayet, PKK, FETÖ gibi terör örgütlerine altın dönemini yaşatmış, Irak'ta, Suriye'de ve çözüm süreci ile Türkiye'de "Kürt Koridorunu" oluşturmuş, Ortadoğu'nun bugünkü duruma düşüren emperyalist konsorsiyuma hizmet etmiş, Türkiye'yi sıcak para altında yabancı sermayeye teslim etmiş, adında Türk olan, Türk'e ait olan ne varsa düşman olan bir kimlikte ise! Sadece Türk'ün milli varlığına düşman olanlar istiyor ve Türkiye'yi paramparça edeceği için mi karşı çıkmalıyız bu anayasa değişikliğine? Hayır. Türkiye'nin lügatinden bölünme ifadesini söküp atacak dahi olsa, Türk milliyetçilerinin bu değişikliğe karşı çıkması tarihi görevidir. Zira, bir fikri önderimizin de dediği gibi milliyetçilik ile demokrasi ikiz kardeştir. Demokrasi Türk milliyetçileri için araç değil amaç ve bu vatanın harcında yer alan maddelerdendir. Bununla birlikte, düşünmek ve düşünceyi ifade hürriyeti, Türk milliyetçiliğinin kadim değerlerinden biridir. Türk milliyetçilerinin düşünmeyi havale etmek gibi bir lüksü olamaz. Eğer 1919'da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları düşünmeyi saraya ve İstanbul hükümetine bıraksa ve bir bildikleri var anlayışı ile hareket etseler idi; bugün Türk bayrağı gölgesinde ve ezanların yankılandığı gök kubbenin altında yaşamamız mümkün değildi. Tıpkı o günkü gibi, bugünde Türkiye küresel bir kuşatma ile karşı karşıyadır ve getirilmek istenen sistem, BOP'un Türkiye'deki yeni aşamasıdır. Eğer ki, söz konusu anayasa değişikliği hayata geçecek olursa, fiili durumuna hukuki çerçeve ayarladıklarınızın hedefi, İmralı'daki caninin isteği olan "demokratik bölgeler" olacaktır. Türkiye'ye ve Türkiye'nin sahibi Türk milletine öngörülen suikastin yol haritasında adım adım ilerlenmektedir.

"Sayıgıdeğer" Milletvekilim, mektubumu fermana dönüştürüp kafanızı çok şişirmek istemiyorum. Zaten böyle bir konuda buraya kadar yazdıklarım bile çok fazla. Bu durum bile, ne halde olduğumuzu, ortalama zekâya sahip herkesin anlamasına kâfidir. O yüzden lafı daha da fazla uzatmak istemiyorum. Diyeceğim o dur ki; içinde bulunduğumuz durum itibariyle, tarih henüz nihai hükmünü vermemiş, Tuna henüz geçilmemiştir. Tarihin ne hüküm vereceği Türk milliyetçilerinin elindedir. Bu hüküm, ya Plevne müdafaasının ya da "Çanakkale Geçilmez"in sonucunu doğuracaktır.

Seçenekler ortadadır ve şunlardır, ya vereceğiniz oylar ile Türkiye Cumhuriyeti için "Tuna nehri akmam diyor" gibi bir ağıt yakılmasına neden olacaksınız, ya da vereceğiniz HAYIR oyları ile Çanakkale'de düşmana atılan her bir kurşunun anlamını yitirmemesini sağlayacaksınız! Unutmayın, ülkenin bugün geldiği noktada vebal Türk milliyetçilerinin, bu girdaptan çıkma noktasında umutta Türk milliyetçilerinindir. Ve tarih; haini de, kahramanı da yazacak ama kahramanların adı asla unutulmayacaktır.

Related Posts

Leave Comments