By Bilge Kağan Yılmaz on Pazartesi, 11 Mayıs 2020
Category: Siyaset

ABDÜLHAMİT OYUNU veya CAMBAZIN HÜNERİ

Yıllardır yandaş medyada, millete ait olması gerekirken iktidarın yayın organı gibi işlev gören TRT'de, artık sarayın sözcüsü olmuş tüm yayın organlarında, sosyal medya hesaplarında bir Abdülhamit güzellemesidir gitti gidiyor... Merak etmeyin; bu, bir, Abdülhamit'i, kötüleme, notu değildir…

* * *

Abdülhamit'in askeri, siyasi, diplomatik doğru/yanlış özellikleri hiç, entelektüel ve sanatsal özellikleri şahsım olarak bilinen "reyiz"le hiç mi hiç benzeşmemektedir. Örneğin; "Abdülhamit ceddimiz" özel piyano dersleri alıyordu. O ceddimiz likör ve şarap içer, bale gösterisi izler, her gece opera dinlerdi. Hatta Cinuçen Tanrıkorur'a göre; Abdülhamit döneminde Türk müzik sanatı iyice soysuzlaşarak başımıza büyük tedirginlikler açmıştı…

Bu konuda karşılaştırma yapılacaksa şunu söyleyeyim: Bizim reyiz baleden zerre haz etmez. Çünkü kadınların o yağ bağlamamış kürdan gibi incecik bacaklarını niye kaldırıp indirdikleri, o incecik bellerini niye erkeklere kavrattıkları reyizin hayret-i küfrüne şayandır… Bir de o operetler; bas-tiz farketmez, avazına bağırmak sanat mıdır ya hu? İlla bağırılacaksa İbo gibi, Kibariye gibi, Alişan gibi bağırılmalıdır. Çünkü hem siyasi mantık bunu gerektirir, hem de millet bunu istemektedir. Opera ne "ya hu?"

Sorunun biri şu: Reyiz, "Abdülhamit ceddimiz"in Batı müziği ve gösteri sanatlarından büyük keyif aldığını, onların hayranı olduğunu biliyor mudur? Zannetmiyorum ama zaten konumuz bu değil. Akıl verenleri farkında ki teb'ası olmaya niyetli olanlar da bilmiyor, ki önemli olan bu!

Sorunun önemli olanı: Kim akıl-fikir vermişse tebrik ve küfürlerimi aynı megacinsel hızında iletiyorum. Bir "analoji"nin ancak böyle dibine vurulabilirdi. Şimdi asıl meselemize gelebiliriz.

* * *

Abdülhamit'i yüceltmekte yarışanlar onun dindarlığına, ümmet tutkusuna vurgu yaparken, insanların bilinçaltına da, bilinçüstüne de günümüzün Abdülhamit'ini, yani Recep Tayyip Erdoğan'ı yerleştirme gayretindedir. Bunu yaparken sık başvurdukları bir argüman olan dış mihrak Abdülhamit'in siyasi hayatında belirgindi ama RTE'de belirsizdir. Çünkü her siyasi veya ekonomik krizde müttefiklerini doğrudan hedef alamayacağı için metafizik bir kavrammış gibi kullanır dış mihrakı. "Eyy Amerika… Eyy İsrail" demesine bakmayın. Böyle açık hedef gösterdiği zamanlar seçim dönemleridir. Her seçim öncesi dış mihraklara gözdağı verilir, her seçim öncesi Kandil'e operasyon yapılır (ki seçimden hemen sonra operasyon kesilir), her seçim öncesi İsrail'le ağız dolusu bir dalaş vardır. Bazen bu dalaşı İsrail yetkilileri başlatır ki "ümmete saldırı" işi mahiyet kazanmış olsun…

İç mihraklara gelince; örneğin bir zamanlar, devletin olmasa da milletin maneviyatına kastetmiş, millet namaz kılarken camisine bomba yağdıracak Türk askeriydi. O gün işin savcısıydı ama sonra kandırıldığını ifade etti. Hukukun üstünlüğüyle yönetilen bir ülkede, kandırılmış bir savcının en azından meslekten ihracı gerekirdi. O ise kandırıldığı için terfi etti. Terfi edince balyoz olacağını ancak ahmaklar anlamazdı.

Örneğin; Türk devletinin anatomisini ve ontolojik statüsünü değiştirmek için kullandığı iç mihrak The Cemaat, gün gelip kullanılmayı tersine çevirmeye çalışınca dış mihrak oluverdi. Sittin senedir onların dış mihrak olduğunu söyleyen bizleri Türkçe madalyalarla, Türkçe 1 Liralarla susturmuştu oysa.

Örneğin; kendisine oy veren Kürtler vatandaş, oy vermeyenler iç mihraktır. Açılım sürecinde PKK, Esat devrilmeli diye Urfa'da lahmacun ısmarlanan PYD bazen müttefik, bazen iç mihrak, bazen dış mihraktır. Bilmediğimiz bir dış politika veya bir istihbarat oyunu sanırım. Bu davranış bozukluğumuzla, sanırım adamların kafası bizden daha karmaşık hale gelmiştir…

Üstadı NiFaK'ın dediği gibi: Ey kahpe rüzgâr ne yönden esersen es. Rüzgârın hangi yönden, hangi saiklerle estiği önemli değil, yeter ki kendisini serinletsin…

* * *

Abdülhamit'le RTE arasında tek gerçek paralellik istibdat niyet ve uygulamalarında kurulabilir. İnsanların bilinçaltına verilen "Abdülhamit Han hazretleri ümmetin iyiliğini düşünen bir Müslüman olduğu için düşmanları ona müstebit (zorba, baskıcı) diyordu" şeklindeki sinyalden sonra, bilinç düzeyine bu, "tek dertleri Erdoğan" olarak çıkacaktır. Niye? "Çünkü Erdoğan da, tıpkı Abdülhamit Han hazretleri gibi ümmetin iyiliğini düşünmektedir." Peki "müstebit midir?" "Hayır! Çünkü Erdoğan da, tıpkı Abdülhamit Han hazretleri gibi ümmetin iyiliğini düşünmektedir." Artık bir döngü kurulacak ve akıl, bilgi, düşüncenin değil, imanın sahasına girilecektir. O sahada karşıdakini ikna şansınız yoktur… Bu arada Abdülhamit Han hazretlerini iktidardan edenler kimdi? İttihatçılar. Cumhuriyeti kim kurdu? İttihatçı ekipten bazıları. Hilafeti kim kaldırdı? İttihatçılar. Laikliği kim getirdi? İttihatçılar. Öyleyse İttihatçılar bu ümmet için hayırlı mıydı?...

İbn-i Bacce diyalektiğinden bakarsanız, hapishane çokluğu suç ortamının yönetilemediğini gösterir ki, suçu yönetemeyen adaleti de yönetemez, isterse suçlu başına bir hâkim atasın. Peki vatandaşına modern hapishane vadeden biri hiç müstebit olabilir mi? Haşa! İyi bir yönetici vaadidir bu. Çünkü Hapishanelerdeki doluluk oranı %121'e çıkmıştı. Şükür ki bir afla terör ve "iktidara muhalefet, iktidara eleştiri" suçluları hariç herkes salındı da modern hapishane sözü ertelenebilir oldu…

Related Posts

Leave Comments