By Okan Kilit on Cuma, 14 Ekim 2016
Category: Öykü

Üşüyenlerin Öyküsü (Mesut YERGİN Anısına)

Fakültesine doğru yürürken söyleniyordu kendi kendisine.

"Ne zaman bitecek bu kargaşa"

Aslında onu yoran sadece üniversitelerde ki kargaşa değildi. Onu en çok yoran ailesinin tedirginliğiydi.

- Oğlum dikkatli ol

- Kimseye bulaşma yavrum

- Bak okul çok karışık istersen dondur bu sene okulunu

Nasihat üzerine nasihat… Kızamıyordu annesine, babasına, anarşinin kol gezdiği bir zamanda, kim evladı için tedirgin olmazdı ki?

Ama okuluna gitmeliydi. Hem memleketin başına ne gelirse, cehalet yüzünden gelmiyor muydu? O gitmezse, öteki gitmezse ne olurdu vatanın hali?

Bu millet Kurutuluş Savaşında koca koca devletlere kafa tutmuştu. Şimdi o yiğitlerin torunları, üç beş kendini bilmeze pabuç mu bırakacaktı. Ne yaparlarsa yapsınlar umursamayacaktı, girecekti derslere.

Derslerine girmeliydi. Bir Türk genci alanında uzman olmak için mücadele vermeliydi. Memleket böyle uygarlaşır, insana yakışır düzen böyle kurulurdu.

Mesut Yergin İşte böyle düşünüyordu…

14 Ekim 1977, sıradan bir gün sanmayın. 14 Ekim, bir neslin tertemiz heveslerinin orta yerinden kırıldığı gündür.

O gün Mesut Yergin'in Ülkücü arkadaşları derse girmemişti.

Sonradan fark ettiler ülküdaşları Mesut'un yokluğunu. Birisi sordu

- Mesut nerede?

Mesut amfide, derste!

Hepsinin yüreğini korku sardı ve az sonra duyuldu amfiden kurşun sesleri.

Mesut kanlar içinde yerde!

Hazırlıksız düşmüştü pusuya.

Çünkü gözlüğü gözündeydi! Teröristlerin üzerine geleceğini bilseydi gözlüğünü saklardı.

Sonbaharın ardı kıştı. Yani yakacak masrafı, giyecek masrafı kapıdaydı. Ailesine birde gözlük masrafı çıkartmak olmazdı. Gözlük pahalıydı!

Belli işte, hazırlıksız yakalanmıştı. Gözlüğünü saklayacak fırsatı bile olmamıştı!

Mesut'u bulduklarında kanı sıcacık, bedeni buz gibiydi. "Ne diye vurdular ki beni" dercesine kırgında bakışları.

Örttüler üzerini, buz tutmuş bedeni ısınsın, daha fazla üşümesin diye.

Ülküdaşlarının dili varmadı, babasına evladını yitirdiğini söyleyemediler.

"Fevzi Amca bir şeyi yok", "Amca sadece yaralı" dediler.

Üzerinden sekiz kurşun çıkmıştı! Üstelik yakın mesafeden. Hainler cansız bedenine bile kurşun sıkmıştı.

Babası hastaneye gittiğinde, hastane koridoru hınca hınç doluymuş. O anda anlamış Fevzi baba, kalan ömrünün evlat acısı ile geçeceğini.

Mesut ağabey şehit düştüğünde cebinden sadece evine dönebilmek için yanına aldığı belediye otobüs bileti çıkmış. Ne bir kuruş para, nede başka bir şey…

Ondan geriye ailesine kalan işte bu.

Bir otobüs bileti ve ömür boyu dinmeyecek bir sancı.

Şehit Mesut Yergin 'in bir erkek kardeşi ve bir bacısı vardı. Erkek kardeşinin adı Fatih.

Fatih Yergin'in abisi ile bolca vakit geçirme şansı olmamıştı. Şehit düştüğünde çocuk yaşlarındaydı. Şimdi beraberler. 2008 yılında o da hayata gözlerini yumdu.

İki evladını toprağa veren Fevzi baba 2010 yılında bu sancıyı bitirdi. Nur içinde yatsın.

Şehidimizin annesi Nihal Yergin ve bacısı Sedef Yergin hala sağ.

Ara sıra uğruyorum yanlarına.

Ben Mesut ağabeyin öyküsünü Sedef abladan dinledim. Ne zaman görüşsek Mesut ağabeyden konuşuyoruz.

Kavgayı, gürültüyü sevmezmiş Mesut ağabey. Tek derdi okulunu bir an önce bitirmekmiş. Yani sırf Ülkücü olduğu için kıymışlar ona.

Anne Nihal Yergin 'in yanında bu mevzuyu açmıyoruz.

Çünkü ne zaman Mesut ağabeyin adı anılsa, evladının buz tutmuş bedeni yüreğine düşüyor Nihal annenin. Titriyor, ağlıyor.

Bedenlerinin buz tutmasını göze alarak, Ilık nefeslerine kıyarak, gelecek nesillere güneşi taşımaya çalışanların öyküsüdür yazdığım.

Hiçbir annenin yüreği kara kışta kalmasın, üşümesin, titremesin, ağlamasın diye.

Okan KİLİT

Related Posts

Leave Comments