Bu fotoğrafı çok severim.
Yıllardır gittiğim, gördüğüm ya da göremediğim yerler arasında benim için ayrı bir yeri var, neden bilmiyorum fakat...

Bu fotoğrafı şu maksatla özellikle belirli kişi ve gruplara paylaştım:

1. Öğretmen arkadaşlarıma
2. Üst kademelerde görev yapanlara
3. Çocuklara
4. Çocuğu olanlara...

Atatürk büyük nutkunda şöyle der:

"Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir."

Bu sözler bir nutukta alelade yer işgal eden sözler değildir. Uygulamasına daha savaş devam ederken yani vatan tümüyle kurtulmamışken geçilmiş, her bir eylemde karşılığını bulan sözlerdir. 1922 yılında Bursa'da öğretmenlerle yaptığı konuşmayı okumanızı öneririm.

Bugün ulaştığımız sonuçtan bahsetmek istiyorum ben aslında biraz. Anne-babalarımızın, öğretmenlerimizin, devlet büyüklerimizin çoğunlukla yaptığı bir hatadan, konuşturmamak hatasından.

Zannediyorum farkındasınızdır, en büyük eksiklerimizden biri düşünmeyen- düşündürülmeyen beyinlerdir. Çocuğumuz hakkını savunduğunda, öğrencimiz fikrini beyan ettiğinde işimize gelmez dinlemek, çünkü çocukların beyninde cinlik yoktur, en doğruyu yalın halde çarparlar yüzümüze. Bu ise kimsenin işine gelmez. Hele üst düzey bir yetkilinin olduğu ortamda zinhar konuşturulmaz çocuklar. Adına güvensizlik, emniyet, tedbir her ne derseniz deyin. Sadece susturulurlar. Heyecanlarından utanılır adeta. Korkunç hatalar silsilesi işte tam burada başlar.

Atatürk gibi hitap etmek istiyorum burada, Paşam hoş görür beni eminim.

Efendiler ve ey millet...
Biliniz ki, gerçekleri duymak istemediğiniz, tahammül edemediğiniz, dinlemek istemediğiniz, daha iyi biliyorum diye düşünerek konuşmasına fırsat vermediğiniz her bir çocuk, geleceģin susmuş, pısırık, her duyduğuna inanan ve kolayca aldatılan, kaypak, umursamaz bireyleridir.

Bırakınız söylesinler,
Bırakınız anlatsınlar,
Bırakınız hayallerini paylaşsınlar.

'Büyüyünce ne olmak istediğini' öğrendiğinizde o çocuğun hayalleri bitmiyor, ihtiyaçları karşılanmıyor, söylemek istedikleri içine hapsediliyor. Oysa kendimden biliyorum, gün yüzüne çıkartmak istedikleri öyle çok fikir, öyle çok söz ve his var ki, kendiniz susmadığınız ya da hiçbir zaman umursamadığınız için öğrenemiyorsunuz.

Sonra şairin dediği gibi, kalplerini dolduran duygular kalplerinde kalıyor evlatların.
Yapmayın bunu. Sizler, bizler her şeyin en iyisini, en doğrusunu bilmiyoruz, nasırlaşmış kalplerimiz, körelmiş duygularımız var yaş itibariyle ve aldığımız her karar mutlak doğru değil.
Din bize 'istişare ediniz' der.
Anayasa 'düşünce ve ifade özgürlüğünden bahseder ki, buna çocuklar da dahildir birer birey olarak.

Sözün özü efendim;
Dinlemeyi öğrenelim.
Cevap vermek için değil, anlamak ve öğrenmek için dinleyelim.
Monologdan dialoğa terfi edelim ki, birbirimizi daha iyi anlayalım...

Özellikle de çocukları...
Mutsuz, ifadesiz ve kendini anlatmaktan aciz çocuklar ihraç etmeyelim geleceğe.
Söyleyeceklerim bu kadar.

Mutlu pazarlar.

EUK