Z Kuşağı hariç, şu an yaşayan herkes iki yüz yılda yaşama şansını elde eden kuşaklardan oluşur. Şans diyorum, çünkü bizler; aklımız erdiğinden bu yana iki yüz yılın iyi-kötü bütün olaylarına ve olgularına tanıktık ettik. Öyle ya da böyle etkilendik. Bir kısmımızın anne babaları, ikinci dünya savaşı yıllarının gençleri ve çocukları oldular. Yokluklar, yoksunluklar gördüler, şahsen yaşadılar. Bugünkü gibi bombaların patladığını televizyonlarda görmediler ama süreci ve sonucu yaşadılar.

Bizler soğuk savaş yıllarının çocuklarıyız. Dünyada ve kendi ülkemizde darbeler gördük; "barış, özgürlük ve demokrasi" götüreceğiz diyen emperyal güçlerin insanların evlerini başlarına nasıl yıktıklarını gördük. Biz ne katliamlar gördük "Hocalı"daki gibi… Ne Arap Baharlarına tanık olduk!

Bizler de anne babalarımız gibi süreci ve sonucunu yaşadık. Ama ne anne babalarımız, ne de bizler bu olayların "sebebinin" içinde yer almadık hiçbir zaman. Bizlere fikrimizi soran olmadı.

Hitler istedi, Stalin istedi, şu istedi, bu istedi… Ama biz, "sen ve ben" değil, biz istemedik.

Adı ister "savaş" ister "işgal" olsun, bugün Ukrayna'da yaşanan insanlık dramının politik ve jeopolitik nedenlerine girecek değilim. Beni insani yönü ilgilendiriyor.

Benim gördüğüm tablo şu:

Anneler, babalar, çocuklar herkes ağlıyor. Çocuklar, yüzlerinde korku ve panik ifadesiyle belki de aç susuz sığınaklarda bekletiliyor.

21. Yüzyılda bile hala filler tepişiyor, çimenler eziliyor. Neden sorunlar masa başında çözülmeye çalışılmıyor, neden silahsız çözüm bulmak için çaba gösterilmiyor?

Bilim ve teknik neden silahlanma için emek ve para harcıyor?

Birilerini öldürmek için silahlar tasarlanıyor, bombalar üretiliyor.

Adına "kutsal dava" diyorlar, "vatan sana minnettardır" diyorlar. Kendilerine hiçbir şey olmuyor ama gencecik çocuklar; hangi din, dil, ırk fark etmez, hayatlarının baharında, ölüp gidiyorlar. Başka uluslarda, dinlerde "şehitlik" mertebesi var mıdır bilmiyorum, bizim anne babalarımız çocuklarını bu nedenle kaybedince "şehitlik" mertebesine sığınarak avutuyorlar kendilerini. O kadar şehit verildi ki, adım attığımız her sokağın başında bir "Şehit…….. Sokağı" tabelası görür olduk. Kimdi bu çocuklar, nerede şehit oldular, diye düşünmedik bile. O derece sıradanlaştı.

Çocukluk ve öğrencilik yıllarının dışındaki bütün yaşamını cephelerde geçiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi bir dünya lideri "Yurtta barış, cihanda barış!" derken görüp yaşadıklarına istinaden demiştir.

10 yıl Afganistan cehenneminde binlerce, on binlerce asker hayatını kaybetti. Ölenler için belki ölüm kurtuluş oldu. Ya kolsuz bacaksız, yarım bedenlerle, hasta ruhlarla hayatta kalanların daha sonra yaşadıkları veya yaşayamadıkları ne olacak?

Gazeteci yazar Svetlana Aleksiyeviç, "Çinko Çocuklar" adlı eserinde SSCB-AFGAN Savaşı yıllarını sözlü tarih şeklinde anlatıyor. Çoğu 18-19 yaşında, daha önce ellerine hiç silah almayan çocuklar, kendi ağızlarından yaşadıklarını anlatıyor. Gittikleri yerlere dostluk, barış ve demokrasi; kadınlara özgürlük ve uygarlık götüreceklerine inandırılmış çocukların hikayeleri…

Ölenler çinko tabutlar içinde kızıl bayrağa sarılı olarak gönderiliyor. Bazılarının tabutunda sadece giysileri biraz da toprak…Çünkü tabuta koyacak beden kalmıyor ortada.

O savaş sırasında yaralıların getirildiği hastanelerdeki hemşirelerden birisi diyor ki:

"Niçin böyle kurşunlar yapılmış, diyordum, bunları bulan insan mı? Giriş yarası küçük ama içerisi paramparça olmuş. Öldürmek, yaralamak yetmemiş, bir de acı çektirmek düşünülmüş."

Bir er:

"İnsanlar bir yandan uzaya çıkıyor, ama bin yıl önce birbirini nasıl öldürdülerse, yine öyle öldürmeye devam ediyor. "

Başka bir er:

"Korkuyu hissedebilmek için hatırlamak, ona alışmak gerekiyormuş meğer. İki üç hafta sonra eski senden eser kalmıyor. Belki sadece ismin…Sen artık sen değilsin, bambaşka birisin."

Askerler, anneler, doktorlar, hemşireler… O ortamda bulunan bir kişi de iyi bir şey söyleyemiyor.

Ben o kitabı bitiremedim, çünkü boğazıma tıkanan yumruklar o kadar çok çoğaldı ki, bir daha hiç yutkunamayacağım sanmaya başladım. Kan ve gözyaşı, bin parçaya bölünmüş hayatlar!.. Neymiş, Afganistan'a medeniyet götürecekmiş, Irak'a demokrasi… Amerika nere, Vietnam nere! Benim aklım almıyor.

Şimdi de Rusya Ukrayna'yı bombalıyor? Neden? Nedeni ne olursa olsun SAVAŞA HAYIR!

Savaş kararı, ülkeleri yönetenlerin iki dudağı arasında olmamalı!

Ülkelerini yöneten liderler de dünya halklarıyla birlikte "SAVAŞA HAYIR!" demeli…