By Nejat Kurtuluş on Cuma, 17 Kasım 2017
Category: Siyaset

PROBLEM YÖK

Yükseköğrenime giriş sistemi tekrar değişti. Koca koca bıyıklı adamlar durumu o kadar abarttı ki Cumartesi sınava giriyorsun barajı geçip geçmediğini bilmeden öğleden sonra ikinci sınava giriyorsun, ya da girmiyorsun. On beş dakika kuralının doğru olduğunu daha önce kabul ediyorsun, şimdi yanlış olduğunu anlayıp kaldırıyorsun. Öyle ya son sınavda ÖSYM hata yapıp pardon deyince durum düzeliyor, öğrenci bir dakika geç gelince pardon deyip sınava giremiyor. Eğitim sistemimizin özeti aslında durum. Sınav da sınav olsa iyi. Gençlere beyin hamallığı yaptırıyoruz. Bununla gece gündüz çalışan öğrenciyi seçeriz de zeki ve yaratıcı genci nasıl seçeriz belli değil. ÖSYM'nin yaptığı bu test usulü sınav, güvenilir bir ölçme yöntemi olsa bu güne kadar sınav birincileri dâhiyane işler başarıp ülkemizi ileri taşıyan insanlar olarak isimleri beynimizde yer etmesi gerekmez miydi?

Köklü bir değişiklik olmadığı sürece sınavın günüyle, ders ekleyip çıkarmayla gençleri oyalamayınız. Gündem değiştirmek için gençlerin umudunu bu işe karıştırmayınız.

MHP'nin şimdilik Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli kısa bir süre önce "Gençliğin ümüğünü sıkan üniversiteye giriş sınavını kaldıralım" diyor. Evet, bu sınav kaldırılır, nasıl mı? Nasıl olsa seçkin liselere geçerken bir sınav koyuyorsunuz. Zaten bu öğrencilerin hepsi üniversiteye namzet çocuklar. Liseden sonra olgunluk sınavını da verdikten sonra üniversiteler yeteneklerine göre, sınavlarına, mülakatlarına ve kriterlerine uygun öğrencilerini seçebilirler. Böylece liseleri de güçlü kılarız. Okul dışında da bir sektör oluşmasının önüne geçmiş oluruz. Bataklığı kurutursan ne dershane kalır ne özel ders. Meslek liselileri de doğrudan Yüksekokullara bölümlerine göre sınavsız alabiliriz. Fakültelere geçme yolları yine açık tutulabilir. 

Ama bunun için önümüzde utançla duran ahlaki sorunumuzu çözmemiz gerekiyor. Üzerimize yapışan bu torpil ve iltimas yanlışından dolayı doğruyu bulamıyoruz ne yazık ki. Ama bu liyakat yoksunluğu sonsuza kadar gitmemeli. Bu hususiyeti değiştirmeliyiz. Yıllarca merkezi sınav yapmamızın altında bu ahlaki sorunumuz yatmaktadır. Merkezi sınavda bile, yakın yıllarda güven duvarımızı yıkanların ve güneydoğu illerindeki sınav hırsızlığı da gençliğin ümüğünü sıktığı açık. Bu tür yapılar, sistemi karanlık ve hain emelleri için kullanmışlar.

Ahlaki hususiyetimizi aşındıran durumlardan bir diğeri de bazı okulların notları şişirmesi. Bu da merkezi sınavların devam etmesi gerektiğini destekler mahiyetinde.

Tabii üniversiteler en iyi öğrencileri seçmeliler ki üniversiteler sıralamasında kendilerini üst sıralara taşısınlar, bilimsel çalışmalara imza atsınlar. Ama bugünkü anlayışla üniversitelerin böyle kaygılarının olmadığını görüyoruz. Bir süre önce başörtüsü ile uğraştılar, şimdi de kadınla tokalaşmamayla uğraş içindeler. Bu kapasite ile en iyi öğrencilerimizi seçsinler istiyoruz, buna inanıyoruz. Bizimki de saflık işte.

Dünyada durum nasıl derseniz. Bizde olduğu gibi merkezi sınavların olduğu ülkeler var. Bunlar Çin, Japonya, İspanya ve Rusya. Nüfuslarının yüksek olmasından dolayı anlaşılır bir durum aslında. Ancak Rusya'da durum farklı, onların da bizdeki gibi ahlaki sorunları var. İspanya'da ise merkezi sınavın yanında (yüzde altmış), lise notlarını da hesaplayarak (yüzde kırk) öğrenci seçiyorlar. Diğer gelişmiş ülkelerde merkezi sınav bulunmuyor. Liseyi bitirme sınavına giriyorlar, her üniversite de kendi kriterlerine göre başarılı öğrencileri seçiyor. Böylece her önüne gelene, yeteneğine uygun olmayan mesleği de seçtirmiyorlar. Nüfusu kalabalık ABD de aynı yöntemi izliyor. Ancak orada eyalet sistemi olduğunu düşünürsek bu da anlaşılır bir şey.

Ülkemizde durum o kadar karıştı ki işin içinden çıkamıyorlar. Yanlışı yanlışla kapatmaya çalışıyorlar. Adını koyup altını sonradan doldurmaya çalışıyorlar.193 tane üniversitemiz var ama kalitemiz, sayımız kadar yüksek değil. Aralarında rekabet olmadığını da görebiliyoruz. Durumu öğrenciler de fark etmiş olmalı ki 214 bin kontenjan boş kaldı. Siyasi olarak bir yerlere sırtınızı dayamışsanız, sadakatiniz de varsa durumu kurtarıyorsunuz.

Üniversite dediğiniz kurum, nüfusu kalabalık, kültürel ve tarihsel altyapısı olan, tiyatrosu, sineması, büyük kütüphanesi, büyük yurtları olan kentlerde kurulur. O şehri kalkındırmanın yolu üniversite açmak değildir. Kalkınmış olan yere üniversite açalım ki gençlere faydalı olalım. Düşünebiliyor musunuz esnaf, pazar için üniversite açıyoruz. Üniversiteyi ekonomi kapısı olarak gören anlayışa ne diyelim ki. Eğitimle kalkınmayı işittim de, eğitimden kalkınmayı pek işitmedim doğrusu.

Eğitimdeki bu karmaşanın 2019 seçimlerini etkileyeceğini düşünüyorum. Mevzu çocuklarımız olunca Türk milleti bunu karşılıksız bırakmayacaktır.

Bu yazıyı yazarken sistemin tekrar değişip değişmediğinden bile emin değilim.

Related Posts

Leave Comments