By Yüksel Bölük on Pazar, 04 Haziran 2023
Category: Siyaset

CHP SEÇMENİNİN TRAJİKOMİK SOSYOLOJİSİ

Cahil AKP'liler bize neden oy vermiyor? 

Siyasetin okulunda okudum. 1995 seçimlerinden bugüne seçim kampanyalarını takip ettim, içerden ve veya dışardan çalıştım. Tam 12 sene TBMM'de milletvekili danışmanlığı yaptım. Siyasetçinin El Kitabı adında bir kitabım var, internet sitelerinde yazılarım çıktı.Yani bu işi üstün zekâlı ve yüksek eğitimli CHP'lilerden ve aslında millet ittifakı bileşenlerinden daha iyi bildiğimi iddia edebilirim. Okumaya devam ederseniz aşağıda bu iddiamı kolaylıkla ispat ettiğimi göreceksiniz.

Bu yazı, 2023 seçimleri öncesinde yaptığım analizlerin seçim sonuçlarıyla doğrulanmasını temel alarak muhalefet partilerinin neden seçim kazanamadığını ve kazanamayacağını çözümlemeye çalışacaktır. Seçim sonrası sonuçlar üzerinden yazmak kolaydır. Zaten amiyane tabirle herkes analiz kasıyor. Ama şimdiye kadar okuduğum analizlerde gerçek sorunu ortaya koyabilen bir değerlendirmeye rastlamadığım için yazmaya karar verdim.

2023 seçimleri 20 yıllık yıpranmış bir iktidarın yönetimi altında, büyük bir deprem felaketi ve ciddi bir ekonomik krizle birlikte yapıldı. Yolsuzluk iddiaları havada uçuştu. Muhalefetin seçim kazanması için mükemmel bir siyasi ortam vardı ama yine kazanamadı.

Bugün muhalefet tarafından yapılan değerlendirmelerde, seçimi kazanamama nedeni olarak yine kendisine oy vermeyen seçmen gösteriliyor, seçmen suçlanıyor. Cahiller AKP'ye oy veriyor, bunlar aptal, fakirler veriyor, sığınmacıların ülkemizi işgalinden memnunlar, ekonomik kriz altında inim inim inlesinler, AKP zaten hile yaptı gibi pek çok suçlayıcı, aşağılayıcı ifade kullanılıyor.

Peki, bu suçlamalar ne kadar doğru ve aslında bize ne ifade ediyor? Tek tek incelemeye, bakmaya ne dersiniz. Belki gelecek seçimler için dersler çıkarır, hatayı seçmende değil de biraz kendinizde ararsınız.

Siyaset karmaşık bir şey değildir, aslında çok basittir. Bazı temel kuralları vardır, o kurallara uyarsanız seçmen çoğunluğunun oyunu alır ve seçimi kazanırsınız. Ülkemizde son seçim sonuçlarında da görüldüğü gibi 55-45 gibi bir kutuplaşma var. Bu, on yıllardır süregelen bir kutuplaşma ve her seçimde neredeyse aynı sonuçlar çıkıyor. Ülkemiz siyasetinin bu basit gerçeği bizim muhalefet tarafından halen anlaşılamadı. Şöyle değerlendiriyorlar; seçmenin yüzde 45'i okumuş, aydın, ilerici, akıllı, zengin, geri kalan yüzde 55'i aptal, cahil, gerici, onlara laf anlatmak mümkün değil.

Dünyadaki bütün demokrasilerde seçmenler, bizim seçmenimizle neredeyse aynıdır. Hatta bizim seçmenimizin siyasi bilinci pek çok gelişmiş demokrasi seçmeninden daha yüksektir. Kimse seçmenden tam bir siyasi bilince sahip olmasını beklemez zaten, beklenemez. Siyasetle, yönetimle ilgilenen insanlar olur, ilgilenmeyenler olur. Bütün seçmenler, yüzde 100 ülkenin sorunlarına hâkim değillerdir, olmaları da gerekmez. Siyasi partiler de zaten bu yüzden vardır. Seçmenleri yönlendirir, kendi fikirlerini seçmenlere kabul ettirmeye çalışır, çoğunluğa kabul ettirdiklerinde de ülke yönetiminde söz sahibi olurlar.

Şimdi yukardaki kutuplaşma rakamlarına dönelim. Yüzde 55-45 kutuplaşmasında, karşı taraftan yüzde 6 oy aldığınızda seçimi siz kazanırsınız. Bakın, işte siyaset bu kadar basit bir matematiğe dayanır. Karşı taraftan belli miktarda oy devşirmek. Bir siyasi partinin veya kutbun yapacağı şey budur. Karşı taraftan yüzde 6 oy devşirdiğiniz anda seçimi kazanırsınız.

Peki, bunu yapmak için seçim kampanyasının hedef kitlesi kimler olmalıdır? Cevap yine basittir, rakibiniz ile akli ve özellikle duygusal bağları zayıflamış seçmeni hedef almalısınız. Kemikleşmiş seçmeni ne yaparsanız yapın, ikna etmeniz mümkün değildir. Sizin hedefiniz nispeten kararsız, daha önce oy verdiği partiyle bağları zayıflamış bir kesimi hedef almak, onların önce partileri ile olan duygusal bağlarını koparmak, daha sonrada oylarını almak olmalıdır.

Peki, muhalefet bu seçimde ne yaptı? Zaten kendisine oy veren seçmene propaganda yaptı. Bizim cenahta buna Türk'ün Türk'e propagandası deniyor. Karşı blokla bağları zayıflamış seçmenin oyunu almak için hiçbir şey yapamadılar. Kendilerine sorsanız mükemmel bir kampanya yürüttüler ama seçmen cahil olduğu için anlamadı ve oy vermedi. Öncelikle Kılıçdaroğlu o kadar karmaşık mesajlar verdi ki, evet, akıllısı cahili seçmen bu mesajları anlamadı. Dediğim gibi siyaset basittir, basit sloganlarla yapılır ve seçimi her zaman basit sloganı toplum zihnine yerleştirebilen kazanır.

Her şeyi kampanya malzemesi yaptılar, her şeyi bir çuvala doldurdular, her şeyi söylediler, her seçmeni hedef aldılar ancak karşı tarafın seçmenine hiçbir şekilde ulaşamadılar. Hele İYİ Parti'nin seçim kampanyası tam bir komediydi. Hiçbir şey ifade etmeyen, seçmen zihninde hiçbir karşılığı olmayan, komünist Çin döneminden kalma bir kampanya. Sorsanız onlar da mükemmel bir kampanya yaptıklarını söylerler. Seçim sonuçları öyle söylemiyor ama olsun.

Millet ittifakı, seçmenin önüne parlamenter sistem söylemiyle çıktı. Bütün ömrü neredeyse siyasetin içinde geçmiş birisi olarak parlamenter sistem söylemi bende bir heyecan yaratmadı. Sizde yarattı mı? Parlamenter sistem lafını duyunca "hah, tamam, işte bu." Dediniz mi? E doğal olarak Cumhur ittifakı seçmenine de hiçbir şey ifade etmedi. Aynı kampanyayı en gelişmiş demokraside yapsanız bir şey ifade etmezdi, seçmenle duygusal bağ kurmuyordu, gelecek umudu taşımıyordu, anlamsızdı. İddia ediyorum bırakın seçmeni, kampanyayı yapanlar bile parlamenter sistemin ne olduğunu doğru dürüst bilmiyorlardı. Anlatamadığınız şeyi karşı tarafın anlamasını nasıl beklersiniz?

Ben, bu "AKP'ye cahiller oy veriyor" lakırdısına çok gülüyorum. Hayır, AKP seçmeni eğitimli, aydın, ilerici falan olduğu için değil, kendini ilerici, eğitimli, aydın sananlar sürekli bu argümanı kullandığı için. -Bu arada AKP seçmeni içindeki eğitimlilerin oranı CHP seçmeni içindekilerden fazladır.- Konumuza dönelim; Madem AKP seçmeni cahil, cahillere göre kampanya yapın o zaman. O kadar eğitimle neden cahil AKP-MHP seçmeninden küçük bir kısmını koparmayı başaramıyorsunuz. Eyyy CHP'nin yüksek eğitimli yöneticileri, 1994 seçimlerinden bu güne şu cahillerin oyunu alacak politikalar üretemediniz, kampanyalar yapamadınız, sloganlar bulamadınız. Şimdi kim cahil, siz söyleyin. Başka konularda eğitimli olabilirsiniz, tıp profesörü, hukuk hocası, makine mühendisi falan olabilirsiniz, hatta daha ileri gidelim, toplum sosyoloğu -Cangızbay hoca bu lafa çok kızacak- olabilirsiniz ama şu cahillerden 1-2 milyon oy devşirmeyi bir türlü başaramadınız.

Bi de şey var, Aziz Nesin'in sözü, hani diyor ya "bu milletin yüzde 60'ı aptal" diye. Kinaye olsun diye söylüyorum bu seçimde oran yüzde 52'ye düştü. Demek ki, karşı tarafta yüzde 48'lik süper zeki, akıllı, bir kitle var. Yine sorumuzu soralım? Lan oğlum, 25 milyon akıllı adamsınız, 28 milyon aptalın içinden 3 milyon aptalı da mı kandıramadınız? Çok değil, sadece 3 milyon aptal kandırsanız, yani 8 akıllı kişi bir aptal kişiyi ikna etse, kandırsa bu seçimi alırdınız.

Mevzuyu bir yere bağlayacağız, devam edelim. "Pis fakirler, AKP yüzünden fakirsiniz, bu ekonomik krize rağmen, bu fakirleşmeye rağmen hala AKP'ye oy veriyorsunuz, sürünün." Büyük bir ekonomik kriz yaşadığımız doğrudur. Bu krizi AKP'nin "faiz sebep enflasyon sonuçtur" saçmalığı yüzünden dünyadan 3 kat daha derin ve büyük yaşadığımız da doğrudur. Ama AKP, krizin nedenlerini halen anlamasa da, geliri düşük kesimleri krizin yıkıcı etkilerinden korumaya gayret gösterdi. Asgari ücreti 8500, düşük emekli maaşlarını 7500 lira yaptı. Bugün yüksek enflasyonla erimiş olsa da memura yüksek zam yaptı. Sosyal yardımları artırdı, en alt gelir düzeyindeki vatandaşını nispeten korudu. E zaten devletin de görevi budur. Bu yüzden de düşük gelir gurubundaki vatandaşlar AKP'ye oy verdiler. Neden, çünkü siz onlara herhangi bir umut aşılayamadınız. Pek zeki, akıllı, pek eğitimli politika belirleyicileriniz, seçim kampanyacısı plaza bebeleriniz dar gelirli kesime umut verecek, gelecek vaat edecek bir slogan bulamadı.

Sığınmacılar ve Türk vatandaşlığı verilenler konusuna gelelim. Devlet kesin bilgiler paylaşmadığı için sığınmacılar ve Türk vatandaşlığı verilenlerin kesin sayılarını ve uyruklarını bilmiyoruz. Doğrusu beni de en çok endişelendiren sorunlardan biri budur. Ekonomi düzelir, diğer sorunlar çözülür, ama sanırım ülkemizde doğanlarla birlikte daha uzun yıllar bir sığınmacı sorunumuz olacak. Sosyal yapımızı bozuldu, daha da bozulacak ve her şeyden önemlisi bir güvenlik zafiyeti teşkil edecek. Peki, muhalefet sığınmacı sorunumuza bir çözüm üretti mi? Net bir çözüm üretemedi, net mesajlar ortaya koyamadı. Çok karmaşık mesajlar verildi. İkinci tura 3 gün kala 180 derecelik politika değişikliği yapıldı ve tabii ki inandırıcı olmadı. Oysaki toplumun bu konudaki hassasiyetleri açıkça ortadaydı. Sığınmacılar konusunda izlenecek kararlı bir politikayla şu karşı taraftan alınması gereken yüzde 6 oy kolaylıkla alınabilirdi. Ama kendileri çok eğitimli ve akıllı oldukları için, milletin sesini dinlemeye gerek duymadılar, burunlarının dikine gittiler ve süpriiiiz, yine kaybettiler.

Diyorlar ki "Cumhurbaşkanı milleti bölüyor, bizi birbirimize düşman etti." El hak, doğrudur; Cumhurbaşkanının dili çok keskin ve hatta zehirli, toplumu bölüyor, ötekileştiriyor. Peki, bunu sadece cumhurbaşkanı mı yapıyor. İşte şimdi zurnanın zırt dediği noktaya geldik. Dananın kuyruğu burada kopuyor. Siz, kendi kullandığınız dilin barış ve sevgi dili olduğunu mu zannediyorsunuz yoksa. Yukarıda yazdıklarımla bir daha değerlendirelim mi? Her seçimden sonra, cahil, aptal, fakir, çıkarcı diye aşağıladığınız seçmenden bir sonraki seçimde size oy vermesini bekliyorsunuz. "Sen aptal, cahil, fakirsin ama bana oy ver." Çok komik değil mi, aslında çok trajik. Böyle basit bir iletişim hatasını nasıl yaparsınız? Bu kadar eğitimli, akıllı adamlar bu hataya nasıl düşer? Şunun için düşer; gerçekten böyle düşünüyorsunuz, gerçekten cumhur ittifakı seçmenini aptal, cahil, fakir ve çıkarcı olarak görüyorsunuz. Bu yüzden onlar size, siz onlara düşmansınız? Yani bu iş tek taraflı değil, karşılıklıdır. Türkiye'nin son 50-60 yıllık siyaset sosyolojisinin temel noktası budur, bu sosyolojiyi hele bu seçim sürecinde, iki tur arasında söylediklerinizle iyice perçinlediniz. Yüzde 55'lik seçmenin cehape zihniyetine oy vermemesinin altında yatan sosyolojik dinamiği öyle bir katılaştırdınız ki, bu ülkede cehape'nin bir daha seçim kazanma ihtimali kalmadı. Değil İmamoğlu, kim gelirse gelsin başaramaz. CHP bu anlamda artık kirli ve yıpranmış bir markadır. Şu süper zeki, eğitimli reklamcılarınızın artık yeni bir marka üretmesinin zamanı gelmiştir.

Daha iyi anlaşılması için bir örnek vermek istiyorum.

6 Şubat günü 2 büyük deprem yaşadık. Devlet 3 gün boyunca duruma vaziyet edemedi. Tam bir AKP fiyaskosuydu. Peki depremzedeler neden Erdoğan'a oy yağdırdılar. Hele ikinci turda oylar patladı. Neden biliyor musunuz; 3 günün sonunda hantal devlet dişlisinin çarkları ağır ağır dönmeye başladı ve depremzedelere gerçekten sahip çıkıldı. O 3 günün günahını müzmin muhalif olmayanlara unutturdu. Yapılması gerekenler hızla yapılmaya başlandı. Muhalefet ise depremden 15 gün sonra kendi çapraşık siyasetine dönerek bölgeyi unuttu.

İlk turda deprem bölgesinin hükümete oy yağdırdığını gören muhalif vatandaşlarımız "yaptığımız yardımlar haram olsun" türü paylaşımlar yapmaya başladılar. Sanki bir tek kendileri yardım yapmış gibi triplere girdiler. Lan oğlum, bu ülkede yaşayan herkes deprem bölgesine yardıma koştu, elinde avucunda ne varsa gönderdi. Sen, depremzedeler üşüyor diye elektrik olmayan yere elektrikli ısıtıcı gönderirken –sonradan onlar da çok işe yaradı- Şebinkarahisar'dan kamyon kamyon odun ve varil sobası gitti. En acil ihtiyaçtı. Biraz da tuttuğun şikeci takımın en büyük rakibi diye sürekli aşağıladığın Trabzon'dan yüzlerce kamyon bayatlamayan Trabzon ekmeği yığıldı depremzede şehirlerin meydanlarına. Yani sadece sen yardım etmedin depremzedeye, herkes yardım etti. Ama işte senin bu zehirli dilin, belki 50 sene daha o bölgeden oy almanı engelleyecek.

Şimdi geldik esas seçmen davranışına. Seçmenler çok büyük oranda akıllarıyla değil, duygularıyla oy verirler. Aidiyet duygusuna oy verirler. Akşener "kazanacak aday" diye tutturup masadan kalktığı gün "üstüne sifonu çek" diye yazdınız. İşte böyle böyle insanların duygularını incitiyor, oylarını kaybediyorsunuz. Öyle bir aşağılayıcı ve hakaretamiz dil kullandınız, öyle bir mahalle baskısı kurdunuz ki, kadın istemeye istemeye, belki bir ihtimal diye zorla masaya döndü. Yüzde 17 oy alabileceği bir seçimi yüzde 9 oyla tamamladı. Yine de canla başla çalıştı, çabaladı. Hâlbuki bütün anketler KK'nın kazanamayacağını, İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın kazanma ihtimali olduğunu gösteriyordu. Ama en iyi siz bildiğiniz için, direttiniz, karşı çıkan herkesi döve döve susturdunuz. Ne oldu, kaybedilen iki seçim ve AKP artıklarına altın tepside sunulan 34 milletvekili. Ne siyaset dehasıymışsınız arkadaş, ne büyük siyasi stratejistmişsiniz? Bu arada duygusal kanaatlerle, algılarla oy verilir sözümüzün arkasını başka bir örnekle dolduralım. Hiçbir reel arka planı olmayan, tam bir algı balonundan ibaret olan Mansur da bu seçimlerde patladı. Az cesaret edip öne çıkabilseydi, belki de bugün Cumhurbaşkanımız olacaktı. Herhalde kendini bildiğinden olacak Meral Hanım arkasından itmesine rağmen bir adım atıp öne çıkamadı.

Efendim, diyorlar ki AKP kara propaganda yaptı. Evet, yaptı. Her miting meydanı ve mecrada PKK ve lbgt diyerek terör ve farklı cinsel eğilimleri milletin gözünün içine soktu. PKK'nın başı Karayılan'ı KK'nın seçim videosuna montajlayıp, bi de bunu kıvrak zekâ diye savundu. Buraya kadar tamam, tamam da sizde AKP'ye kullanabileceği kozlar vermediniz mi? Mesela KK "Ben seçilmezsem Selahattin Demirtaş, Osman Kavala hapisten çıkamaz" demedi mi? Yerel özerklik diye diye gezmedi mi? HDP aday çıkarmayıp KK'ya desteğini açıklamadı mı, Kandil ve FETÖ'cülerden destek mesajları yağmadı mı? AKP de bütün bunları kullanarak "terör örgütleri CHP'yi destekliyor" propagandası yaptı. Ne kadar basit bir sloganlaştırma değil mi? PKK=CHP algısınız yüzde 52'nin zihnine öyle bir yerleştirdi ki, kendisine bir kez daha seçim kazandırdı.

"Bütün medya AKP kontrolündeydi."Evet, öyleydi. Ama siz AKP kontrolünde olmayan sosyal medyayı da hiç mi hiç kullanamadınız. "Gerici" AKP sosyal medyada her türlü propagandayı yaparken "ilerici" millet ittifakı neredeyse yoktu sosyal medyada. Haksızlık etmeyelim. "İlerici, akıllı, eğitimli, aydın" seçmenin kullandığı Twitter'da kurduğunuz mahalle baskısıyla aday belirleme sırasında Meral Akşener, ilk turda Muharrem İnce, ikinci turda Sinan Oğan linçlerken bir taraftan da cumhur ittifakı seçmenine hakaret ediyordunuz. Ama "cahil" iktidar seçmeninin yoğunlukla kullandığı Facebook ve Tiktok' da hiç yoktunuz. O zaman yine tırnak içinde "bu cahil ve aptal seçmene nasıl ulaşacak, nasıl ikna edecek, nasıl kandıracak, seçimi nasıl kazanacaksınız"? Burada söylemeliyim ki AKP'nin örgütlü propaganda makinesi hiçbir etik değer taşımadan bütün gücüyle çalıştı ve muhalif kanadı bir silindir gibi ezdi. Bilgisayar dâhisi plaza bebelerinin haşatını çıkardı.

Sonuç olarak, Türk seçmenini tanımıyor, seçmen sosyolojisini bilmiyorsunuz. Size oy vermeyen seçmeni zehirli dilinizle aşağılayarak ötekileştiriyor, karşı tarafın bu ötekileştirmeyi kullanarak girdiği her seçimi kazanmasına meydan ve fırsat veriyorsunuz. Kendinizi akıllı, âlemi aptal, kendinizi eğitimli milleti cahil sanıyorsunuz ama ne bu cahil milleti ikna edebiliyor, ne bu aptal milleti kandıracak zekâyı gösteremiyorsunuz. AKP'nin hiçbir siyasi manevrasına cevap veremiyor, iktidarını pervasızca devam ettirmesini kendi ellerinizle sağlıyorsunuz. Seçim kampanyası yapamıyor, basit ve anlaşılabilir slogan üretemiyorsunuz.

Bütün bu sebeplerden dolayı, genel başkanlardan başlamak üzere toptan tasfiye olmalı, yeni yüzlere, yeni adam ve kadınlara yol açmalısınız.

Ya da kendinizi şöyle kandırmaya devam edebilirsiniz: "seçimde hile yaptılar, yoksa bu sefer kesin kazanacaktık. Mücadeleye devam, bi dahaki seçimde kazanırız?" Bekleyin, çok kazanırsınız? Bu seçimle birlikte elinizdeki büyük şehirleri de kaybettiniz, haberiniz yok.

Yüksel Bölük

Related Posts

Leave Comments