By Mehmet Soral on Pazartesi, 16 Mart 2020
Category: Siyaset

''CAMİLERİ İBADETE KAPATMAK''

Bunlar var ya bunlar; ''Camileri ibadete kapattılar''

İstiklal savaşı yılları. Asker yorgun ve bitkin. İmparatorluk bakiyesi ordu tarumar olmuş. Kendi halindeki milis kuvvetlerden oluşan derleme toplama vatansever insanlardan Kuvayı milliye gücü oluşturulmaya çalışılıyor.

İşin doğası gereği bu insanların gizli mekanlarda toplanıp yemeleri, içmeleri; dinlenip organize olmaları gerekiyordu. Böyle bir konjonktürde ikamet edilecek en uygun mekanlar cami ve avlularıydı. Camiler yatakhane, avluları ise "Ahır" olarak kullanıldı. Aynen bugün olduğu gibi yani " camilerin ibadete kapatılması" zorunluluğunda olduğu gibi.

Hani oy için, siyasi güç elde etmek için, aradan sıyrılıp puan kapmak için yıllardan beridir bu devleti kuran irade sahibi öncü isimlere "Camileri ahır yaptılar" iftirasını atan iz'ansız, insafsız ve aynı zamanda şerefsiz güruh; "Camiler ibadete kapatıldı"ğına göre şu anda neler hissediyorlar acaba merak etmemek mümkün değil.

Sizler ne kadar inat etseniz de; Allah sizi o kafanızın içine koymuş olduğu beyninizi kullanmaya zorluyor değil mi; aynen bugün aklın gereği "Camilerin ibadete kapatılması"ında olduğu gibi.

Ama şunu biliniz ki; bizler, yani; cumhuriyetimizi kurma iradesini ortaya koymuş; bilinen ve isimleri bilinmeyen gizli kahramanlar ve bunların sağladıkları cumhuriyet değer ve kazanımlarına iman etmiş nesiller olarak; sizlerin her daim attığınız iftiralar gibi intikam hırsı ile "Camileri ibadete kapattılar" demeyeceğiz. Devletimiz çok akıllıca, aklın ve bilimin ışığında zorunlu olarak "Camilerde geçici bir süreliğine, toplum sağlığı gereği toplu ibadete ara verildi" diyeceğiz.

Umarım bundan sonra her kim ki; "Camiler ahır yapıldı" diyecek olursa, siz de onlara okkalı bir şekilde "Ha.stir" dersiniz. Ama diyeceğinizi sanmıyorum; siz de bu arsızlık varken.

Ece Üner ne demek istedi

Ece Üner'in ne demek istediğini anlayamama durumu; Türkiye ortalama algı düzeyinin nerelere kadar gerilediğini gösteriyor.

Bunun en büyük nedeni; mukaddes dinimizden beslenen "İmansız siyasal İslamcılar"ın siyaseti dizayn ederek, algılarda zihinleri bulandırıp oy devşirmek için uygulaya geldikleri iğrenç suistimallerin bileşkesidir.

O ahmak geri zekalıların yorumlama şekillerinin aksine Ece Üner; Türk toplumunun tamamının Müslüman olduğu ön kabulü ile aslında bir anlamda "Biz Türk toplumu olarak Müslüman isek; niçin fahiş fiyatlar oluşuyor, stoklama yapıyoruz, gıda raflarını boşaltıyoruz. 5 vakit namaz kılıyoruz ama aynı zamanda 24 saat ahlaklı olmak da Müslüman olmamızın gereği değil mi dir" demek istemiştir.

O algı var ya ah o algı; Pavlov' un köpekleri gibi hemen devreye girerek "Bakın bakın, Ece Üner ne dedi; namaz kılanlara ahlaksız dedi" diyerek gene en aşağılık usule baş vurdular.

Çünkü onlara göre Ece Üner Müslüman kadın konseptine uymuyor. En belirgin özelliği ise başının açık olmasıdır(!) Aynı cümleleri çarşaflı bir kadın kıllanmış olsaydı, öz eleştiri görüp belki de takdir edeceklerdi. Her etkin ve yetkin yerde bulunan insanlar(Örnk: A.Hakan) kamu görevlisi ise doğrudan, özel sektör görevlisi ise yandaşlık üzerinden tek otorite ve O'nun tamamlayıcılarına "Bakın ben ne diyorum, işinize geleni söylüyorum, beni koruyun kollayın" şeklinde mesaj gönderme derdindeler.

Ece Üner'i; İslami ritüellere değil, imana vurgu yapan sözleri için tebrik ediyorum. Hatta imanlı insan olmanın sadece şekil şartlarına bağlı olmadığı, kalben ve vicdanen hissedilen duygulara da bağlı olduğunu; bunu bir anlamda Ece Üner'in cümlelerinde gördüğümü ifade etmek isterim.

Benim kanaatim o ki...

57 yaşımdayım. Bunca yaşanmışlıklara şahit olduktan sonra kanaatim o ki;

MHP'ye verilen görev; bu ülke için azlığı da çokluğu da risk olarak görülen Türk milliyetçiliğini; ihtiyaç olduğu oranda dengede tutmaktır.

Onun içindir ki; MHP hiç bir zaman iktidar olmayı düşünmemiş ancak var olduğu dönemlerde diğer hükumetlere ihtiyaç duydukları her şeyi vermiştir; ilke ve ideolojisine rağmen.

Türk milliyetçilerinin İYİ PARTİ projesi bir anlamda bu kısır döngüye isyanın adıdır.

Kadın vekil falan değil; tam da şark kurnazı.

Ne demişti; "Bastırdım parayı, aldım vekilliği". Tabi ki parti kurulmak üzereyken öyle bir aşamada o parayı inanmış ve adanmışlık üzerine mi yoksa uzun vadede bir beklentiye binaen mi vermişti anlamak mümkün olmazdı. Attığı kazık ortaya çıkınca gerçek niyetinin ne olduğunu anlayabiliyoruz.

Mesela parti kuruluş aşamasında kendi adıma aklım ile fikrim ile yaptığım istişareler ile elimden geleni yaptım ama fiili olarak görev almayı düşünmedim. Çünkü emekli bir insan olarak hesap ettim ve düşündüm ki; hangi görevde olursam olayım emekli maaşımın en az yarısını görev yaptığım teşkilata ayırmam gerekecekti bunun da olması mümkün değildi. Bu durumda biz de cebimiz ile değil aklımız ve gölümüz ile katkı sunmayı yeğledik.

Bu hatun kişiye gelince; baktı ki paralar gitti, vekillik geldi ama giden paralar bir türlü gelmiyor. İYİ PARTİ'de paraların iadesi mümkün olmadığına göre paralarını kurtaracağı bir yere gitmesi gerekiyor ve tam da doğru adresi bularak AKP'ye gitmiştir.

İYİ PARTİ kuruluş meşruiyetini tek adam rejimine karşıtlığı üzerine oturtup, kurucuları da buna inanarak partide yer almadılar mı. Tuba Hanım da bunu bilerek ve isteyerek partide kurucu oldu.

Peki Tuba hatun İYİ PARTİ'de bu yönde ne gibi söylem değişikliği; AKP'de de tek adamlılıktan vaz geçildiğine dair ne gibi emare gördü ki; mekan değişikliğine ihtiyaç duydu.

İnanmışlık ve adanmışlık sağlam karakterlerin üzerine oturur. Oturmadığı zamanlar da işte böyle; rüzgarın savurduğu yere sürüklenen yaprak misali, takılıp kaldığı yerde çürür, toprağa gübre olur başka da bir halt olmaz.

Föte'nün enjekte edildiği rahim

Siyasal İslamcılar kümeleştikleri siyasi partiler aracılığı ile laikliğe karşı savaşmak ve ortadan kaldırmak için fetö ve benzeri yapılara kuluçka için rahimlerini hep müsait tutarak nihayetinde istediklerini elde etmişlerdir.

Siz bakmayın onların "Sarhoştuk hakim bey; bu iş nerede, ne zaman ve nasıl oldu farkında olamadık" demelerine. Oysa ki herkes yan odadan gelen bütün seslere da da şahitti.

Sonra peydahlanan piç mahalledeki evlerin camlarını kırınca elbette onu sahiplenmeyeceklerdi. Ama ne tesadüf değil mi; bütün camcı dükkanları da onlarındı.
Mehmet Soral

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Related Posts

Leave Comments