Giriş kısmı için birkaç açıklama:

-Bu yazının konusu ve amacı kimsenin inancını eleştirmek değildir. İnanç konuları bu yazının dışındadır.
-Bu yazının konusu insanların bilgilerini alaya almak değildir.
-Bu yazının konusu bireylerin politik düşüncelerini sorgulamak değildir.
-Ele alınan konu doğrudan doğruya ve yalnızca bir toplumun dili ve o dilin edebiyatı ile ilgilidir.

Ekteki resme bakınız. Türkiye'de birkaç Türk dili öğretim üyesince hazırlanmış bir kitabın içindekilerinin ilk sayfası. Öğretim üyelerinin çoğunun unvanı profesör, kitabın başlığı ise "Eski Türk Edebiyatı." Genel bir "Edebiyat ve Sanat" başlığından sonra ilk başlık "Arap-Fars Edebiyatları…" diye gidiyor.

Bilirsiniz, Türkiye'de çok kişinin şiirlerine bayıldığı ve felsefeci sandığı İsmet Özel adında bir demagog var. Bu kişi kimseye danışmadan "Türk, İslam'ı savunmak için savaşan demektir. Bu tanıma göre peygamber kendisi de bir Türk idi. O kendisi bilmese de öyle idi" anlamına gelen bir tanım getirmişti. Bu tanımını iman ettiği peygamberine bile dayatabiliyordu, ortam bunun için aranıp bulunamayacak düzeyde uygun idi. Tüm bunların başı bu tavırdır demiyorum, ama önemli bir örnek olduğu yadsınamaz.

Bir ara birileri tüm ortamı ele geçirmiş, cirit atarlarken "Türkçe Olimpiyatları" düzenliyorlardı. Türkçe Olimpiyatı düzenlemek onlara kaldıysa hiç düzenlenmesin daha iyi. Zaten artık bir şey düzenleyemiyorlar. O etkinliklerde Kürtçe şarkılar bile söyleniyor, düzenleyenlerden biri bir keresinde kameralar önünde "Eski Türkçe basit ve kaba Alp Er Tunga şiirinden başka bir ürünü olmayan bir dil; çok da takılıp kalmamak lazım" benzeri bir şey demişti. Şimdi bu elemanlar merkezden kovuldu, inanıyorsak. Ama merkezde kalanların evreni algılama biçiminin onlardan nice değişik olduğu konusunda çok da emin değilim.

Öteye beriye taş atmak bir yana, konuya gelelim. İçindekiler bölümünün ilk sayfa görüntüsünü koyduğum bu kitabı hazırlayan öğretim üyelerinin (sanki edebiyat deyince sözlü yanını dışarıda tutmak gerekiyormuş gibi) Turfan Uygurlarının yazılı edebiyat varlığından hiç haberleri olmadığını varsayalım; onlar da eski Türkçeyi "kaba ve basit Alp Er Tunga şiiri" ile sınırlı sanıyor olabilirler. Sözlü edebiyata karşı olmadıklarını benimsersek, Altay-Kem bölgesinin dünyanın en kalabalık mitoloji külliyatlarından birini oluşturan efsanelerinden haberi olmadığını varsayalım. Olmaz ya, dünyanın en uzun manzum metni olan Manas'ı da hiç işitmediklerini düşünelim. Peki, ama Dede Korkut'u, Oğuzname'yi de mi işitmediler? Yunus Emre'yi, Karacaoğlan'ı da mı hiç bilmediler? Dünyaya Türkçe öğretmek için kurulan enstitüye bile Yunus Emre'nin adı verilmedi mi?

Babamın teyzesinin oğlu hep "Japonlar dünyanın neresine giderse gitsin Japon gibi yaşar" diye Türkleri eleştirir. Haklı, ama peki Türk'ün ne olduğunun bir tanımı var mı? Son yıllarda sanki yitirilmiş de yeniden bulunmuş gibi ele alınan din modası altında belirgin bir "Araplaştırma" çalışması yok mu? Oysa yıllarca "İslam evrensel bir dindir, ırk ayrımı yapmaz. İslam açısından önemli olan takvadır" diye anlatmadılar mı/ öğretmediler mi? Peki öyle ise yeğenimin adını "Çağkan" koyduğumda "Türkçe bir ad yok muydu?" sorularına neden olan anlayışı kim ne ile yerleştirdi? Sordukları Türkçe adları anladınızi değil mi?

Talat Ülker katıldığı bir yayında "Tüm komşularımızda en milliyetçi kişiler din adamlarıdır" deyip İran, Ermenistan, Yunanistan ve diğerlerinden örnekler verdikten sonra haklı olarak "Peki, bizim din adamlarımız neden Türk kimliğine bu denli karşılar?" diye soruyordu. Bu kitabın içindekilerini görünce bu bağlantıyı düşünmekle "ayrımcılık" yapmış olur muyuz?

Dikkat edin, bunda yazdığı eserlerde "Hüdâ" sözünü kullanan, Tevhid sözünü İngilizceye "There is no god but God" diye çeviren, ama sıra Türkçeye gelince "Allah Tanrı'nın belasını versin" diyen anlayış var. Yoksa yine mi ayrımcılık yapıyor, gereksiz alıngan mı davranıyorum?

Dikkat edin, İslam dini evrensel, kimseyi ayırmıyor. Farsça, İngilizce her dile serbest, ama Türkçeye izin yok. Teyzemin oğlunun sorup aradığı Türk kimliği diye bir şey yok.

Yahu, hiç taraf tutmadan soruyorum: bir toplum bu kadar mı kimliksiz olur?

Bütün bu saçmalığın formülcüsü İsmet Özel, kulakların çınlasın.

"Alp Er Tunga şiiri" dediği şeye çemkiren eleman, kulakların çınlasın.

"Ben saf kan Türk'üm, çocuklarıma da Türk adı verdim" deyip üç çocuğunun hepsi de Arapça kökenli adını sayan film yönetmeni, senin de kulakların çınlasın.

Sayfamıza kendi isteğiyle gelip "Ben Anadolu çanağına inanıyorum" diye bize muhalefet eden Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni, senin de kulakların çınlasın. İspanyol, Alman ya da başka kültürlerle ilgilenen sayfaları da teker teker dolaşıp "Bu işlerle neden uğraşıyorsunuz?" diye sorup yaptıklarından vazgeçirmeye çalışıyor musun?

"Herkes mutlaka divan edebiyatından bir beyt ezberlemelidir" diyen avukat, senin de kulakların çınlasın.

Bu kitabın geldiğin noktada hepinizin azımsanmaz katkısı var. Eksik kalmayın. Hepinizin kulakları çınlasın.