By Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ on Pazar, 07 Mart 2021
Category: TARİH

Suriyeli Türkmenler Dokuz Asırdır Suriye’de

Suriye Türkmenleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve halkı tarafından uzun yıllar ihmâl edilmiş bir konudur. Türk halkının Suriye Türkmenlerinin varlığından haberdar olması 2011'de Suriye'de Arap baharı kıvılcımlarının ortaya çıkması ile gerçekleşmiştir. Suriye'de 2011 yılında başlayan olaylarda halkın bir kısmı Beşar Esad'ın ülke yönetiminden çekilmesini istemektedir. Bu olaylarda Esad yönetime karşı silahlı bir karşı koyma başlamış ve silahlı gruplarından bir kısmı da ülkede yaşayan Türkler tarafından kurulmuştur. 2011 tarihine kadar soydaşlık bağından dolayı Türkçülerin ilgilendiği bir mesele olan Suriye Türkmenleri Türkiyede yaşayan herkesin dikkatini çekmiştir. Suriye Türkmenlerinin gündeme gelmesi bazı kesimleri de rahatsız etmiş hatta "Suriye olayları bizim iç meselemiz değil" diyenlerde ortaya çıkmıştır. Türkmenlerin yaşadığı coğrafyada gerçekleşen her olay Türk halkını ilgilendirmektedir, iç meselemiz değil demek doğru bir ifade değildir. Suriye'de yaşayan Türkmenler bugün Şanlıurfa, Kilis, Hatay, Gaziantep, Adana gibi illerde yaşayan insanların akrabalarıdır.
Bugün Türkiye'nin Türkiye dışında tek toprak parçası da bu ülkede bulunmaktadır. 

20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye ile Fransa hükümetleri arasında imzalanan Ankara Antlaşması'nın 9. maddesi ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması'nın 3. maddesi gereğince Caber Kalesi ve türbe müştemilatı ile beraber Türkiye Cumhuriyeti toprağı olarak kabul edilmiş ve Türkiye'ye burada muhafız bulundurma ve bayrağını çekme hakkı tanınmıştır. Daha önce iki kez yeri değiştirilen Süleyman Şah Türbesi 21.02.2015 tarihinde Eşme adlı bir kasabaya yerleştirildi.

Suriye'de Yaşayan Türkmen Oymak ve Cemâatleri Yerleşim Yerleri

Türkmenler Suriye'ye Anadolu'dan önce yerleştiler. 1060'lardan itibaren Türkmenler Suriye'ye gittiler. Büyük Selçuklu komutanlarından Atsız, Şam, Kudüs gibi yerleri fethedip, buraların hâkimi olmuştu. 1077'de Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah kardeşi Tutuş'u Suriye meliki tayin etti. Tutuş'la birlikte yeni Türkmen kitleleri Suriye'ye geldi. 12. yüzyılda Musul emiri İmadeddin Zengi, Halep emiri olunca Irak'taki Yıva Türkmenleri'ni Halep'e getirdi. Daha sonraki yıllarda da Türkmen göçü devam etti. Suriye Türkmenleri yüzyıllardan beri yaşadıkları topraklarını ve kimliklerini korumak için bugün ciddi bir mücadele veriyor. Suriye'de ilk Türkmen yerleşmesinin daha çok Halep ve Lazkiye (Bayır Bucak ) şehirleri ile bunların kuzeyindeki bölgede olmuş olduğunu görmekteyiz. Ayrıca Şam, Humus,Hama, İdlib ,Tartus, Rakka'da; güney Suriye'de Suveyda, Kuneytra'da (Golan) Daraa ve Nava bölgesi de dâhil olmak üzere diğer bölgelerde de çok sayıda bir Türk nüfusu varlığı bulunuyor.

1063 yılında Türkmenler'in Suriye'yi fethinden itibaren, 1918 yılında Osmanlı-Türk kuvvetlerinin Halep'in kuzeyine çekilişlerine kadar; 900 yıla yakın bir müddet Suriye, Türk hâkimiyetinde kalmıştır. Kuneytra'da 11.yüzyılda Atsız zamanında gelip yerleştirilen ve bugün Kuneytra Safad ve Taberiye Gölü arasındaki bölgede yerleşik olan 40.000 civarında (Golan) Türkmenleri de bulunmaktadır. Ayrıca, 93 Harbi (1877-1878) esnasında Kafkasya'nın Dağıstan ve Karaçay bölgelerinden getirilen Türkler de bu bölgeye yerleştirilmişlerdir Sayıları 100.000 kadardır.

XVI. yüzyılda Suriye'de konar-göçer olarak yaşayan Türkmenler,Halep ve civarında Halep Beydili Türkmenleri, Hama'da Selluriye (Salur) Türkmenleri ile Hama Bayadı, Humus'ta Salur, Avşar ve Bayındır boyuna mensup Türkmen aşiretleri yaşıyorlardı. Şam civarında da Bayatlar vardı.Lazkiye bölgesinde Bayır- Bucaklar'ında aralarında olduğu Türkmenler bulunuyordu. Lazkiye civarındaki Türkmenler genelde Üçok, Halep civarındaki Türkmenler ise Bozok boylarına mensuptular. Dolayısıyla, Salur ve Çoğun Türkmenleri, kuzeyde Halep'den başlayarak batıda Trablusşam'a, güneyde Hama, Hums ve Şam vilâyetlerine, doğuda ise Tedmür'e kadar uzanan geniş bir sahada konar-göçer olarak hayatlarını sürdürüyorlardı.Halep tahrir defterleri (Türkmen defterleri) tetkik edildiği zaman, Halep Türkmen İli'nin Beğdili (Beydili), İnallu, Köpeklü Avşarı, Gündüzlü Avşarı, Beyliklü (Beğlik Avşarı), İlbeyli,Harbendelü, Bayad ve Peçenek-Şah Meleklü olmak üzere 8 tâifeden32 ve çok sayıda müstakil cemâatlerden33 meydana geldiği görülmektedir. Bu müstakil cemâatlerin bazıları (meselâ, Eymîr, Döğer, Karkın, Kınık ve Kızık, Acürlü, Dayer, Bahadırlu gibi aşiret grupları da vardı. ), geçmişte birer Oğuz boyunu teşkil eden ve XVI. asırda Halep Türkmenleri arasında yer alan büyük teşekküllerdi.

Halep Türkmen cemaatlerinin hepsi Halep sancağında belirli bir yerde yaşamıyorlardı. Bunlar konar göçer oldukları için mevsimden mevsime yerlerini değiştirirlerdi. Halep Türkmenlerinin bir kısmı Halep sancağının doğu taraflarına, birkısmı da Şam, Antep, Birecik, A'zâz, Hamâ, Sürûc, Râvendân, Menbiç, Rum-kal'a, Gündüzlü, Bakrâs, Behisni, Kınık ve Malatya'ya kadar yayılmışlardı. Hatta doğuda başta Diyarbakır bölgesi olmak üzere, Mardin'in güneyindeki Deyr-i Zor'a kadar uzanan çöl bölgesi ile Erzurum'a bağlı muhtelif yerlerde sakin olan Boz-ulus Türkmenleri arasında dahi Halep Türkmenlerine rastlanıyordu.

Şam Türkmenleri Şam sancağında da çok sayıda Türkmen vardı. Bu sancağa ait tahrir defterlerinde kayıtlı bulunan Şam Türkmenleri, Kanuni zamanında 25, 1569/70 yılında 28 ve 1596/97 yılında da 30 cemaatten müteşekkildi. Şam Türkmenlerinin toplam vergi nüfusu ise Kanuni zamanında 1.410 hane, 71 mücerred, 29 imam; 1569/70'de 1.621 hane, 136 mücerred; 1596/97 yılında da 1.693 hane ve 161 mücerredden ibaretti. Söz konusu defterlerde Şam sancağındaki Türkmenlerin hangi bölgelerde yaşadıkları zikredilmemiştir. Fakat, buradaki Türkmenler arasında Bayad, Döğer, Kızık ve İnallu gibi önemli Türkmen kabilelerine mensup cemâatlerin de olduğu görülmektedir.

Salur ve Çoğun Türkmenleri Suriye'de yaşayan Salur ve Çoğun Türkmenleri Oğuzlar'ın Üç-Ok koluna mensup olup, muhtemelen Çukurova bölgesine göç etmiş olan asıl zümrenin kalıntılarıydı.

1519'da Trablus sancağında Hısnü'l-Ekrâd kazasına tâbi olarak 20 hane vergi nüfuslu küçük bir Salur şubesi bulunuyordu.36 Bundan sonraki dönemlerde, Salur tâifesine bağlı muhtelif cemâatlerin olduğu ve bunların idarî bakımdan önce Hama'ya, 1570/71'de ise Hums'a tâbi oldukları anlaşılmaktadır. Çoğun Türkmenlerine gelince; bunlar idarî bakımdan 1570/71 yılına kadar Trablusşam sancağına, bu zamandan itibaren de Hums sancağına tâbi idiler. Salur Türkmeninden olan cemâatlerin isim ve vergi nüfusları aşağıdaki Tablo-5'te verilmiş olup,37 söz konusu tâifenin 1526/27'de 20, 1547-52'de 41 ve 1570/71'de de 39 cemâati vardı. Salur Türkmen tâifesini oluşturan grupların birçoğu, farklı bölgelerde bulunmaları sebebiyle birkaç kola ayrılmışlardı.Bunlar, aynı zamanda, Salur tâifesinin nüfus bakımından en kalabalık cemâatleri olup, tâifenin diğer önemli cemâatleri ise Beğiş Hacılu, İl-Basanlu, Kara Ahmedlü ve Süleymanlu idi.Suriye bölgesinde yaşayan bir başka önemli grup da Hama Bayadı idi. 

XVI. yüzyılın son çeyreğine kadar müstakil bir cemâat olarak varlığını sürdüren bu grup, 1570/71'de Salur tâifesi çatısı altında yer alıyordu ve idarî bakımdan, onlarla birlikte, Hums sancağına bağlı bulunuyordu. Yine, 1526/27 tahririnde vergileri Hama Bayadı ile birlikte yazılmış olan Çalışlu adlı cemâatin de müstakil olduğu; fakat, sonraki yıllarda Salur tâifesine dahil edildiği anlaşılmaktadır.Salur tâifesine nazaran daha az sayıda cemâati olan Çoğun tâifesinin 1519'da 10, sonraki senelerde ise 12 cemâati vardı . Fakat, Çoğun Türkmenleri hakkında tahrir defterleri haricindeki kaynaklarda pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Faruk Sümer, bunların sadece isimlerinden ve yaşadıkları bölgelerden bahsediyor ki, bu bilgiler de yine tahrir defterlerine dayanmaktadır. Bu tâifesinin nüfus bakımından önemli olanları Hızırlu (Hızır Hacılu), Said oğlu İsa, Eşkâflu, Yakubcalu, Köselü, Güneşli, Yahyalu ve Köse İsmail cemâatleri olup, bunların, Salur tâifesinde olduğu gibi, başka bölgelerde yaşayan kolları yoktu. 1570/71'de Köselü isimli iki cemâatin olduğu görülüyorsa da bunların biri (nüfusça kalabalık olanı) aslında Köse İsmail cemâatidir.Tahrir defterlerinde verilen bilgilerden anlaşıldığına göre, Salur Türkmenleri XVI. yüzyılda Şam, Trablusşam, Haleb ve Hums bölgeleri ile neresi olduğu tam olarak açıklanmayan Suriye'nin doğusundaki vilâyetlerde yaşıyorlardı. Çoğun Türkmenleri ise kışın Tedmür tarafındaki vahalarda, yazın da Trablusşam ve Hums taraflarındaki yaylaklarda olurlardı. Hatta bu kabileden olan bir kısım cemâatler Antakya taraflarına giderek oralarda yerleşmişlerdi.

Suriye Türkmenleri Yerleşim ve Köyeleri


Kısa Bir Tarihçe ve Arap Baharının Etkileri Suriye Türkmenleri

Tarih içerisinde Suriye'ye gerçekleşen Türk göçlerini incelediğimiz zaman göçlerin çok çeşitli zamanlarda birbirinden farklı sebeplerle gerçekleşmiş olduğunu görmekteyiz. Suriye Türklerinin bugünkü durumlarına bakıldığı zaman Suriye Türkleri dillerini ve benliklerini koruma ve farkındalık yönünden çeşitlilik arz etmektedir. Suriye'ye yerleşmiş olan Türkler bölgeye farklı zaman ve nedenlerle yerleşmiş olan Kıpçak Türkleri ve Oğuz Türkleridir. Tarihçilerin hemen hepsi Küçük Asya'ya Selçuklular ile birlikte gelen Türklerin Dokuz Oğuz olduklarını dile getirmektedir. Türkmenlik yerleşik hayatta yaşayan Sasanilerin İslamiyet'i kabul eden Oğuzlara taktıkları bir ad olabilir 9. 10. Yüzyıllarda Türklerin Orta Asya'dan Avrupa'ya ve Orta Doğu'ya doğru göç ettiklerini görmekteyiz. Oğuzlar bu göçler sırasında bulundukları yerlerden daha güneye doğru göç ederek Orta Doğu'ya gelmişler ve burada Müslüman Devletlerle sınırdaş olmuşlardır.

Oğuzlar bu şekilde İslamiyet'e girmeye başlamışlardır. Oğuzların İslamiyet'e girmelerinden önce de zaten Abbasi Halifeliği döneminde memluk ya da paralı askerlerin batıdaki paralı askerler grubuna alınmış olduklarını bilmekteyiz. Abbasi Halifeliğinin kuruluşundan itibaren özellikle orduda kullanılmak üzere Kıpçak Türkleri satın alınmış ve bir eğitim verilerek Abbasi Devleti'ne hizmet etmeleri sağlanmıştır. Abbasi Devleti'nde önemli bir yeri olan ve etkileri kuvvetlenen Türk birlikleri, önceleri İranlı unsurları dengelemek için getirilmeye başlanmıştır. Kısa zamanda sayıları 30.000'e ulaşan Türk birlikleri için halife Mu'tasım tarafından Bağdat'ın kuzeyinde yer alan Samarra şehri kurularak onlara geniş iktalar tahsis edilmiştir. Bunların Arap ve Acemlerle evlenip karışarak bozulmamaları için özellikle Türk kızları getirtilip onlarla evlilikleri desteklenmiştir. Bu Türk birliklerinin komutası da sadece Türk Beylerine bırakılmıştır . Böyle bir dönemin hemen sonrasında 960 yılında Oğuzlardan Selçuk Bey ve maiyetinin İslam'a girişi tamamlanmış ve tedrici olarak yaklaşık 200 bin kişi Müslüman olmuştur.

Bugün Suriye diye adlandırılan Araplar tarafından "al-Şam" olarak bilinen topraklar Anadolu'dan daha önce Türk Yurdu haline gelmiştir. İlk olarak Abbasiler döneminde bölgede güç elde eden Türkler Tolunoğulları ve İhşidiler gibi devletler de kurmuşlardır. Tolunoğulları zamanında Mısır-Suriye-Filistin tamamen Türkler'in eline geçmişti. Bugünkü Kahire'nin o zamanki adı olan Fustat, hatta Şam, Kudüs ve Halep sokaklarında Türkçe şarkılar terennüm ediliyordu. Devlete bağlı valiler, vali muavinleri, kumandanlar ve birlikler tamamen Türkler'den meydana geliyordu. Bütün bunlara karşılık şimdi Suriye coğrafyasında olduğu gibi Arap kültür hakimiyeti vardı ve resmi yazışma dili de Arapça olup, özellikle Türkler arasında tıpkı şimdiki gibi Sünni-Hanefi inanç hakimdi. Tolunoğulları hakimiyetinden sonra bölgede İhşidiler'in idaresi 970 yılına kadar Suriye'de devam etmiştir. Fatimiler bu devlete son vererek bölge hakimiyetini ele almıştır. Yine Fatimiler döneminde vali ve komutanların bir kısmı Türkler'den oluşmaktadır. 1040'da Selçuklular'ın Dandanakan zaferinden sonra Oğuz İli veya diğer adı ile Türkmen-İli, dalgalar halinde yurt tutmak üzere Ön-Asya'ya intikal ederken, birçok Türkmen boy ve oymakları, 1063 yılından itibaren Suriye'ye girerek kendi hayat şartlarına uyabilecek bölgeleri vatan edinmişlerdi.

Suriye'deki ilk Türkmen yerleşmesinin Halep ve Lazkiye şehirleri ile bunların kuzeyi olduğu anlaşılıyor. Haçlı saldırılarına bölgeyi Selçuklular savunmuş ve Türk Yurdu haline getirmişlerdir. Selçuklularla beraber yine Oğuz Türklerinden olan Zengiler'de bölgenin Türkleşmesinde ve Haçlılara karşı korunmasında önemli hizmetler vermişlerdir. Bölge Eyyübi Hanedanlığı döneminde Güneydoğu Anadolu diye adlandırdığımız bölge ile bir hale gelmiş, Türk kumandanları başa geçtiği Memluklar döneminde "ed-Devletü't Türkiyye" olarak adlandırılmıştır. Moğulların önünden Anadolu'ya doğru ilerleyen Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenleri Türk nüfusun artmasında etkili olmuştur. Şah İsmail'in kurduğu Safevi Devleti de Anadolu ve Suriye coğrafyasındaki Türkmenlerinin etkisiyle büyümüştür. Yavuz Sultan Selim'in doğu politikası sonucu Memluklar Devleti feth edilmiş ve Suriye artık Osmanlı toprağı olmuştur. Halep Osmanlı devrinde Antep, Urfa, Hatay gibi nüfus bakımından Türkler'in yaşadığı idari bölgelerin vilayet merkezi olmuştur.

Osmanlılar I. Dünya Savaşı'ndan sonra bölgeden çekildi. 25-26 Ekim 1918 gecesinde Halep'i terk edip kuzeye çekilen orduların sonuncusu 7. Ordu idi ve başında Mustafa Kemal bulunuyordu. Ordunun çekilmesi ile Suriye tarafında kalmış olan Türkler, Müdafaa-yı Hukuk Cemiyetleri kurarak mücadeleye başlamışlardır. Suriye ve Filistin Kuvva-yı Milliye-i Osmaniye adıyla örgütlenen bölgedeki direnişin reisi "Özdemir" takma ismini kullanan Ali Şefik Bey'dir. Kurtuluş Savaşı boyunca bölgedeki Türkmen direnişinin temel hedefi Türkiye'ye katılmaktı. Şubat 1919 tarihinden 22 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması'na kadar bölgede Fransızlara karşı sayısız çatışma ve taarruz yaşanmış, bu çatışmalarda çok sayıda işgal askeri öldürülmüş veya esir alınmıştır.

Türkiye ile Fransa arasında 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması'nın 7. maddesi ile Suriye Türkmenleri konusunda Türkiye'ye garantörlük verildi. 20 Kasım 1922 tarihinde başlayan Lozan Konferansı'nda Suriye sınırı neredeyse hiç konu edilmeden kabul edildi. 31 Ocak 1923 tarihinde Suriye ile sınırlar belirlenirken, Ekim 1921 tarihindeki Türk Fransız anlaşması temel esas olarak alınmıştı. Türkiye topraklarında kalmak isteyen köylerin isyanı olduysa da amaçlarına ulaşamadılar.

Türk ve Kürt silahlı milislerin Türkiye sınırına yakın bölgelerde Fransız manda idaresine yönelik baş kaldırıları 1924 yılına kadar sürmüştür. Fransız manda idaresi mahalli idarelerinden oluşan Suriye Devletler Birliği'ni meydana getirerek ülkeyi yönetmeye çalıştı. Bu düzen, Araplarla Arap olmayanlar arasındaki gerilimi arttırdı. Türkler, hem milliyetçiler hem de Manda idaresinin gözünde "dikkatli olunması gereken" bir azınlık durumuna düştü. Fransız mandası altında oldukları dönemde nüfusları 500binden fazla olan Türkmenlerin liderliğini Bekmişlilerin Hacı Ali aşiretinden Kel Muhammed yürütüyordu. Onun ardından Türkmenlerin lideri Hacı Nasen oldu. Türkmenler, Fransız mandası altındaki çalkantılı ilk on yıllık dönemden sonra daha sakin bir dönem yaşadılar; varlıklarını ve kimliklerini sürdürebildiler.

Şapka Devrimi ya da Şapka İnkılabı

Türkmenler bölgenin 1000 yıllık hakimiydiler ancak Osmanlı dağılınca sömürge idaresinin elinde kalan bölgede yaşamaya devam ettiler ve kimlik yarılmaları yaşadılar.Misak-ı Milli sınırlarının içerisinde Halep'İn 100 kilometre güneyinden geçer Misak-ı Milli sınırları. Halep Kuvayi Milliyesi kurulmuştur. Orada ki, Fransızlara karşı hem isyanı örgütlemesi açısından hem Halep'te yaşayan Türkmenleri örgütlemesi Fransızlara karşı savaş yürütülmüştür. Ve bunlar Antep, Urfa, Maraş savunmasında da Halep bölgesinden hem insan hem lojistik destek sağlayarak oradaki Fransızlara karşı mücadele verilmiştir. Hatay ne kadar sonradan Türkiye'ye katılabildiyse de diğer Türkmen şehirleri o kadar şanslı değildi.1939'da Hatay Türkiye'ye katılırken 1941'de Halep'te Türkmenler kaleye Türk bayrağı çekiyordu. Gerçekten Türkiye buradaki soydaşlarına hep bir umut oldu.Türkiye'deki inkılaplar da buradaki Türkmen şehirleri tarafından kabul gördü. Atatürk, Kurtuluş Savaşının ardından daha önce planladığı devrimleri tek tek yapmaya başlar. Kastamonu'nda halkın karşısına elinde şapka ile çıkar ve bundan sonra Türk halkının başına şapka giyeceğini ilan eder.Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasının ardından, halkın kılık ve kıyafetinin düzenlenerek batı ülkelerindeki normlara uygun hâle getirilmesi için 1925 yılında yapılan kanuni düzenlemedir.

Atatürk Devrimlerinin bir parçası olan bu kanunla, erkeklerin baş örtme uygulamaları ve şapka kullanımı düzenlenmiştir.Mesela Şapka Devrimini Suriye'de Halep'te Cerablus Türkmen beylerinden Bilmişliklerinin Hacı Ali oymağından Mustafa Paşa oğlu Kel Muhammed Mustafa Paşa ve sonrada oğlu Hacı Nasen Kel Muhammed Ağa yürütüyordu Türkiye ile arası çok iyi olan ve bunu Şapka Devrimi'ni izleyen yıllarda fötr şapka giyerek de tescilleyen Türkmen lideri Kel Muhammed Mustafa Paşa ve kardeşleri , Fransızlarca önce hapse atıldılar, sonra Fransızlar Suriye Türkmenlerinin Lideri olan Kel Muhammed Mustafa Paşa ile kardeşi Kel Halil Mustafa paşa hapiste zehirlenerek şehit edildiler.Kel Muhmmed Mustafa Paşa Ağa şapka devrimi zamanında Halep içinde Türkiye'den gelip Antep bölgesinden şapka getirerek Türkmenlere dağıtmışlar. Orada öyle bir kanun çıktı, sizde bunu giyecekseniz diye Türkmenlere dağıtmışlar.

Türkmenler orada birkaç günlüğüne de olsa kendilerince Türkiye'ye bağlı hissettikleri için şapkayı giymişlerdir.İstiklalini 1946'da kazanan Suriye Hüsnü Zaim devrinde(1949) Türkiye'ye yakın bir politika izlerken onun devrilmesi üzerine Türkiye düşmanlığı başladı.1966'da Mısır etkisindedir ve Nasır sosyalist bir nizam tatbik etmeye çalışsa da Suriye kendi sosyalist politikasını yaratıyordu.Bu sosyalist rejimin zararlarını Türkler pahalıya ödemiştir.Çünkü Türkler büyük toprak sahibidirler ve devlet toprak sahiplerinin arazilerine el koymaya başlamıştı.İşte Türkmenler Suriye devletini bu kadar korkutmuşlardı ve devlet de onları sindirici bir politika gütmüştü.Ve hatta hükümet bölgelerde izlenen Türk filmlerini yasak etmişti,Türkmenleri yok farz ediyordu.(Orhonlu,Türk Dünyası El Kitabı,1135)

SURIYE TÜRKMENLERİN LİDERİ HACI NASAN KEL MUHAMMED

1936 yılında Fransa'nın bölgedeki hâkimiyetinin zayıflaması ile birlikte baskılara maruz kalmaya başladı. 1936-1939'da sancağın Hatay adıyla Türkiye'ye katılması sürecinde Suriye sınırları içerisinde kalan Türkmenlere ilişkin hiçbir görüşme ya da anlaşma yapılmamış olması, Suriye Türkmenlerinin hukuki durumunu belirsizleştirdi. Bu belirsizlik Suriye yönetimlerinin Türkmenlere karşı baskı ve asimilasyon politikası uygulamasına neden oldu. 1946 v e 1972 anayasalarına göre Suriye Arap vatandaşı olarak kabul edilen Türkmenlere kimlikleri ile yaşama hakkı tanınmadı. Türkçe gazete yayımlama imkanı ortadan kalktı; hatta Türkçe konuşmak bile yasaklandı.1958'de yapılan toprak reformu ile Türkmenlere ait birçok tarla, bağ ve bahçe kamulaştırıldı. Bu ve benzeri uygulamalar yüzünden 1950'ler boyunca Halep'ten Türk asıllı aileler, Türkiye'ye kaçmaya devam ettiler.

1963'te yaşanan darbeden sonra bakılar artarak devam etti. Türkmenler herhangi bir sivil ya da yasal örgütlenme oluşturamadı. Hafız Esad rejimi "Tek Suriyeli Kimliği" politikası çerçevesinde, Türkmenleri asimile ederek "Araplaştırma" politikası izledi.

Suriye Türkmenleri Suriye'nin geleceğine ilişkin yapılacak tüm toplantı ve görüşmelerde aktif bir şekilde müzakereci olarak birden fazla kişi olmasını istiyoruz. Bir de Türkiye'deki yetkili makamlarla daha hızlı ve etkin görüşme fırsatı bulmalıyız. Tarih bize gösteriyor ki tüm savaşlar masada kazanılmış ya da kaybedilmiştir. Bu nedenle haklarımızı, hukukumuzu masada güçlü bir şekilde savunmak arzusundayız. Suriye'deki Türkmen varlığının bekası için, göçe zorlanıp boşaltmak zorunda kaldığımız köylerimize, toprağımıza geri dönebilmeyi, yaşam hakkımızı ve gelecek nesillerin refahını garanti altına almak durumundayız. Yeri gelmişken şunu da ifade etmek gerek. Suriye'de Türkmenlerin güçlü bir şekilde var olması, milli kimliğini, dilini, kültürünü koruyarak toplumsal olarak gelişmesi aynı zamanda Türkiye'nin milli güvenliği için de elzemdir. Nitekim bu coğrafyada tecrübe ile sabittir ki güvenlik hatları sınırın ötesinden başlıyor. Bu nedenle biz diyoruz ki Halep, Rakka güvendeyse, Halep'te, Rakka'da Türkmenler güçlüyse Türkiye'nin güney sınırları güvendedir; Bayırbucak güvendeyse, Bayırbucak'ta Türkmenler güçlüyse Hatay güvendedir.

2010 yılında başlayan Arap Baharı çok kısa bir süre içerisinde Ortadoğu'nun tamamına yayılarak bölge devletlerini ve toplumlarını derinden etkilemiştir. 2011 yılında Suriye'ye sıçrayan bu süreç, etnik ve mezhebi temelde çatışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu çatışmalardan en çok etkilenen grupların başında Türkmenler gelmektedir. Suriye Türkmenleri çatışmaların başladığı ilk günden itibaren ön cephede yer almışlardır. Türkiye'nin Arap Baharının başlamasıyla birlikte bölgede liberal anayasal rejimlerin kurulmasını destekleme politikası ve rejim tarafından Türkmenlerin Türkiye ajanı olarak görülmeleri sebebiyle Türkmenlere yönelik sistematik katliamlar ve göç politikalarının uygulanmıştır. Bu süreçten önce Türkmenlerin yeterli hazırlık ve organizasyona sahip olmamaları Suriye muhalefeti içinde yeterli bir güce ulaşamamalarına neden olmuştu. Yine de ilk etapta silahlı direniş başlatan Suriye Türkmenleri, daha sonra siyasal yapılarını da inşa etmişlerdir. Bu minvalde önce Türkmenlerin askeri yapılarına daha sonra da siyasi organizasyonlarını incelemek yararlı görülmektedir.

Türkmenlerin askeri yapılanmaları, Türkmen nüfusunun yaşadığı iki ana şehir ekseninde belirginleşmektedir. Bu şehirler Lazkiye ve Halep'tir Rakka'da İdlip'te, Humus ve Hama bölgelerinde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içinde yer almakta, Fırat Kalkanı Operasyonu ile birlikte 2017 Ekim'inde başlayan İdlip ve 20 Ocak 2018'de başlayan Afrin Operasyonlarında yer almaktadırlar. Türkmenler askeri yapılanmayla birlikte siyasi organizasyonlar da kurmuşlardır. Suriye Türkmenleri Platformu ve Suriye Türkmen Meclisidir.

Sıkıntılar ve Türkiye'ye Türkmenlerin mesajı

Savaştan sonra Türkiye'ye sığınarak sıkıntılarını gidermeye çalıştılar. Bireysel göçler de yaşandı. Türkmenler zaten ekonomik durumları zayıftı. Olanlar da plansız biçimde evlerini, imkanlarını bırakıp bir anda geldiler. Ellerinde olanları da kaybettiler. O gün doğan bebekler bugün 7 yaşına geldi. Temel ihtiyaçları karşılanamaz durumdaydı. Türk Devleti kurum ve kuruluşları ile bunu karşılamaya uğraşıyor. Sivil toplum örgütleri de bunda etkin. Bu çerçevede hepsine çok teşekkür ediyoruz. Ancak şunu unutmamak gerek. Suriye Türkmenleri diğer mültecilerden daha yüksek bir beklentiye sahipler. Türkmenler şunu söylüyorlar "Suriye'deyken bize Türk derlerdi, Türkiye geldik biez Suriyeli diyorlar." Halbuki orada nasıl yaşıyorsa burada aynılar. Anadolu insanından farklı değiller. Fakat ne olursa olsun biz sitem ve isyan etmeyiz. Türkiye varsa biz varız, Türkiye güçlüyse biz güçlüyüz. Türkmenler için Suriye bir vatanımız ama Türkiye'de bir ana vatanımız . Türkiye ve savaş sonrası yeniden şekillenecek olan Suriye iyi ilişkiler içinde olmalıdır. Aksi takdirde bedelini en çok biz Türkmenler öderiz. Türkiye, Türkmenlere çifte vatandaşlık ya da mavi kart gibi uygulamalarla Türkmenlerin aidiyet duygusunu artırabilir.

Uluslararası Hukuk Statü Açısından Suriye Türkmenleri

Bu noktada konuya uluslararası hukuk perspektifinden de bakmak faydalı olacaktır. Konuyla ilgili olan 1921 Ankara, 1923 Lozan, 1939 Türkiye-Fransa Andlaşmalarında Suriye'de Türkmenlere yönelik herhangi bir statü öngörülmemiştir. Bu durum dönemin azınlık anlayışının dini temelde görülmesi ve Suriye Türkmenlerinin de çoğunluğu Müslüman bir ülkenin sınırlarının içerisinde bulunması ile de alakalı. Dolayısıyla Suriye Türkmenleri hâlihazırda Suriye'de direkt entite olarak ayrı bir hukuksal statü sahibi değil. Bu nedenle Suriye Türkmenlerinin önümüzdeki süreçte ilk hedefleri hukuki statü kazanmak olmalı. Bunun için de; ayrı bir aktör olarak; Suriye'yi oluşturan unsurlardan birisi olarak; mevcut içinde bulunulan şemsiyenin dışında masaya oturulması gerekir. Burada bu yönde kazanım elde edilirse bu durum Irak Türkmenleri için de model olabilir.Ayrıca hukuki statü kazanımı için Suriye'de kadim Türkmen varlığının ispatı noktasında Türk İmparatorluk Arşivlerinin yanı sıra Fransa'nın Manda Arşivleri de Türkmenler için çok önemlidir.

İlgili arşivlerde konuyla alakalı belgelerin incelenmesine, yayınlanmasına ve kamuoyu ile paylaşılmasına yönelik bir proje faydalı olabilir.Suriye Türkmenleri ile ilgili olarak atılacak tüm adımların uzun vadede kazanım getirmesi hukuki statünün sağlamlığına bağlıdır. Hukuki statü Türkmenlere objektivite nesnellik kazandıracaktır. Suriye'de Türkmenlerin mevcut durumu ise maalesef sübjektivite öznellik halidir. Subjektivite hali devam ettiği sürece de Türkiye'den başka kimse Türkmenlerle ilgilenmeyecek ve onları dikkate almayacaktır. Her ne olursa olsun Türkmenlerin öncelikli hedefi bir statü belgesi kazanmak olmalıdır. Hukuki statü ilerleyen yıllar için (üstü silinmiş bile olsa) bir tapudur. Suriye Türkmenleri bu hedefine ulaşabilmek için önümüzdeki süreçte, Suriye'de siyasi istikrarın sağlanmasına katkıda bulunabilecek tüm taraflarla siyasi diyaloga açık olduğunu geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaştı. Suriye Türkmenlerinin bu konudaki tek kırmızı çizgisi Suriye'nin ve Türkiye'nin güvenliğine tehdit oluşturan terör örgütleriyle aynı zeminde yer almamak.

Bu anlamda Suriye'nin toprak bütünlüğüne karşı çeşitli aksiyonlar içerisinde bulunmuş radikal dini etnik aktörlerin Suriye'nin geleceğinin tasarlanacağı masaya davet edilmemeleri doğru olacaktır. Türkmenler önümüzdeki süreçte her türlü parçalı yapıya otoriteye karşı olduğunu deklare etti. Bu doğru bir tavırdır. Zira, ülke bütünlüğüne zarar getirecek birtakım etnik dini gruplara federal otonom statüler verilmesinin hangi olumsuz sonuçlara yol açtığı Irak'ta tecrübe edildi. Türkmenlerin herhangi bir federal otonom bölge talebi yok çünkü bunu ülkenin bölünmesi olarak görüyorlar. Suriye Türkmenleri, Türkmenler dahil olmak üzere tüm halkların temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu üniter bir devlet modelini savunuyor. Bugün geldiğimiz noktada Türkmenlere hakları eksiksiz bir şekilde verilirse bu durum Suriye'de kalıcı barışın tesisi için çok önemli bir adım olacaktır. Ayrıca bu vesile ile Türkmenler yeni kurulacak demokratik Suriye'nin Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Dünyası ile ilişkilerini kolaylaştırıcı bir işlev de üstlenebilecektir.

Suriye'de Yaşayan Türkmenlerin Tahminî Nüfusu

Suriye Türkmenleri Selçuklu ve Osmanlı döneminde, Müslümanların kutsal bölgelere olan Hac yollarını korumak amacıyla yerleştirilmişlerdir. Bir kısmı Türk dilini unutmuş Arapça veya diğer dilleri kullansada Türk olduklarını bilmektedirler. Şam'da farklı geçmişe sahip üç ayrı Türkmen topluluğu yaşamaktadır. Bunlardan en dikkat çeken Osmanlı döneminden kalmış zengin Türkmen ailelerdir. İkincisi Golan Tepeleri'nin İsrail tarafından işgal edilmesinin ardından bölgeden göç etmek zorunda kalarak Şam'a yerleşen Türkmenlerdir. Üçüncü grup ise Türkiye'de Cumhuriyet devrimleri sırasında Türkiye'den Suriye'ye göç eden Türkmenlerdir.

Halep şehri Anadolu Türk'e yurt olmadan önce Türkleşmiş ve şehirde çok sayıda Türk sanat eseri ve mimarisi bulunmaktadır. XVI. yüzyılda tam anlamıyla göçebe hayatını sürdüren Halep Türkmenleri Moğol baskısı üzerine 13. yüzyılda Suriye'ye göçen binlerce çadırlık Bozok Türkmenleri'nin torunlarıydılar.16. yüzyılda nüfusları 60 binden fazlaydı. O dönemde bir şehrin nüfusunu 3-4 bin kişi olduğu gözönüne alınırsa Halep Türkmenleri'nin büyüklüğü anlaşılabilir. Ana geçim kaynağı koyun olan Türkmenler'in 2 milyondan fazla küçük baş hayvanları vardı.

Halep'te kışlayan aşiretler bahardan itibaren Sivas bölgesine yaylaya gelirlerdi. Yaz bitince yaylada doğup, büyümüş kuzularıyla Halep civarına dönerlerdi. Kış şiddetli olursa Halep Türkmenleri Şam bölgesine giderlerdi. Genel olarak Sivas-Şam arası Halep Türkmenleri'nin yayıldığı sahaydı. Halep Türkmenleri 1930'lara kadar konar-göçerliği sürdürdüler. 1930'lardan itibaren köylerde yerleşerek çiftçiliğe başladılar. 1970'lerden itibaren bir kısmı köylerdeki hayatlarını sürdürürken bir kısmı ise şehirlere giderek işçi olarak çalışmaya başladılar. Şam bölgesindeki Türkler'in bir kısmı Türkçe'yi unuturken Halep bölgesindeki Türkmenler asimile olmadılar. Halep Türkmenleri'nin torunları günümüze kadar Halep ve civarındaki köylerde yaşadılar.

Türkmenlerin Tahminî Nüfusu Tahrir defterlerinde, vergi mükellefi olan yetişkin erkek nüfusu hane (evli) ve mücerred (bekâr) olarak verilmiş, bazen de hane ve mücerred ayrımı yapılmaksızın vergi nüfusunun toplamı (nefer) belirtilmiştir. Bazı defterlerde imam olarak vazife yapanlar da ayrıca gösterilmiştir.

16. yüzyılda Suriye'de yaşayan Halep Türkmenlerinin vergi nüfusu 1526'da 7.824 hane, 770 mücerred, 137 nefer iken 1536'da 8.047 hane, 2.694 mücerred, 1.140 nefer vergi nüfusuna, 1550-52'de 8.588 hane, 5.248 mücerred ve 228 nefer vergi nüfusuna ve 1570'te de 10.185 hane, 7.474 mücerred, 250 nefer vergi nüfusuna yükselmiştir.

Şam Türkmenleri'nin vergi nüfusunda da sürekli olarak bir artış meydana gelmiştir. Buradaki Türkmenler, Kanuni döneminde 1.410 hane, 71 mücerred ve 29 imam vergi nüfusuna sahip iken, 1569/1570'te 1.621 hane, 136 mücerred, 1596/97'de ise 1.693 hane ve 161 mücerred vergi nüfusuna yükselmişlerdir.Yine, Salur ve Çoğun taifelerinin vergi nüfusunda da 16. yüzyılın sonlarına doğru önemli oranda bir artışın meydana geldiği gözlenmektedir. Salur Türkmenleri 1519'da 20 hane, 1526/27'de 1.092 hane (ayrıca, müstakil yazılmış olan Hama Bayadı 72 hane, Çalışlu ise 35 hane), 1547-52'de 467 nefer, 1.269 hane, 553 mücerred, 1570/71'de 1.968 hane, 943 mücerred vergi nüfusuna sahip iken, Çoğun taifesinin toplam vergi nüfusu da 1519'da 297 hane, 1536/37'de 623 hane, 147 mücerred, 19 imam; 1547'de 680 hane, 250 mücerred ve 1570/71'de de 827 hane, 148 mücerredden ibaretti.Türkmenlerin yukarıda belirtilen vergi nüfuslarına dayanarak, muhtelif tarihlerdeki gerçek nüfuslarını tahminî olarak hesaplamak mümkündür. Bunun için, hane olarak gösterilen vergi mükelleflerinin her birini, anne, baba ve 5 çocuk olmak üzere, 7 nüfuslu bir aile itibar ederek, toplam hane sayısını 7 rakamı39 ile çarptığımızda tahminî nüfusu elde edebiliriz.

Buna göre, XVI. yüzyılda Suriye'de yaşayan Halep Türkmenlerinin toplam tahminî nüfusu 1526'da 55.405, 1536'da 66.621, 1550-52'de 61.180, 1570'te de 72.457 kişiden ibaret olmaktadır. Diğer Türkmen taifelerine gelince; Şam Türkmenleri'nin tahminî nüfusu; Kanuni döneminde 10.073, 1569/1570'te 11.347, 1596/97'de 11.851 kişi;. Salur ve Çoğun Türkmenlerinin tahminî nüfusu ise 1519'da 2.219; 1526/27-1536/37 yıllarında -müstakil yazılmış olan Hama Bayadı ve Çalışlu ile birlikte-12.887; 1547-52'de 15.820, 1570/71'de de 19.565 kişiden ibaret olmaktadır.40 Bütün bu Türkmen gruplarının tahminî nüfusunu topladığımızda ise, XVI. yüzyılda Suriye bölgesinde takriben yüz bin civarında Türk nüfusunun mevcut olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

Bugün Suriye'de yaşayan Türkmenlerin sayısı ile ilgili resmi bir rakam yok. Çünkü Suriye'de yapılan nüfus sayımınde etnisite dikkate alınmıyordu. 2004 yılında yapılan Suriye genel nüfus sayımına göre ülke nüfusu 17 milyon iken, savaş başlamadan hemen önce yani 2011 yılında bu sayının 23 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu nüfustan; 1 milyon kişi savaş esnasında öldü ve yaklaşık 11,5 milyon kişi (%50) ülke içinde (7 milyon kişi) yer değiştirdi veya ülke dışına (6 milyon kişi) göç etti. Bugünkü Suriye nüfusunun dağılımına bakarsak; 9 milyon kişi Esat yani rejim güçlerinin kontrolündeki bölgede yaşıyor. Öncelikle Suriye Türkmenleriyle ilgili sağlıklı nüfus bilgisi bulunmaktadır. Bunun en önemli nedeni Baas rejiminin asimilasyonist politikaları ve etnik kimliklerin kabul edilmemesi ile Arap Baharı sonrası yaşanan iç savaş, katliamlar ve göçler Suriye Türkmenlerinin nüfuslarıyla ilgili kesin bilgiye ulaşılamamasına neden olmaktadır.

Buna karşın geçmişte ABD Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı çalışmalarda Suriye'de bulunan Türkmen nüfusunun %1 olduğu belirtilmiş, 1983 yılında Türkiye'nin Şam Büyükelçiliği bu rakamı kabul ederek %1 oranında Türk bulunduğu kabul edilmiştir. Bu rakamın gerçeği yansıtmadığı söylenebilir. Çünkü 1995 Suriye nüfus sayımında Türkçe konuşan nüfusun 1 milyon olduğu ve genel nüfusun da 14.171.000 olduğu bilinmektedir. 2012 yılında Suriye nüfusundaki artış oranı ve nüfusuyla birlikte tahmini olarak 1.600.000 Türkçe konuşan Türkmen nüfusundan bahsedilebilir. Ancak bu sayının Türkçe konuşmayan ama Türkmen kökenli olan nüfusun da eklenmesiyle 3.5 milyon civarında olduğu iddia edilmektedir (%15.2). Bunun yanında Suriye Türkmenlerinin Sünni olduğu bilinmektedir. Yaşadıkları bölgeler ise dağınık bir görünüm arz etmektedir.Bu Türkmenleri üç gruba ayırabiliriz;

Bu gruplardan ilk ikisi bugün daha çok muhalif grupların bölgeleri (İdlib, Humus) içinde ya da Türkiye'ye gelmişlerdir. Üçüncü grup ise çoğunlukla Esat güçlerinin (Halep, Hama) kontrolü altındaki bölgelerdedir.Suriye'de iç savaş çıkmadan önce Türkmenlerin bir etnik kimliği yoktu. Suriye rejimi onları Türkiye'nin bir uzantısı olarak görmüş, Türkçe kitap, kaset vb. her şey yasaklanmıştı. İddia edilenin ekonomik bakımdan ve eğitim seviyesi olarak en geri durumda bırakıldılar. Suriye Türkmenlerinin tamamı Sünni mezhebindendir (10 bin kişilik Abdal grubu gibi birkaç küçük grup hariç Alevi mezhebi) . Türkmenler yedi bölgeye dağılmış olduğu gibi, bu bölgeler içinde de dağınık durumdadırlar. Türkmenlerin Suriye içi dağılımı aşağıdaki gibidir;

Türkiye'ye gelen 3.5 milyon Suriyeli yanında 500 bin civarında da Türkmen var. Suriye Türkmenleri en çok İstanbul (300 bin), Antep (50 bin), Osmaniye (50 bin), Hatay (30-40 bin), İzmir (20 bin), Malatya (20 bin) ve Konya'da (15 bin) yaşamaktadır. 150 bin civarında Suriyeli Türkmen'in Lübnan'a göç etmek zorunda kaldığını da not edelim.

Sonuç

Bu teorik yaklaşım bağlamında Türk dış politikasında Suriye Türkmenleri meselesi incelenecek olursa, karar vericilerin söylemleri ve Suriye Türkmenlerini ilgilendiren meselelere bakmak faydalı görülmektedir. Bu çerçevede Suriye Türkmenleri meselesi Türk dış politikası için yeni bir olgu/sorun olduğu söylenebilir. Çünkü Suriye'de yaşayan soydaşlar konusu Suriye iç savaşından sonra karar vericilerin söylemlerinde görülmeye başlanmıştır. Bununla birlikte Suriye Türkmenleriyle alakalı söylemler ve politik davranışları şekillendiren en önemli hususlar, Suriye iç savaşı ve bu savaş sırasında bölgede yaşanan küresel ve bölgesel güçler arasındaki ilişkilerin dönüşümü, çatışma sahasındaki durum ve Türkiye'nin güvenlik sorunudur. Bu etmenler, Türk dış politikasındaki hâkim kimlik paradigmasını şekillendiren karar vericilerin söylemlerinde ve dış politikada yaşanan gelişmelerde görülebilmektedir. Türkmenlerin mücadelesi ister bireysel ister örgütsel ister devlet düzeyinde olsun zulme ve baskıya karşıdır. Yarın iç savaş bitip yeni bir düzen geldiğinde bu zulüm devam ederse Türkmenlerin duruşu yine değişmeyecektir. Türkmenler Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlayarak, kendi kimliğimini korumanın çabası içindedir . 

Bütün etnik ve mezhepsel yapılarla birlikte, onurlu bir şekilde yaşamak istiyor Türkmenler. Suriye Türkmenleri Suriye'de Araplardan sonra en büyük nüfusa sahip ikinci etnik grup. Türkmenler, Suriye'de geride bıraktığımız sürecin en büyük mağdurlarından birisi. Hiçbir zaman etnik dini terör örgütleri ile irtibatı olmamış ve her zaman Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunmuş bir toplum olarak Suriye Türkmenleri bugün de masada kendi haklarını kendisi savunmak istiyor. Bu haklı bir istektir, Suriye'nin geleceği ile alakalı herhangi bir toplantıda Suriye Türkmenlerinin temsil edilmemesi, o toplantının samimiyetinin ve meşruiyetinin sorgulanmasına neden olacaktır. Türkmenlerin iki büyük kırmızı çizgisi var bu konuda. Birincisi Türkmenler kimliğini korumak ve geliştirmek. İkinci kırmızı çizgi Türkmenler yeni yapı içerisinde terör gruplarının içerisinde yer almamasıdır. Bu hem Türkiye hem Suriye için oldukça önemlidir. İki ülke uzun sınır hattında terörün varlığına son vermelidir. Bundan sahada en çok Türkmenler etkilenir. Bugün PYD-YPG var. Yarın başka örgütler de olabilir. Bu hat esasında Türkmeneli denilebilecek bir yerdir. Türkmenler birileri gibi kanton vb. özlemler içinde değil . 

Türkmenler haklarını yasal olarak tescillenmesini istiyor. Özel okullar, Gazeteler, anadilin serbest olması, soyadlarının değiştirilmemesi, köy adlarının aynı kalması, değiştirilenlerin geri verilmesi gibi. Suriye Türkmenleri'ne sahip çıkılmalı yoksa Irak'ta Türkmenler'in başına gelen olaylar bu ülkede de meydana gelecek ve Türkmenler sahipsiz kalacaklar. Suriye'nin Anadolu'ya yakın bölümü bu toprakların devamıdır. Suriye Türkmenleri Milli Mücadele döneminde nasıl Anadolu'ya destek verdiyse Anadolu Türkleri ve Türk Dünyası'da Suriye Türkmenleri'ne destek vermelidir. Suriye Türkmenlerinin, Baas rejimleri dönemlerinde ciddi baskılar gördüklerini, dillerini konuşmalarının yasaklandığını, köylerinin isimlerinin değiştirildiğini ve sosyo-ekonomik, idari ve siyasi hayatlarının kısıtlandığını belirterek, "Fransız Manda yönetiminden itibaren Suriye'deki tüm yönetimler tarafından, özellikle de Baas yönetimleri tarafından "Türkiye ajanı" olarak suçlanmışlardır. Bu çerçevede birçok Türkmen tutuklanmış, işkence görmüş ve infaz edilmiştir. "Şanslı" olanlar ise Türkiye'ye iltica etmek zorunda kalmıştır. Kısaca, Suriye Türkmenleri "Türk" olmanın bedelini 100 yıldır fazlasıyla ödemiştir. Ve maalesef ödemeye de devam etmektedir.

Kaynakça
1*DAĞ, Ahmet Emin, (2010), "Halep Türkmenleri (1918-2008)", Marmara Üniversitesi, Türkiya Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Ana Bilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.
2*GÜVENÇ, Bozkurt, (1993), "Türk Kimliği", Kültür Bakanlığı: Ankara. KAFALI, Mustafa, (1973),
3*"Suriye Türkleri-I", Töre Dergisi, sayı 21, Ankara.
4*KAFESOĞLU, İbrahim, (2005), "Türk Milli Kültürü", Ötüken: İstanbul. KİRİSÇİOGLU, Mehmet Fatih, (2013), "Suriye'de İç Savaş Sürerken Suriye Türkleri", 21.yy Türkiye
5*Toplum: Suriye Türkmenleri, Orsam-Ortadoğu Türkmenleri Programı Rapor No:14, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/20121226_rapor14tum.
6*Ali Bademci, Suriye'de Türkmenler ve Bayır-Bucak, s. 43, Ötüken Neşriyet, İstanbul, 2014
7*Mustafa Kafalı, Makaleler 1, s. 429, Berikan Yayınevi, Ankara, 2005
8*Öztürk Mustafa, 1616 Tarihli Halep Avarız-Hane Defteri, s. 255.
9* ERHAN AFYONCU Türkmenler dokuz asırdır Halep'te – sabah.com.tr
10* Suriye'de Türk Varlığı", Ankara Üniversitesi'nde 1987'de
11* Işıl Bostancı, "Halep Türkmenleri", Fırat Üniversitesi'nde 1998 yılında
12* AYŞE HÜR Meğerse Suriye'de Türkmenler yaşarmış! 2014 radikal.com.tr
13* ZORUNLU GÖÇ/SÜRGÜN SÜRECİNDE SURİYE TÜRKMEN MİLLİ KİMLİĞİ, Miray VURMAY GÜZEL, TÜRK YURDU DERGİSİ
14* SÜMER, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler), İstanbul, 1992.
15* Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Aşiretlerin İskânı, İstanbul, 1987.
16* HALAÇOĞLU, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorlu'nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara, 1991.
17* ŞAHİN, İlhan, "XVI. Asırda Halep Türkmenleri", İstanbul Üniversitesi Tarih Enstitüsü Dergisi,
18* Mustafa Kafalı, "Suriye Türkleri I", Töre Dergisi, XXI (1973), s. 32.
19* Türkmen Sancağı beği Murad Bey'e 11 Cemâziye'l-evvel 984 (6 Ağustos 1576)
20*Başbakanlık Arşivi
Tahrir Defterleri: 68, 344, 372, 391, 397, 401, 418, 454, 491, 502, 1040, 1052 numaralı defterler.Mühimme Defterleri: I, IV numaralı defterler.Kâmil Kepeci Tasnifi, Ruus Defterleri: 211 numaralı defter.21*. Kuyûd-ı Kadime Arşivi: 99, 179 ve 203 numaralı tahrir defterleri. II. Tetkik Eserler22* XVI. Yüzyılda Suriye Türkmenleri / Yrd. Doç. Dr. Enver Çakarhttp://www.suriyeliturkmenler.com/suriyeli-turkmenler-dokuz-asirdir-suriyede/
23* https://www.altayli.net/suriyeli-turkmenler-dokuz-asirdir-suriyede.html?fbclid=IwAR1uHOzWKz7BupImcYIOf-hFIaQlT5W-a6xcn5Iw0RHkTpiZNJqQ6QLqQYQ. ​
24-Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ Biladü'ş Şamdaki Türkmeni kökeni Kardeşlik Dergisi 366​ say 2020

Related Posts

Leave Comments