By Numan Ateş on Çarşamba, 22 Mart 2017
Category: Bilim

EDEB YA HU

Büyük Türk milletine anayasa değişikliği ile getirilmek istenen "partili cumhurbaşkanlığı sistemi" hakkındaki görüşlerimi belirtmek ve geçmişten bazı örneklerde bulunmak kaydıyla milletime ufak bir faydam dokunursa kendimi mesut hissedeceğim. Bu yazıyla uzun zamandır düşündüklerimi ve kaygı duyduğum konuları anlatmak isterim.

Dünya üzerinde çeşitli milletler yüzyıllardır var olmaya devam ediyor. Bu milletler içerisinde mensubu olmaktan onur duyduğum büyük Türk milleti tarih içerisinde en büyük yeri teşkil eder. Dünya üzerinde çok az bir coğrafya vardır ki Türk adı geçmemiş olsun veya orada yaşayan toplulukların Türk milletiyle ufak bir münasebeti bile olmasın. Bundan dolayıdır ki yaşadığımız yüzyıl içerisinde ve günümüzde o büyük milletin evlatları olarak milletler camiası içerisinde Türk'lük gurur ve şuurunun gerektirdiği şekilde insanlık onuruna yakışır bir yaşam sürmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu yaşayış şeklinin mümkün olabilmesini de bugünkü kuvvetler ayrılığı dediğimiz esas itibariyle Türk milletinin özünde var olan yasama, yürütme ve yargı organlarının tamamı ile birbirinden bağımsız olduğu parlamenter sistem, başkanlık veya yarı başkanlık hangisi olursa olsun bunlar tartışılabilir öncelikle denge fren mekanizmasında görüyorum.

Bu yüzden şunu da açıklamakta yarar görüyorum benim şahsi olarak herhangi bir şahsa veya partiye kinim olduğundan dolayı bu sistemi eleştirdiğim söz konusu dahi olamaz. Benim aldığım terbiye gereği önceliğim her zaman Türk milleti ve Türk devleti olmuştur. Ondan dolayıdır ki şahsi menfaatlerimizi ve hırslarımızı bir kenara bırakıp Türk milletinin ve Türk devletinin çıkarları doğrultusunda hareket edelim.

Açıklamalarımı daha çok değiştirilen maddeler ve 1876 Kanuni Esasiye göre karşılaştırarak elimden geldiğince, dilim döndüğünce yapmaya çalışacağım.

Bu madde yargının tarafsızlığı ilkesi üzerinde durmuş ve yargının bağımsızlığı ilkesinin yanına ayrıca belirterek tarafsız olacağı eklenmiş.

Buna herhangi bir itirazım yok. Geçmişte kullandığımız bütün anayasalarda var olan bir durum zaten. Hatta şunu da açıklamakta yara görüyorum 1876 anayasasında dönem göz önüne alındığında imkansız gibi görünen, mahkemelere laiklik ilkesi getirilmiştir.

Bu madde de 550 olan milletvekili sayısı 600'e çıkarılıyor. Yetkileri elinden alınmış, yasama yetkilerinin "Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri" aracılığıyla yürütme ile paylaşıldığı, yürütmeyi denetleyemeyen, hükümete güven oyuna bile gerek duymayan bir sistemde mecliste fazladan 50 milletvekili Türk milletinin omuzlarına yüklenmiş olan fazla yükten başka bir şey ifade etmeyecektir.

Kaldı ki 317,5 milyon nüfuslu ABD bile 435 temsilci 100 senatör olmak üzere 535 kişi tarafından yönetiliyor.

Burada ise milletvekilliği yaşı 25'ten 18'e düşürülüyor ve eğer milletvekili olursa askerlikle ilişiği kesiliyor. Takdirini sizlere bırakıyorum.

Ama şu da aklınızda bulunsun yasalara ve kanunlara göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin herhangi bir ilinde belediye başkanı veya muhtar olmak isterseniz yaşınızın 25 olması gerekiyor. Kaymakam veya vali olabilmek için yaş sınırı 35 olarak durmaya devam ediyor. Yani 18 yaşında milletvekil oluyorsunuz ülkeyi yönetiyorsunuz ama muhtar olup mahalleyi kaymakam olup ilçeyi vali olup ili yönetemiyorsunuz.

Makul sayılabilir bir madde olarak görüyorum en azından masraflar az olur.

5.Madde: Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri

Bu madde ile beraber TBMM'nin şu anda elinde bulundurduğu bakanlar kurulu ve bakanları denetleme yetkisi elinden alınıyor. Zaten diğer maddelere bakıldığında görüleceği üzere cumhurbaşkanı ve hükümetin meclise karşı bir sorumluluğu bulunmuyor. Cumhurbaşkanı meclisin onayını almadan meclis içinden veya dışardan sadece kendi kararıyla bakanları atayıp bakanlar kurulunu oluşturabiliyor yani hükümeti kurabiliyor. Yani benim oy vermediğim bir kişi bakan olabiliyor.

Peki hükümet 1876 Kanuni Esasi'de nasıl kurulabiliyordu?

Osmanlı Devleti döneminde uygulanmış ve 1921 Teşkilatı Esasiye'ninde temelini teşkil etmiş olan 1876 yılında 2. Abdülhamit tarafından çıkarılan Kanuni Esasi'yi burada anlatmamdaki sebep milletler cemiyetinde ileri demokrasi yolunda ilerliyor muyuz yoksa bir arpa boyu bile yol alamadan yerimizde sayıyor muyuz? Onları irdelemek içindir. Kısa ve öz bir şekilde burada anlatıp maddeler içinde değinmeye devam edeceğim.

Padişah devletin başı olarak tamamıyla sorumsuz bulunuyor. Meclisi Umumi ise iki yapılı bir durum arz ediyordu. Bir tarafta padişahın atadığı Meclisi Ayan diğer tarafta ise halkın seçtiği Meclisi Mebusan bulunuyor. Aynı şekilde yürütmede ikili bir yapıda bulunuyor bir tarafta padişah diğer tarafta hükümet var yani diğer adıyla Heyeti Vükela var. Önceleri hükümet padişahın atadığı sadrazam yani başbakan ve bakanlardan oluşuyordu. Sonradan 1909 yılında birtakım değişikler yapılıyor ve padişah yine başbakanı atıyor ancak bakanları sadrazam kendisi meclisten belirliyor. Diğer bir değişiklik ise bakanlar ve başbakan padişaha karşı sorumlu olmaktan çıktı tamamıyla meclise karşı sorumlu oldular bu da gösteriyor ki başbakanı padişah atamış olsa da meclisten güven oyu alabilecek birine yetkiyi vermesini gerektirir.

Bu maddedeki değişiklik Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayıp geri gönderilen bir kanun teklifi durumunda meclisin basit çoğunluk esasını kaldırıp yerine salt çoğunluk esasını getiriyor. Şu anda geçerli olan basit çoğunluk usulünde meclis karar yeter sayısı ile yani 184 vekil ile toplanır ancak bunun 139 ile karar alıp kanun yapabiliyor getirilen usulde meclisin yarısından bir fazla kabul oyu ile karar alınır kanun geçer ancak bir fazla ret oyu varsa geçemez. Kısacası meclisin kara alması zorlaşıyor her şey 301 oya bağlanıyor.

Bu maddenin değişen yanı ise önceden meclisi toplantıya bakanlar kurulu çağırıyordu veya Cumhurbaşkanı tarafından çağrılıyordu bu maddeye göre ise sistem değiştiğinden mecliste bakanlar olmadığından hükümeti de Cumhurbaşkanı kuruyor zaten o yüzden Cumhurbaşkanı tarafından meclis toplanabiliyor.

8.Madde: Türkiye Büyük Millet Meclisi; meclis araştırması, genel görüşme, meclis soruşturması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir.

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.

Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlar hakkında 106'ncı maddenin beşinci, altıncı, yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir.

Yazılı soru; yazılı olarak en geç on beş gün içerisinde cevaplanmak üzere milletvekillerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormalarından ibarettir.

Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usulleri Meclis İçtüzüğü ile düzenlenir.

Bu değişiklik ise gensoruyu kaldırıyor ardından burada şöyle bir soru ortaya çıkıyor şimdi mecliste sorumlu olan bir başbakan var ve ona hesap sorulabiliyor bu değişiklikle hükümetin ve yürütmenin olan cumhurbaşkanına hesap sorulamıyor sadece cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlara soru sorulabiliyor. Bu durum Cumhurbaşkanı'nı hem yürütmenin başı hem hükümetin başı ama sorumsuz yapar. Yani kimseye hesap vermez. Başta da bahsettiğim gibi denge fren mekanizması gereği bu durum kabul edilemez.

Bundan sonraki maddeler çok uzun olduğundan yazıyı daha fazla uzatmaya gerek görmüyorum. O yüzden madde madde anlatarak geçmeyi daha uygun görüyorum.

Dahası tekrar Kanuni Esasiye bir dönecek olursak padişahın meclisi fesih yetkisi dahil milletlerarası anlaşma yapmaya meclisin onayı olmadan yetkisi yoktur.

Tekrardan 1876 anayasasına baktığımızda bakanların padişaha karşı değil Meclisi Mebusana karşı sorumlu olduklarını görürüz.

Kanuni Esaside padişahın meclisi fesih yetkisi yok.

Şunu da belirtmek isterim Kanuni Esasi dönem itibariyle tarafsız ve laik yargı bakımından diğer Avrupa mahkemelerine taş çıkaracak cinstendir.

Vatandaşımız A kişisi B şehrine hastane yapılmıyor diye şikayetçi şu anki durumda önce Sağlık Bakanlığı'nın ildeki kuruluşuna başvurur olmazsa Ankara'ya gelip Sağlık bakanlığına başvurur gerekirse Sağlık bakanından hesap sorar. Çünkü Sağlık bakanı meclise yani vatandaşa karşı sorumludur. Ancak partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde il sağlık bakanlığı personeli devletin görevlisi mi yoksa parti il teşkilatının görevlisi mi onu da geçtim vatandaş Ankara'ya vardı Sağlık Bakanlığı'na çıktı Sağlık Bakanı'ndan ne diye hesap soracak çünkü Sağlık Bakanı TBMM'ye karşı veya vatandaşa karşı değil Cumhurbaşkanı'na karşı sorumlu.

Bu işin içinden çıkabilen arkadaş mesaj atsın…

Atatürk'ün bize hedef olarak gösterdiği muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma yolunda emin adımlarla ilerlememiz dileğiyle.

Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin…

Related Posts

Leave Comments