Siyasi açıdan Katalonya 17 özerk topluluktan biridir ve kültürel ve tarihi nedenlerden dolayı bu topluluklar içinde Galiçya ve Bask Bölgesi ile beraber 'Tarihi Özerk Bölge' (İspanyolca: nacionalidades históricas) kabul edilmektedir.

Ayrıca Katalonya İspanya'nın en gelişmiş, sanayileşmiş bölgelerindendir. Kişi başı gayri safi yurtiçi hasıla yılda 30bin İsviçre Frankı ile İspanyol ortalamasının çok üstünde, işsizlik oranı %15 ile çok altındadır.

Bölgeler arası yapılan transferler gereği Katalonya'nın hep diğer bölgelere 'para veren' konumda olması Katalanların Madrid'e tepkili olmasının en başta gelen sebeplerindendir.

Buna rağmen kayda değer 'gayri resmi' veya 'gayri hukuki' denecek bir icraat yoktur. Bask Bölgesi'nin bağımsızlığı için ülkede terör estiren ETA'nın aksine Katalanların teröre yoğunlaştığı söylenemez. Bu yola başvurduğu bilinen tek uc grup 1978'de kurulan ve 1991'de kendilerini fesettiklerini ilan eden Terra Lliure (Bağımsız Ülke) isimli terör örgütüdür. Ama bu örgüt ve kullandıkları yöntemlerin Katalanları temsil ettikleri gerçekten söylenemez.

Hal böyleyken Katalonya Yerel Yönetimi 1 Ekim 2017'de, yani neredeyse günü gününe tam 2 sene evvel, bağımsız olmak için bir referandum yaptı. Referanduma Katalanların ancak %50'si katıldı. Referandumda katılanların tam bağımsızlık istediği kararı çıktı.

Madrid bu referandumu İspanyol Anayasasına aykırı olduğu gerekçesi ile gayri yasal ilan etti ve Katalan parlamentosunu fesedip yerel yönetimi görevden aldı. Dönemin Katalan Yerel Bölge Başkanı Carles Puigdemont ve dört yerel bakan yurtdışına kaçtılar.

Bir sonraki yerel seçimlerde tekrar bölücü yanlısı bir hükümet seçilince kriz daha da derinleşti. Carles Puigdemont yurt dışında olduğu için yerine başka bir bölücü olan Quim Torra seçilince Madrid Katalonya'nın yerel yönetim statüsünü iptal etti ve yerlerine Madrid'e bağlı bir hükümet atandı.

Dört gün evvel, İspanya'nın en üst mahkemesi Ekim 2017'de gerçekleşen Bağımsızlık referandumu yüzünden mahkemeye verilen 12 sanığın 9'una 13 yıla kadar hapis cezası verdi.

Bir İspanyol açısından baktığımda bence mahkeme doğru bir karar verdi. Dolayısıyla verilen cezaları eleştirmeyeceğim. Lakin benim dikkatimi çeken başka bir husus oldu.

Bu ceza verildiğinde biz Barışpınarı Operasyonu'nu yürütüyorduk ve İspanya'nın da üyesi olduğu AB (Macaristan hariç) bu operasyonumuz yüzünden hop oturup hop kalkıyorlardı.

Başta Almanya olmakla beraber tüm ülkeler Türkiye'ye silah satmama kararı aldı ve AB'nin ortak sert bir nota vermesini Macaristan engelledi. Gerçi sonraki günlerde ortak bir kınama mesajı yayımlandı ama bu mesajdan Avrupa'nın konuyla alakadar bayağı 'çaresiz' olduğu belli oluyordu.

Yine de tüm AB medyası (özellikle Batı Avrupa ülkelerinde) Türkiye'yi 'Kürtleri katleden vahşi saldırgan' konumunda göstermek için adeta yarıştı. "Türk Askerinden"' değil, "Erdoğan'ın Ordusundan" bahsettiler ve ypg ile pkk'nın aslında bir olduğu hiç bahse açılmadı. Aksine, birden ypg batı'yı ışid belasından kurtaran kahramanlar ve Türkiye ışid'ı tekrar canlandırma pahasına da olsa kürtleri katletmek isteyen vahşi saldırgan oldu.

Operasyon başlayınca bile terörist canilerin Türkiye'de sivillere havanla saldırmalarından, ölen çocuklarımızdan kimse söz etmedi.

Kimse "ABD aslında bu pkk itlerine ağır silah teslim edince yıllardır müttefiği olan Türkiye'yi sattı" demedi, herkes "Trump vefalı dost ve müttefiği kürtleri sattı" dedi!..

Suriye konusunda ta başından beri uyguladıkları yanlış siyasetin, Amerika ve Rusya'nın AB'yi kaale almamasının, aslında hiç bir şekilde söz sahibi olamamalarının tüm hıncını Türkiye'den çıkardılar.

Peki ne yapıyordu Türkiye?

Pislik temizliyordu.
Türkiye'de kendisine pkk diyen 'Suriye'ye geçince ypg diyen canilere karşı meşru müdafa hakkını kullanıyordu.

Kimse demedi ki, "Türkiye gerçekten 'kürtlere' katliam yapmak istese ordu ile karadan oraya girmesine gerek yok. Kendi askerini de tehlikeye atmaz, uçaklardan basar bombaları, hatta uçak bile kaldırmasına gerek yok, kendi toprağından ağır toplarla döver tüm bölgeyi, sivil, terörist ayrımı yapmaz ne varsa yerle bir eder" diye..

Tekrar ediyorum;

Türkiye'nin tek hedefi senelerdir bebek, öğretmen, doktor, sivil, polis, asker demeden Türk olan kim varsa kurşuna dizen, hain pusulara düşüren şerefsizlerdi.

Türkiye bunu yapınca 'vahşi saldırgan' oldu, ama hiç bir terör eyleminde bulunmamış, teröre destek vermeden, tek suçları (bölücü pkk'nın Türkiye'de yaptıklarında kıyaslanınca olayın fazlasıyla masum kaldığını herkes kabul edecektir) bağımsızlık için referandum yapanlara 13 yıl hapis cezasına kimsenin gıkı çıkmadı.

Ama bırakın sınır ötesi operasyonu biz çocuk katillerine terörist diyemiyenleri, onların siyasi borazanlığına soyunanları hapse attığımızda hemen 'anti demokratik' oluruz. Başlarlar 'yok insan hakları', 'yok ifade özgürlüğü' diye…

Gerçi bizde bile böylelerinin sağlık durumunu dert eden 'çok milliyetçiler' olduğu sürece AB'nin yaptığına şaşmamak gerek;

Ne AB'ye,
ne AB'li politikacılara,
ne AB medyasına,
ne de kıçını AB'ye kurtaran sözde aydın gazeteci bozuntularına…

Yani uzun lafın kısası;

Batı'nın ve emperyalizme uşaklık yapanların gerçek yüzü budur.
Bütün o medeniyet, hukuk, sosyal devlet vesaire kavramları ancak kendi çıkarlarına yaradığı sürece geçerlidir.

İşine gelmeyince o güzel yüzlü adalet tanrıcası birden maskeyi düşürür ve en çirkin canavara dönüşür.


Mehmet Alp