​Hz. İbrahim yürüyor Sebr dağının eteğine. Elinden tutmuş oğlu Hz. İsmail'i. Yüreğinde sancı. Hakk'ın emri, lakin bir evlada kıymak kolay mı? Varıyorlar dağın eteğine. İsmail hadi baba vur satırı dercesine, boynunu uzatıyor. O boynunu uzattıkça Tanrı'ya dualar yolluyor İbrahim. "Tanrım emrin ise başımın üstüne, fakat kolay değil İsmail' e kıymak. Bana başka bir yol göster. Bu azapla yaşamak zor.". İşte tam o anda bir koç iniyor gökten ve İbrahim anlıyor, Tanrı İsmail'e kıymaz. Tanrı İsmail'e kıyanları sevmez...

Omuzlara yüklenmiş Ali İsmail Korkmaz' ın tabutu. Onun tabutu omuzlarda yükseliyor, insanlık yıkılıyor. İçten içe söyleniyorum "Tanrı onları affetmeyecek." Yas tutanların yanında saf tutuyorum. "Yanlış" diyorum "Bu yanlış". Bozguncu diye çullanıyorlar üzerime. Bir günde vatan hainine çıkıyor adım. Vicdan eleğinden geçmemiş sözler dökülüyor ağızlardan; şaşırıyorum.

- Ne işi varmış eylemde?!
- Devlete başkaldıranın başı ezilir elbet.
- Oraya gidiyorsanız bunu da göze alacaksınız.
- Vatan hainliğinin sonu budur işte...

...

Aklıma ilkokul öğretmenim geliyor. Çanakkale yiğitlerini anlatıyor zihnimin bir yerinde. Duruşu gene dik, gözleri buğulu. 'Biz,' diyor "Kurşun yemiş düşman askerinin yarasını bile sardık cephede. İnsan sevgisini dünyaya öğrettik çocuklar. İşte Çanakkale bunun için çok önemli." Ali nin naaşına küfür ederken birileri "ne çok değişmişiz" diyorum, kendi kendime.

Babasının titrek elleriyle evladının resmine dokunduğu fotoğraf takılıyor gözüme. Yüzünde amansız, tarifsiz sancı. Fotoğrafa baktıkça daha iyi anlıyorum Tanrı'nın o koçu neden gökten indirdiğini. Tanrı İbrahim' i de seviyordu. Bir sitem dolanıyor kalemime sonra... Her cümleme çaresizlik düşüyor.


Hain diyorlar adıma. Söylenenlere kulaklarımı tıkamıyorum. Tepkisizim. Ağlamıyorum, gülemiyorum da. Sadece, bulup, yeniden sormak istiyorum ilkokul öğretmenime:

'Vatanperverlik nedir öğretmenim? Kimdir vatansever?'

Ben artık bilemiyorum...

Okan Kilit