Emperyalizmin Silahsız Kuvvetleri

​Türkiye'de  İslamcı düşüncenin içinde Türke  karşı bir nefret vardır. Türk kimliğini açıklamayı ırkçılık olarak  görürken, Kürtçülük, Arapçılık  yapmayı meşru sayarlar.

Türkiye'de  İslamcı anlayış kozmopolittir. Bunlara ''Kozmopolitan Müslümanlık'' diyebiliriz. Türkiye ve Türkler ile hesaplaşma emeli taşıyan gizli "etnik ırkçılık  duygusu taşırlar.

Türkiye'de  İslamcı düşüncenin Türk milletinin bir türlü başından atamadığı "devşirme-dönme" kozmopolitan aydın ve bürokratları, Türk milletinin kimliğini ve inancını ve de İslam'ı aşağılama yüzünden, devletine vatanına ve milletine karşılıksız, içten sevgi duyan her dürüst yurttaşı da, milli meselelerdeki eski hassasiyetlerin süratla erozyona maruz bırakır hale getirmiştir

Siyasi İslamcılık  tarafından  Türkiye cumhuriyeti devleti "Dar'ul-Harb" olarak yani kafir devleti olarak bu cenah ajan provokatörler tarafından işlenip durmuştur. Milliyetçilik İslam'ın düşmanı olarak da yıllarca işlenmiştir. Bu gelişmenin başlangıcını kendisi Yahudi asıllı olup daha sonra bir ara Hristiyan ve bir sene sonrada neden olduğu bilinmez Müslüman olmuş; Margaret Marcus yani Meryem Cemile'nin siyasi İslam ile yazdıkları yazılar ile olmuştur.

İslamcılık" ve "siyasal İslam" Kur'an'daki İslam'ın tanımladığı Müslümanlık olmayıp ünlü Fransız düşünürü ve filozof Müslüman Roger Garady'nun ifadesi ile "Batı ve İsrail"in ortaya attığı "Batılılaşmış Müslümanlıktır". Siyasi bir ideolojidir.

1934 yılında New York'ta doğan Meryem Cemile, Alman Yahudisi bir ailenin kızı olup, felsefe eğitim gördü. Önce Hristiyanlığa döndü ve 1959 yılından itibaren de "Margaret Marcus" adıyla birden İslam'ı öven makaleler yazmaya başladı. Nihayet 1961 yılının Ramazan ayında Hristiyanlıktan Müslümanlığa geçti. Ve Meryem Cemile adını aldı.

Pakistan ve İslam dünyasındaki milliyetçi hareketlere karşı radikal Müslümancılığı ile bir tavır koyan; İslam'da devlet, vatan, milliyet ve bayrak" olmadığını ileri süren Mevdudi'nin müridi idi.

Pakistan'da; Mevdudi'nin kurduğu "Cemaat-İslam" (Cİ) Partisi doktriner siyasi İslamcı bir parti idi. Pakistanlı araştırmacı Muhammed Wassem, "The 1993 Elections'in Pakistan" adlı eserinde Mevdudi'nin partisi için şöyle diyor;

"…Cemaat-i İslam partisi kamusal bir imaj kazanamamıştır. Çünkü halkın günlük meselelerini "bay-pas" ederek, daha çok ideolojik sorunlar üzerine yoğunlaşmıştır.

Bunun sebebi, sosyolojik olarak, toplumsal olaylara kendince, "İslama aykırı/uygun" diye bakmasından dolayı, Müslüman toplumun sosyo-ekonomik, politik meselelerini halledecek somut projeler meydana getirememesidir.

Mevdudi, Pakistan devleti'nin "milliyetçi dindar" merkezli politikasını "milliyetçi-laik" bulduğu için "siyasal islam"cı radikal bir muhalefet kurgulamış ve bu politik anlayışını da Vahabi mezhebine bağlı Suudiler destek vermişlerdir.

Mevdudi'ye göre modern dünya toplumlarının "hepsi şeytan", lanetli, ahlaksız ve günahkardı. Katolik dünyasının kabesi sayılan Vatikan ve Kilise babalarının anlayışı da bu merkezdeydi. Katolik Papa'ya göre, bir devlet Katolik inancına bağlı olmayıp, laik olursa o devlete "Civita Diabolik / şeytan devlet" denir. Katolik ruhbanların yürüttüğü devlet ise "Tanrı devleti" olur ve meşruiyet kazanmış olur. İran Şiası – İşni aşeriye – 12 imamcılar – da aynı görüşü paylaşmaktadır.

Ancak Şeyh Mevdudi hastalanınca veya dişi ağrısa tedavi için Londra'ya uçuyordu! Londra'nın lüks otellerindeki mini etekli dekolte kıyafetli kızların servis yaptığı kokteyllere katılmakta da mahsur görmüyordu.

Meryem Cemile, Mevdudi'den aldığı siyasi İslam ideolojisini geliştirerek, Arap dünyasında yayılmasına sebep oldu. 1961-1967 sürecinde ve daha sonraları "milliyetçi-dindar" Araplar ile "Siyasal İslamcı" Araplar arasında derin toplumsal yarılmaların oluşmasına yazdığı kitaplar ve makaleler ile büyük katkıda bulundu.

Meryem Cemile'ye göre; "milliyetçi dindarlık kötüdür", "siyasi ümmetçilik iyidir". Araplar arasında milliyetçilik İslam ile bağdaşmaz diye aktarılan bu fitne yazılar, özellikle MOSSAD tarafından bütün Arap alemine aktarılır. İsrail'e karşı tek vücut olmaya çalışan Arap dünyası, bu fitne ideoloji yüzünden şaşkın bir hale düştükleri gibi, "milliyetçi dindar" ile "siyasi ümmetçi" Araplar arasında büyük çatışmalar oldu.

Bu ideolojik çatışmalar ile Araplar uğraşırken, 5 Haziran 1967'de bir pazar sabahı Mısır ve Suriye hava kuvvetleri dünyanın o tarihlerdeki en modernler olan Sovyet yapımı miğlerden oluşan uçakları havalanmadan İsrail uçakları tarafından yok edildiler. İsrail bu savaşla topraklarını üç kat daha genişletir.

Milliyetçi – dindar Araplar ile sosyalist dindar Araplar, İsrail'i bir kaşık suda boğma konusunda hem fikir iken, birden Yahudi asıllı bu Meryem Cemile'nin; "İslam'ın en büyük düşmanı milliyetçiliktir" kitapları ortalığı toz dumana katar. MOSSAD'da aynı minval üzerine "milliyetçilik İslam'a" aykırı fitnesini yayıp duruyordu. Yani Arap Müslümanlarının "milli dirençlerini" yıkıyordu. Siyasi ümmetçi için "bağımsızlık, milli duruş, vatan" gibi kutsal değerlerin hiçbir önemi yoktu. Kısa bir süre sonra ABD özellikle siyasi İslamcı ve ümmetçi Araplara "Green Card-Yeşil Kart" uygulaması başlatarak binlerce Arap'ın ABD'nin vatandaşı olmasını sağladı.

Meryem Cemile ve aynı fikirde olan siyasi ümmetçi Araplar nasıl Arap milliyetçiliğine karşı idiyseler, Türkiye'de de yayılan siyasi İslamcılık ve siyasi ümmetçilik fikrini ve ideolojisini benimseyen politikacılar, bürokratlar, akademisyenler ve iş adamları da şiddetle Türk milliyetçiliğine karşı çıkmakta ve ayaklar altına aldıklarını ilan etmektedirler.

Bugün devlet gücünü ele geçirmiş olan siyasi ümmetçiler – büyük çoğunlukla da devşirme ve dönmelerden ibarettir. Türkiye'yi Yahudi Meryem Cemile'nin MOSSAD'ın yardımı ile Arap dünyasında şekillendirdiği "siyasal İslamcı" politika bataklığına Müslüman Türk milletini de çekmeğe çalışmaktadırlar ki, bu hususta bayağı önemli mesafeler alınmıştır. Türk kimliğine ve bayrağına durmadan emperyalizmin içimizdeki işbirlikçileri; bölücüler, ayrılıkçılar ve benzer mahlukat hareket ederken, milli şuurunu kaybetmiş ve siyasi ümmetçi girdabında boğulan milletten hiçbir karşı tepki görülmemektedir.

Türkiye'deki İslam'ı siyasete alet eden siyasi İslamcılar, Meryem Cemile'den, Mısırlı Seyid Kutub'â, Hasan el Bennah'dan (Müslüman Kardeşler örgütünün kurucusu), Teymiye'den Muhammed Abduh'a (Mısır'ı, Türkler'i akılsızlıkla suçlayan Mısır milliyetçisi ve klasik İslam Moderncisi), Afgani'den Mevdudi'ye kadar ne kadar siyasi İslamcı ve siyasal ümmetçi varsa onların kitaplarıyla okuyup, Türkiye'de siyasi İslamcı bir düzen hayallerini kuran, çok hukukluluk kavramlarını tedavüle sokan, İran'da Şii bir devrim olduğunda heyecandan tir tir titreyerek ve sözde kendileri sünni ve selefi itikadına sahip görünürken, bu şii – müslüman devrimin ürettiği yayınları okuyan ve bunları ülkeye adapte etmeğe çalışan bir nesildi siyasi İslamcılar.

Türkiye'deki  Siyası islamcılık zihinleri, gönülleri, tefekkürleri bu ülkeden, bu topraklardan, bu tarihten, bu dilden yani Türk olmaktan uzak iklimde büyüdüler. Libya'da Müslümanın peşinden gittiler,Filistin  için  kendilerini yırttılar ama birgün olsun, Çin'in zulmü altında inleyen  Doğu Türkistanlıları, Ermenilerin işgali ile vatanlarından kopup hala, vagonlar içinde yaşayan Müslüman  Azerbaycan  Türk coğrafyasını görmediler, duymadılar, gözlerini ve gönüllerin o mazlum coğrafyalara çevirmediler kozmopolit siyasi İslamcılar

Bu cephenin siyasi mimarları ve eğitimcilerinin de Türk kavramıyla ve Türk milleti ile, 'devşirme-dönmeler' gibi derin sorunları vardı.

"Üzerinde beyaz fistanı, başında sarığı, ayağında sandaleti, azad edilmiş sakallarıyla gördükleri her faniye gıpta ettiler, benzeri her siyasinin dizinin dibine çöktüler, isminin önünde el-takısı olan her isme benzeri şekillerde imrendiler.

Türk'ü tahkir ettiler,  tıpkı Yahudi – Hristiyanlar gibi.

Türkiye'de  İslamcı düşüncenin tarihi emperyalizmle, haçlılarla işbirliği tarihidir.Türkiye'de İslamcı düşünce tutarsızdır,eylem ve söylemi bir birinden farklıdır. ''Kahrolsun Amerika,Kahrolsun İsrail'' jargonunu ağızlarından düşürmeyenler, Haçlıların Libya,Irak,Suriye,Afganistan saldırılarında yanlarında yer altılar.Dün Türkiye'deki İslamcı düşünce İngiliz yanlısıydı; Bugün ABD ve derin Natocudur. Şimdiki Türkiye İslamcılığı Natocu İslamcılıktır.

Osmanlı döneminin İşgal İstanbul'unda İngilizlere hizmet eden, İngilizlere casusluk yapan önde gelen İslamcı Sait Molla İngiliz Muhipleri Cemiyeti'ni (İngilizleri Sevenler Derneği) kurar ve başkanlığını yapar… İngilizlerden para alarak, milli mücadeleyi fiilen baltalama çabası girer.İslamcı Sait Molla, bunun için bir Hıristiyan papazı, Rahip Frew ile işbirliği yapar ve sürekli gizlice mektuplaşır…Yani Sait Molla papazdan para alarak milli mücadeleyi baltalayan bir İslamcı'dır.

Ulusal Kurtuluş savaşı yıllarında İngiliz ve Yunan emperyalizmiyle işbirliği yapan İskilipli Atıf Hoca, İngiliz muhipler cemiyeti ve Teali İslam Cemiyeti kurucusudur.Şu sözü onun emperyalizmin uşağı olduğunun göstergesidir. İngilizler ve Yunanlılar iyidir. Çünkü onların galibiyetlerinin arkasında Kuvvayı Milliye gibi "cahilce bir cesaret" değil uygarlık zekâsı vardır. En önemli ihtiyaçları ise İslamiyetle o "dehayı" birleştirmektir, hatta bu bir ödevdir."

Günümüzde İslamcı gençlik tarafından rol model kabul edilen Kadir Mısırlıoğlu Atatürk için İngiliz ajanı dedi ama vatandaşlıktan çıkarılınca İngiltere'den siyasi iltica hakkı istememişti, '' Lozan hezimet mi Zafer mi ' diye kitap yazan Mısırlıoğlu; Lozan'da Türkiye'ye karşı en çetin mücadeleyi veren İngiltereye sığınmıştı.

İngiltere'nin Anadolu'yu işgali sırasında İngiliz ordusu için 'halife ordusu' diye fetva çıkaran hain soydaşlarına özenmiş olabilir tabi…

28 Şubat'ın yasaklı siyasilerinden, kapatılan Refah Partisi Rize Milletvekili Şevki Yılmaz, Şeriat özlemiyle yanıp tutuşan biriydı ama Suudi Arabistan yerine Hristiyan kafir dediği Avrupaya kaçmıştı.

Önde gelen İslamcılardan bir çoğu, hem de sağlam İslamcılar, İngilizlerin çizmesini yaladılar, İngilizlere casusluk yaptılar…Şimdide ABDnin çizmesini yalıyor,onla işbirliği yapıyorlar.

Kozmopolit siyasi İslamcılar sonunda iktidar oldular. On yıldır ayaklarının basmadığı bu ülkeyi 'derin stratejiler' ile yönetiyorlar. "Kozmopolitan siyasi İslamcıların bir kısmı ise şimdi Kürtçü-bölücü cepheye transfer oldular.

"Komunist devrimciler, Türk milliyetçilerine "faşist" dediler, kozmopolit İslamcı Müslümanlar ise "ırkçılar" ve Milliyetçilik İslam'a aykırı diyerek Yahudi asıllı Meryem Cemile'ye selam gönderdiler. Irkçılık ile milliyetçiliği birbirinden ayıramayacak kadar sosyoloji biliminden habersizdiler.

Evet kırk yıldır siyasi ümmetçilik rüyası gören kozmopolit Müslümanlar, Türkçülüğe düşman ve Kürtçülüğe devam dediler. PKK'ya yani kızıl faşist ermeni kökenli Kürtçülere medhiyeler düzdüler.Terör örgütü  lideri  Apoyu  barışsavaşcısı  ,demokrasi  savaşcısı ilan ettiler.

Kırk yılın kozmopolit Müslümanları, komünist devrimcilere ve Hristiyan-Yahudiler ile omuz omuza, el-ele yapışıp birlikte Türk milliyetçiliğine saldırıp durmaktadırlar; etnik kimlikleriyle de bu ülkeye ihanet etmektedirler. Hayatlarında Türk düşünce tarihinden bir tek satır bile okumayan bu kozmopolitler, batı emperyalizmin uydurduğu "ari ırkçı" teoriler içine soktuğu Kürtçü tarihinden methiyeler ile savunup duruyorlar.

İslamcı kozmopolit Müslümanlar, Türke hakaret ederken dilleri çözülüyor. Çünkü siyasi iktidar onaltı yıldır onlara bu zemini sağlıyor, "gün bugündür kusun kininizi" diyor.