İnsan kelimesi... Beş harfe sığdırılmış, üzerine asırlardır düşünülen, araştırmalar yapılan, yazılar yazılan ama hala çözülmeyi bekleyen bir muamma...

Sahi nedir insan? Daha doğru ifade edecek olursam; "insan olmak" nasıl bir olgudur? İnsan olmanın gereklilikleri nelerdir?

Çağımızda aranası ama zor bulunası hale gelen insanlık, yitik değerler kervanına girmek üzere...

Onun namına aradıklarım var … Gören duyan var mı?

Üç kuruşluk menfaatlar için arkadaşını, yârini, yarenini satmayan, inandığı doğrular için mücadele eden, sırrına sadık, okuyan ve sorgulayan, olaylara bakış açısının tek ve mutlak olamayacağını idrak ederek, düşünce sistemini geliştiren insanların var olduğu, bir toplumu hayal ediyorum. İnsan eti yemeğe eş görülen dedikodudan uzak duran, gıybet kazanına da bunu yapanları atmaya yürek gösteren gönülleri hayal ediyorum… "KALİTEYİ" arıyorum. Gören duyan var mı?

Karşı çıkması için haksızlığa uğraması gerekmeyen, "dilsiz şeytan" olmaktan korkan, komşusu açken uyuyamayan, "veren elin alan elden daha üstün olduğunu" şiar edinen, farklılıkların hayatımıza güzellikler kattığının idrakinde,sadakanın en güzeli olan "gülümsemeyi" yüzüne gamze yapmış, bir toplumu hayal ediyorum … Gören duyan var mı?

Mevlana bir gün müritleriyle gezerken gördüğü köpek leşine bakarak:

-"Ne kadar da güzel dişleri varmış" dediği bir bakış açısının güzelliğini, hayata ram edenleri arıyor gözlerim… Görenduyan var mı?

Mekke'den Medine' ye giden bir kervanda, kötü yoldan parakazanan bir kadın vardır. Kervan bir yerde konaklar ve kervana su taşıma görevini bu kadın üstlenir. Su çekmek için kuyuya inecekken, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpek görür. Kuyuya üç kez inip çıkarak ayakkabısından köpeğe su içirir. Bu olay Peygamberimize malum olur ve aynı kadının cennetle müjdelendiğini söyler… Bu kadının gösterdiği merhamet duygusuna denk "MERHAMET" duygusu arıyorum. Gören duyan var mı ?

Yetimlerin okşanan başında, onların parlayan gözlerini görmenin yaşattığı mutluluğu hiçbir şeye değişmeyen,tevazunun en büyük erdem olduğunu bilen, okudukça bir "hiç" olduğunu kavrayan, elindekinin kıymetini bilen ve şükrü duası eylemiş gönüller arıyorum… "VİCDANI" bulamıyorum. Gören duyan var mı?

Mecnun Leyla'yı görerek ona sevdalanır. Her sene, aynı ayın, aynı gününde Leyla'nın kapısına vurur...

- "Kim o" der Leyla- "Ben geldim" der, Mecnun …

Leyla kapıyı açmaz ve bu durum yıllarca devam eder.

Bir gün yine gider Mecnun Leyla'nın kapısına … Aynı soruyu sorar Leyla. Lakin Mecnun'un cevabı farklıdır artık.

-İlk defa "Sen geldim" ifadesi dudaklarından dökülmüştür... Leyla olmuştu artık…Ardından kapılar açılır Mecnun'a…

Yine Mecnun'un sevdasına denk, adanmışlık duygusunu hissettiren, gönlündekini en nadide kıymetlisi yapan,varlığını ve sevdasını sevdiğine azık etmiş, sorumluluk sahibi, sözünün eri, nefsi arzularından arınmış "SEVDALILAR" arıyorum…Gören duyan var mı?

Gönül soframın en lezzetli kıssaları Mevlana'ya aittir …Dönüp dolaşıp onda takılı kalıyor dimağım...

Mevlana bir gün çoğu zaman olduğu gibi Konya sokaklarında gezmektedir... Şehir meydanında asılı duran kütük gibi bir şey görür. Merakla yaklaşır Mevlana o sallanan yığına … Bir de ne görsün? Eli ayağı kesilmiş bir insan asılı durmaktadır. Ölen insanın boynundaki yaftaya uzanır eli ve okur yazılanı:

- Bu insan hırsızdır. İlk hırsızlığında uyarıldı. İkincisinde para cezası aldı fakat hırsızlığa devam etti. Diğer hırsızlıklarında önce sağ sonra sol ve sırasıyla bacakları kesildi ama akıllanmadı. En son komşusunun kazanını o haliyle yuvarlamaya çalışırken yakalandı ve asıldı….

Mevlana ağlayarak kendinden geçer. Yanına gelindiğindeneden bu hale geldiğini sorarlar kendisine. Gönül erinin verdiği cevap tokat niteliğindedir:

- "Bu adamın batıl ve sapık bir alışkanlığa sadakati, bizim hak olan davamıza sadakatsizliğimizi hatırlattı. Sadakatine hayran oldum" şeklindedir.

İşte tam da, Mevlana'yı kendinden geçirecek kadar kıymetli olan, "SADAKATI" arıyorum… Sevdasına,davasına, dostuna, yaşamına sadık insanlar arıyorum. Gören duyan var mı?

Hamasi atılan nutuklardan midesi bulanan, elini taşın altına koyan ama taşın ağırlığı karşısında sızlanmayan, ortada görünüp kenarda durmayan, merkezine "Halka hizmeti Hakka hizmet" etmeyi ilke edinen bireyler arıyorum. Ülküsüne kokuşmuş koltukları değil, vatanına milletine hizmeti koymuş gerçek "VATANSEVERLER" arıyorum. Gören duyan var mı?

Yani dostlarım "İNSANLIĞI" arıyorum...

Gören duyan varsa bana ulaşabilir mi?

Gökçe Kız…