Gündüz kavurucu sıcağın ve gece dondurucu soğuğun pençesinde açlığı susuzluğu yıldırıcı yorgunluğu tadarsın. Yara içinde sızlayan ayak tabanların, onlarca kilometre yürüdükten sonra artık yüz kilo gibi hissettiğin silahının omzunu hissizleştirecek kadar acıtmasına dayanırsın. Soğuktan suratın kararmıştır. O an soğuğun tıpkı aşırı güneş gibi cildi yakıp kararttığını öğrenirsin. Cebindeki küçük aynayı çıkartıp baktığında suratının bir yanının soğuktan felç geçirdiğini ve yanağının avuç içi kadar bir bölümünün çukurlaştığını görürsün. Sonraki hayatında suratının simetrisi hep bozuk kalacaktır. Yazın susuzluktan çatlamış dudağın kışın da suya hasrettir. Kar toz gibidir ve hava yeterince soğuksa erimiş kar suyu sadece güzel bir hayalden ibarettir. Bir çok nedenle ateş yakamaz ve o soğukta güzel bir Türk kızının sana bakan sıcacık gülümseyişini hayal edip ısınmaya çalışırsın…

Attığın her adımda şu an yandaki tepelerden yaylım ateşine tutulsam kendimi nereye mevzilerim diye düşünmekten zihnin darmadağın olur. Bir saat değil on saat değil günlerce labirent gibi dağlık arazide her an pusuya düşebileceğini düşünerek ilk mermi sesinde sığınacağın kayaların hesabını yapmak zordur. Burada şu ilerdeki kaplumbağaya benzeyen taştır o mevzi. Ama 20 metre sonra o kaya geride kaldığında ya derin bir oyuk ya da başka bir kaya gözüne kestirebilmelisin. Merminin çıktığı yerde kafatasının aldığı hal ve etrafa yayılan beyin parçaları filmlerde görsel şölen gibi sunulan ölümlere benzemez. Durumun ciddiyetini bilirsin. Ölüm hep yakındadır, iğrenç nefesini duyar ve daha fazla yaklaşmaması o ardına sığınacağın kayayı tespit etmene bağlıdır. Bedenindeki acılara inat zihnin önündeki askerle coğrafyanın koşullarına göre sürekli uzayıp kısaltacağı mesafeyi ayarlamalı ve aynı anda mevzileneceği o taşın nerede olduğunu da bilmelidir.

Bazen o kadar yorulur ki zihnin, tüm bu hesapları bir kenara bırakır, kendini o sıcacık gülümsemenin hayaline bırakırsın. Bazen de o bile kurtarmaz, açıkça bir kurşun gelsin kafanı parçalasın ve bu çile bitsin istersin. Defalarca ölümü istediğimi hatırlıyorum. Oralarda komando tugaylarında askerlik yapanların çoğu bu duyguyu bilir. Sonra nereden geldiği bilinmez bir güç gelir, yine o tatlı açan bir güle benzeyen gülümseme sana yürüyecek dayanacak can olur. Kiminin sevdiğinin yüzüdür bu kimi için ise sadece hayalindeki bir güzelin. Yani ölümü istediğin anlarda da yaşamı istediğin anlarda da o kız vardır hayalinde.

Sonra?

Sonra ölen ölür. Kalanlar döner. Yüzü gülsün diye halkının. Mutlu olsun diye analar babalar kadınlar kızlar çoluk çocuk, göğüslediğin zorluklar biter.

Bir gün bir yerde oturursun kızlarla. Muhabbet açılır. Derler ki bizim favori erkeklerimiz italyanlar. İtalyan erkeklerinin hastasıyız ya. Hem yakışıklılar hem kibarlar. Bizim erkekler gibi hödük değiller. Biri der ki benim bir yunan sevgilim vardı. Erasmusda tanıştık. Çok hızlı bir altı ay yaşadık. Her şey çok güzeldi ya. Ayrıldık işte sonra. Hala yunanca şarkı dinlerken aklıma gelir. Hüzünlenmiştir kız. Alt dudağı hüzünle büzülür. Kirpiğinin kenarında bir çiğ damlası belirir. kız arkadaşı da hislenmiştir, sarılır teselli mahiyetinde. Sonracığıma efendim muhabbet dallanır budaklanır. Kızlar erkekler hakkında derin mütalalarıyla ortamı hareketlendirir. Erkek dediğin kadından çok para kazanmalıdır. Ben bu kadar okumuşum. Benden az para kazanan bir ezikle niye evleneyimler. Arabası evi olmayan adam da bi zahmet evlenmesin canımlar. Kadın erkek eşittir bu tartışılamaz ama hesabı da erkek ödemeliler…

Aklıma şehitler gelir. Şehit olmaktan kılpayı kurtulduğum anlar gelir. Kızlar sorar Bülent sen niye susuyorsun ya. İtalyan değilim, ben bir hödük Türküm, ne yapacaksınız benim fikrimi. Ay ona mı takıldın ya. Muhabbete turp sıkmışımdır. Suratlar asılır. Hep böyle oluyor. Türk kadınlarının italyan merakına alkış tutamıyorum. Gereksiz yere ciddi, köşeleri olan, hödük gibi duruyorum ortamlarda.

Şırnak'taki karın içini oyarak yaptığımız mevzide it gibi titreyerek sabahı ettiğim gecelerin üzerinden 26 yıl geçmiş. İtalyan erkeklerini övüp duran her Türk kadınını gördüğümde o mevziye dönüp sinirden titreyerek kendime soruyorum. Hayali gülümsemesiyle içimi ısıtan o Türk kadını nerede?