Türk Milletinin bilgisi görgüsü kültürel zenginliği asla tartışılamaz bile. Bazen binlerce kelime ile anca anlatabileceğiniz şeyi iki kelimeye sığdırıverir.

Bu duruma en iyi örnek olabilecek kelimelerden biriside "çarşı iti" kelimesidir.
Bu tamlamanın ne ifade ettiğini Rahmetli Bekir Hacıbozanoğlu yazısında o kadar güzel ifade etmiş ki.

"Eski Urfa'daki Kasap Pazarı'nın üç kapısı vardır. Kapıların biri kuzeye, diğerleri Koyun Pazarı'na ve Şekerci Pazarı'na açılır.

Eski Urfa'da çarşı itleri vardı ve bu çarşı itleri, bu üç kapıdan sadece birinin önünde toplanırlardı. Toplanma yerleri, Şekerci Pazarı'na açılan kapı önü idi. Şekerci Pazarı'na açılan kapının önünde toplanmalarının nedeni, kasap esnafının, artıklarını, çöplerini bu kapıdan çıkarması idi. Yani, çarşı itleri bu kapının önünde kemik beklerdi.

Babamın iş yeri Haşimiye Meydanı'nda idi. Çoğu zaman, Haşimiye Meydanı'na yakın olan çarşı itlerinin biriktiği kapıya gider, itlerin didinişlerini, birbirlerini hırlayarak ısırmalarını merakla seyrederdim. Kimileri hasta, yaşlı ve bitkindi. Çoğunun etleri kemiklerine yapışmıştı. Sevimli yaramazlıklar yapan, çevreye cılız sesle havlayan yavruları da vardı. Onlara yaklaşmak, onları okşamak isterdim ama korktuğum için yanaşamazdım.

Çarşı itleri, Şekerci Pazarına açılan kapının önünde, farkında olmadan bağ evleri için görücüye çıkarlardı. Bağ sahipleri ellerinde bir ip, itlerin içinden it beğenmeye gelirlerdi. Beğendikleri itin boynuna ipi bağlar, alır götürürlerdi. Beğenilen boynuna ip bağlanan it artık çarşı iti değildi. Bağ iti olmaya namzetti, yani sahipli itti. Boş gezip havlamaktan kurtulmuş olan it, geçici bir meslek bulmuş, 'bağ iti' olmuştu. Bundan böyle it, canı istediği zaman değil, gerektiği zaman havlayacaktı.

Bağ mevsimi boyunca devam edecek olan görevinde kendisine verilen işi yerine getirdiği müddetçe kemiği hak edecekti. İstenildiği zaman havlamayan, istenmediği zaman havlayan ite kemik yoktu. Bu it sahibinin yasasında yazılıydı.

Saltanatı bağ mevsimi boyunca devam eden it için havalar soğuyup, bağ bozumu başlayınca, kara günler yaklaşıyor demekti.

O günler geldiğinde bağın sahibi bağ mevsimini kapatır. Bağdan inişte bağ sahibi önde; it, sahibinin arkasında; Kasap Pazarına doğru ilerlerken, itin boynunda ip vardır ve ipin ucu sahibinin elindedir. Kasap Pazarının önüne gelindiğinde sahibi itin boynundaki ipi açar, ipi katlayıp cebine koyar.

Şimdi ite teşekkür vakti gelmiştir. Koşar adım geriye çekilip bütün gücüyle itin kıçına bir tekme vurur, "yürrüüüüü"der.

Tekmeyi yediği andan itibaren özgür olan it artık istediği zaman havlayacaktır. Bağ sahibi için değil, kendisi için."

***

Bu kadar zenginliği bünyesinde barındıran Türkçemizi korumak ve zenginleştirmek bizim elimizdedir.

Mustafa Kemal Atatürk durup dururken Türk Dil Kurumu(TDK)'nu kurmamış herhalde...

Öldükten sonra yüzyıllarca yaşamak,hükmetmek böyle birşey galiba.

Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk ruhuyla;

"Ne Mutlu Türküm Diyene"
TANRI TÜRKÜ KORUSUN ve YÜCELTSİN


Mehmet Kara

Demirdağın Kurtları EKDD Genel Başkanı