Tek kullanımlık kâğıt mendil ve peçeteler hayatımıza girdiğinden beri sevgiliye atılan işlemeli mendilin değeri kalmayalı uzun yıllar olmuştu.

Son on senedir de seçimden seçime küt diye karşımıza çıkan "Beka Sorunu" masallarından sonra, "Beka" kelimesinin de "Beko" adlı beyaz eşya markası kadar değeri kalmadı…

Bütün değerlerimiz, onları en çok sahiplendiğini söyleyenler tarafından birer birer aşındırılıyor.

Vatan, bayrak, din başta olmak üzere ne kadar ortak paydamız varsa, onu savunduğunu-koruduğunu iddia edenlerin yüzünden her geçen gün değersizleşiyor. Ve böylece yeni nesillerin zihinlerine boş ve gereksiz şeyler olarak yerleşiyor…

***

Beğenmediğimiz eski Türkiye'de her seçim adaylar yarışırdı, yaşadığı şehre neler yapacağını anlatırdı. Elle tutulur ciddi projeleri olanların yanında palavra sıkan adaylar o zaman da vardı. Doğrucu Davutlarda vardı aramızda, yalan rüzgârı artistleri de. Zaten Pinokyo'lar siyasetten hiç eksik olmaz ve çoğunlukla onlar kazanırlardı…

Ama siyaset hiç bu kadar pespaye ve tekdüze olmazdı…

Çıta bu kadar aşağı inmezdi ve seçimler bu kadar ölüm-kalım meselesi yapılmazdı…

***

Tamam, kendileri gibi düşünmeyen ve oy vermeyenleri patates dininden ilan etmek ata sporuydu ama en fazla gülüp geçiyorduk. Hain ilan etmek ve ilan edilmek bu kadar kolay değildi…

Elbette günlük-güneşli ve tozpembe değildi ama kişinin inancına, mezhebine bu denli sövmek olası değildi. Yoğurt yiyişine bağırmak, yolda gidişine çağırmak aklımıza gelmez, dinlediği türkücüye kızsak da türküye kızmazdık…

Bu kadar bölünmemiş, bu kadar ayrışmamış, bu kadar atomize olmamıştık. Birbirimizden bu kadar nefret eder hale gelmemiş, getirilmemiştik…

İnsanlar konuşabiliyordu, şimdi sadece küfürleşir olduk…

Eksiğimizle-gediğimizle, günahımızla-sevabımızla din hepimizindi, bayrak hepimizin…

Artık tekfirde yarışıyoruz. Din adına tekfirde, millet namına tekfirde…

***

O "Eski Türkiye"de liderler televizyon ekranlarında kıyasıya tartışır fakat kolay kolay kimse kabalaşmazdı, muhatabına saygılı davranırdı. Hele küfür etmez, kendi tarafında olmayanı hemen bilmem nerenin uşağı, falanın ajanı, vatanın haini ilan etmez, emrindeki kolluk güçlerini rakibin üzerine sürmezdi.

En tartışmalı hatta silahlı çatışmalı zamanlarda bile liderler, "Sayın" kelimesini saygın bir şekilde kullanırdı…

Toplum olarak da günümüzden daha sekülerdik. Dini bütün geçinenlerimizin nefret ettiği lâiklik, özellikle resmi kurumlarda baskındı. Ama en laikçimiz bile ayıbı-günahı bilirdi…

Utanmayı bilirdi…

Günümüzde en üstten en alta dindar geçinenlerin eliyle müthiş bir ahlâki çözülme ve çöküş süreci yaşıyoruz…

***

Şimdi yine bir yerel seçim arifesindeyiz ve Mart sonunda mahallemize muhtar, ilimize-ilçemize belediye başkanı seçeceğiz.

Fakat dikkat ediyorum da, sanki bütün il, ilçe ve belde belediyelerinde AKP adına sadece Cumhurbaşkanımız ve AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan aday olmuş gibi bir görüntü var. Her yerde en çok onun posteri asılı. Aday olarak koyduğu adamların posteri yok denecek kadar az. Özellikle büyük şehirlerdeki adaylarından çok kendisi konuşuyor, proje açıklıyor, vaatlerde bulunuyor.

Dere-tepe, köşe-bucak demeden her yerde o miting yapıyor…

***

Hadi bunları anlarım; Tek Adam, Tek Lider, Tek Başkan filan derken Tek Belediye Başkanı olmak da karşı konulmaz bir duygu olsa gerek…

Ama medyasıyla, trolüyle, seçmeniyle, havuzuyla bir olup belediye seçimlerini kazanıp kazanmamayı ülkenin yıkılıp yıkılmamasıyla eş tutuyorlar ya onu anlayamıyorum.

Niçin, belediye başkanlarımız ve muhtarlar topluca cepheye gidecekmiş gibi bir hava estiriliyor anlayamıyorum…

Yok, arkadaş kafam basmıyor, havsalam almıyor…

***

Ülke sathında öyle bir seçim propagandası var ki, havuz medyasını iki saat izleyen hangi Meksikalıya sorsanız, ülkemizde AKP'liler haricinde herkesin vatan haini olduğuna inanır. Çünkü onların IQ seviyesi de PISA testlerinde hep 90 ve altında çıkıyor…

Yahu orduya komando adayı değil, mahalleye muhtar seçiyoruz. Şehrimize belediye başkanı…

Bunlar bizim insanlarımız…

31 Mart'ta medeni insanlar gibi sandık başına gidip gönlümüzden geçen arkadaşımız için oy vereceğiz. Trafolara kedi girmezse en çok oyu alan kişiler belediye başkanı ve meclis üyeleri olarak seçilecek. Seçtiğimiz bu adamlar da sokaklarımızı süpürüp çöplerimizi toplayacak, suyumuzu akıtacak, kanalizasyonumuzu onaracak, parkları bahçeleri süsleyecek.Bunların yanında boş arsalara saçma sapan imar izinleri verip o koltuğa oturuncaya kadar harcadıklarını kat kat fazlasıyla yerine koyacak. Önceki kaldırımları kendi tanıdığı müteahhitlere söktürüp tekrar yaptıracak, sonra söktürüp tekrar yaptıracak.

Hepsi bu…

***

Tamam, biz fani kullar olarak bir hata yaptık; yanıldık, aldandık, kandırıldık, adam sandık ve bir haini belediye başkanı veya muhtar seçtik diyelim. O'da göklerden gelen emri dinlemeyip ihtiyaç anında cepheye koşmadı diyelim, tak diye kayyum atayıp mührü geri alabiliyorsunuz…

Her konuda olduğu gibi bu konuda da "tek"siniz…

Öyleyse bu gerginlik, bu toz duman, bu fırtına niye?

***

Demem o ki, bir ülkede beka sorunu varsa hep vardır ve yöneticiler gereğini yapmalıdır. Öyle seçimden seçime oy toplamak için ortaya atmak "Beka"nın da içini boşaltıyor. Ki, en büyük beka sorunu bu dur. Öyle tek kullanımlık mendil gibi, tek seçimlik beka sorunu olmaz…

Bu kafayla devam edildiği müddet Tanrı korusun, ileri de bir gün gerçekten beka sorunu yaşarsak kimse inanıp cepheye gelmeyecek…

***

Hem bu ülkede koskoca Atatürk ölmüş, beka sorunu olmamış. Siz iki belediyede rant kapısını kaybedince mi olacak? Bu kadar kartondan bir millet ve üfürükten bir ülkeysek bırakın yıkılsın.

Hiç kimse kalmasa bile ben tek başına çıkıp daha iyi ve güçlüsünü kurarım…

Yalnız bu ahlâki çöküşünüze karşı yapabileceğim bir şey yok...

1 Mart 2019