Biz öğretmenler, tatile girerken öğrencilerimize ve ailelerine pek çok tavsiyelerde bulunuruz. Söylemezsek olmazmış gibi... :) Sağ olsunlar, onlar da dikkate alırlar.

Mademki böyle bir misyonumuz var, o halde sosyal medya ortamında da bu konudaki düşüncelerimi paylaşayım istedim.

Çok fazla şey geçti aklımdan. Önce konu başlıkları yaptım. Her konu üzerinde düşündüm, baktım bütün bunları yazsam kitap olur.

Eledim eledim ve benim için çok önemli olan, aile büyükleriyle zaman geçirme konusunu kendi yaşamımdan yola çıkarak ele almak istedim.

Biz anneannemle aynı evde büyüyen şanslı torunlardık. Küçük bir çocukken de ilk gençlik yıllarımda da, ta ki onu kaybedinceye kadar, varlığı hep içimizi ısıttı; bütün aile bireylerinin baş tacı oldu her zaman.

Sözüyle, sohbetiyle: yaşanmışlıklarıyla, yüz yıllar ötesinden gelen menkıbelerle, doğuya özgü binbir gece masallarıyla, atasözleri ve deyimlerle büyüttü bizi. Bir olay anlattıktan sonra olayı kendi tabiriyle "bir darbı mesele" bağlardı. Biz "Bu ne demek" diye sormazdık; çünkü olayla son söylenen arasında bağlantı kurardık.

Davranışlarımızla ve oyunlarımızla ilgili görüşlerini olumlu veya olumsuz, nazik bir üslupla dile getirirdi...Hayata dair olguları, değerleri böyle öğrendik biz. Örtük öğrenme...

Bir de nenem vardı. Babaannem yani...Biz "nene" derdik.

Nenemi de çok severdim ben. 8-10 yaşlarındayken, en sevdiğim şeylerden biri, nenem bize geldiğinde onunla birlikte gidip onlarda kalmaktı.

Onun yatağında birlikte yatardık. Nenemin kokusu hala burnumdadır. Sıcak ekmek gibiydi...

Esmer, ufak tefek bir kadındı. Böyle esmer esmer sarkmış yanakları vardı. Şimdi olsa o sarkmış yanakları sıka sıka öper koklardım.

Amcamlarla birlikte oturdukları evi Kura Nehri'nin kenarında, bizim eve çok da benzemeyen küçük sevimli bir evdi. Şimdi "şömine" dediğimiz ocaklı bir odada, yaz kış yanan ocağın başında otururduk onlarda kaldığım geceler.

O çok konuşmazdı. Onunla da susarak anlaşırdık.

Sigara içerdi nenem. Bu hiç alışık olmadığım, bana çok tuhaf gelen bir şeydi. Çünkü bizim evde babam da dahil hiç kimse sigara içmezdi. Abilerim hariç tabi ki...

"Acıktın mı?" diye sorardı nenem.
"Acıktım." dediysem sıcak bazlama üzerine tereyağı sürer yedirirdi bana.

Bir de gidip gelirken, bizim mahallede görmeye alışık olmadığım hayvanları gördüğümde korkup neneme yapıştığımda:

"Korkma, onlar bir şey yapmaz." der; elimi sıkı sıkı tutar kafamı okşardı.

Bugün geriye dönüp baktığımda, nenemden öğrendiğim en önemli şeyin, birini sevmek için ille de akrabalık derecesinin "öz" olması gerekmediği...

Nenem aslında babamın üvey annesiydi ve ben bunu ilk gençlik yıllarıma kadar bilmiyordum. Nasıl ve ne sebeple söylendiğini hatırlamıyorum, eminim ki yeri gelmiştir de konuşulmuştur. Aile büyüklerimiz arasında bunun hiç mevzusu olmazdı.

"Sevgi neydi? Sevgi emekti..."
...

Tatile girerken diye başlamıştım değil mi?

Küçük çocuğu olan genç anne babalar,

Bizim kuşağın çocukluğu efsane yıllardı. Bu gidişle, bir süre sonra sizlerinki de öyle olacak belli ki...

Eğer çocuklarınızın büyüğünü küçüğünü, sevmeyi saymayı bilen bireyler olmasını istiyorsanız; dedeleriyle, neneleriyle çok zaman geçirmeleri için fırsat tanıyın onlara. Hayatı biraz da internetsiz, bilgisayarsız yetişen bir kuşakla paylaşsınlar.

Anne baba öyle ya da böyle her çocuğun hayatında var. Ailenin diğer büyükleri ise; varsa büyük şans...

Tam da tatile girerken, vaktimiz varken...