Düşünüyorum da, çok sağlammış üzerinde yaşadığımız yer küre. Milyarlarca insansız yılın yorgunluğu bir yana, insan gibi tüketici bir organizmaya rağmen; bilebildiğimiz haliyle en az otuz - otuz beş bin senedir varlığını sürdürebiliyor. Buna karşın insanoğlunun tahrip edici tüketim gücünü gözlemlersek, internet ve sosyal medyanın yirmi seneyi bulmayan yükselişine göz atarak, insanoğlunun kendi yarattığı paralel bir evreni yok etme üzere olduğuna şahitlik etmekteyiz. Evet, internet ve sosyal ağlardan bahsediyorum. İnsanlar birbirlerini sosyal ağlar üzerinden dürtüp, sağa sola milyonlarca kelimeyi savururken, devasa sanal bir fanus içinde kalmış, sosyalleşme ve bilgilenme imkânını sunan altyapının zaman ilerledikçe daha da fazla zorlandığını ve çökmek üzere olduğunu fark edememektedir. Halin icabından doğan bir diğer tuhaflıkta insanların daha yirmi yıl önce cep telefonuyla bile yeni tanışmış olmasına rağmen, internetin yokluğunda nefes alamayacak, hatta yaşamayı dahi zulüm görecek bir ruh haline bürünmüş olmalarıdır.

Adını tam hatırlayamadığım bir araştırma şirketi 2007 yılında yeryüzündeki internet ağlarının çökmesinin engellenmesi için 50 milyar dolarlık yatırıma ihtiyaç duyulduğunu bildirmişti. Şimdi de Ocak ayı itibariyle, birçoğumuzun hayatının vazgeçilmezi olan sitelerin ana kaynağı olan Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sunucular (ana makinalar) alarm vermeye başlamış durumda. İnsanoğlunun tüketim çılgınlığına ayak uydurmaya çalışan küresel çaplı internet şirketleri Silikon Vadisinin dahi tehlike altında olabileceğinin altını çiziyor. İşin teknik boyutu ve çözümünü çok ayrıntısı ile bilmek elbette mümkün değil; ama şöyle kabataslak bir tahmin yaptığımız da internetin, ağ sistemlerinin ve sosyal ağların çökmesi ve bir daha kullanılamaz hale gelmesi hususunun tam anlamıyla bir kıyamet senaryosu olduğu da ortada.Anlatmak istediğim interneti dahi nasıl bu hale getirebildiğimiz. 

Şöyle bir etrafınıza bakın, şu an popüler sosyal ağlardan birine üye olmak bir statü sembolü haline gelmiş durumda. İnsanlar birbirleri ile konuşurken artık, hangi sitede, kaç takipçisi veya arkadaşı olduğu, kaç kişi tarafından izlendiği gibi konulardan bahsetmekte, popüler kültürün de etkisiyle bu unsurlar toplum tarafından kabullenilmesi gereken yeni kavramlar ve yeni kurumlar yaratmaktadır. Özellikle internet, bilişim ve teknoloji gibi kavramlar üretimden çok sosyalleşme ve tüketim amaçlı kullanılmaktadır. İnsanların popüler olma arzusunu en rahat şekilde tatmin edebileceği alanın internet ve sosyal medya olması ve bu hayali gerçekleştirirken gerçek kimliğe dahi ihtiyaç duyulmaması bu konudaki şevki arttırırken, sosyal medya kullanmak için gereken teknolojiye ulaşmak ucuz olduğundan popüler hissetmek isteyen insan sayısı da doğru orantılı olarak artmaktadır. Hakeza muhakkak karşınıza abuk sabuk taklitler yapan, küçük web kameraları ile daracık mekânlarda sesinin, dansının veya kendisine o an saçma sapan gelmeyen bir yeteneğinin eşsizliğini sergilemeye çalışan, bunları yaparken komik duruma düşen tonlarca insan çıkmıştır.İşte bana göre, sosyal ağların çökmesi ve bir daha kullanılamaz hale gelmesi hususunun tüm dünya için bir kıyamet senaryosu olmasının esas sebebi, insanlardaki sosyopatlık derecesinde bu sanal sosyalleşme halidir. 

Sosyal ağlar ve arkadaşlık siteleri ile sosyalleştiğine inanan bireylerin etraflarında dönmeye devam eden dünyanın gerçekleriyle, kendi sanal gerçekliklerini karıştırması en sık yaşanan vakadır. Örneğin monitörün arkasında ve klavyenin başında daha yırtıcı, tuttuğunu koparan, kendine hâkim ve aşırı özgüvenli şahısların, günlük yaşamlarında pısırık, asosyal, kendine güvensiz bir halet-i ruhiye içinde olmaları bu rahatsızlığın göstergelerinden sayılabilir. İnsanlar, toplumsal bilinç göstermede internet ve sosyal ağlar üzerinde yapılan paylaşımlarda istikrarlı bir duruş sergilerken, iş gerçek anlamda örgütlenmeye ve karşı çıkmaya gelince tepkisiz birer heykel oluverebilirler. Zira fikri eyleme dönüştürmek, sanal olanı gerçekleştirmek anlamına gelmekte ve bu da hayatını sanal platform dışında yaşamaya özen göstermemiş bireyde ciddi bir korku uyandırmaktadır.İnternet bilgiye ulaşmada inanılmaz özgürlük getiren bir sistem olmasına karşın, aynı zamanda çok hızlı şekilde bilgi kirliliği yaratılabilecek de bir sistem. 

Bu haber ve bilgi kirliliğinin içerisinde, normal hayatta gazete, kitap, dergi vs. yayınlarla haşır neşir olmamış, bakir bir zihnin patlama noktasına gelmesi ve o insanın saçmalaması kaçınılmaz hale gelebilir. Bu konudaki en büyük sorun ise, gençlerin bilgiye ulaşmada tek kaynak olarak gördükleri ve tanıdıkları internetin yokluğunda neler yapacakları sorunudur. Garip gelebilir ama bu ciddi bir sorun. Günümüzde çalışan genç bir insanın toplum tarafından kabul görmesi dahi belirli sosyal ağlarda kabul görmesine, bilgilenmesi ise bu ağlarda paylaşılan gazete haberleri, köşe yazarlarının yazıları veya başka kaynaklardan geçilen diğer haberler sayesinde gerçekleşmektedir. Genç bireyler, kendilerini yetiştirmek hususunda sanal sosyal ağlar dışında internetin en büyük zenginliği olan diğer bilgilendirme sayfaları ve sitelerine dahi gerek duymayabilmekteler.

Farklı bir sorun olarak, bundan 10 yıl önce karikatürize edilen, aynı evin içinde telefonla konuşan aile fertleri figürü, günümüz şartlarında bir gerçeklik haline gelmiştir. İnsanlar 500 metre ilerisindeki marketin internet sitesinden alışveriş yapmakta, yemek yaparken internetten aldıkları tarifleri kullanmakta, canı sosyalleşmek veya sohbet etmek istediği zaman mobil telefon uygulamalarını, sohbet programlarını veya sosyal ağ içerisindeki arkadaşlık sitelerini tercih etmekte, spor yapmak yerine spor müsabakalarını internetten izlemeyi seçmekte, yeni bir film izlemek istediğinde sinemaya gitmek yerine, o filmin dvdsinin satışa çıkmasını bekleyip, internetten dvdsini satın almayı beklemekte veya filmin korsanının internetteki dosya paylaşım sitelerine düşmesini beklemektedirler.Kitaplar, gazeteler, müzikler hatta insan hayatına dair her şey elektronik hale gelmektedir. Bundan yirmi yıl önce hayatımıza giren e-posta kavramının üzerinden çeyrek asır geçmeden kendimizi e-insanlar olarak bulacağımız kaçınılmazdır. Yirmi yıl önce tatile çıkan bir insanın iş için rahatsız edilebilme imkânı yok iken, şimdi tatile çıkan bir çalışan daha tatil yolunu yarılamadan gelen bir e-posta, telefon veya benzeri bir uyarı ile tatilini yarıda kesebilir. 

İnsanların tüketim çılgınlığı içerisinde fark edemediği şey, bilgiye ulaşma ve onu kullanmada sınırsız özgürlük tanıyan internetin, geçen zaman içerisinde insanın hareket özgürlüğünü tam anlamıyla elinden alabilecek noktaya gelmiş olmasıdır. Obezitenin, Amerika Birleşik Devletleri sınırlarından çıkıp tüm dünyaya yayılıyor olmasının tek sebebinin sağlıklı beslenme ile alakalı olduğunu düşünmüyorsunuzdur umarım. Zira teknoloji de açılan her çığır, insanların gerçek dünyadan kopup sanal gerçekliğe bir adım daha fazla yaklaşmasına, hareketlilikten sabitliğe geçiş yapmasına sebebiyet vermektedir. Sosyal ağlar ve arkadaşlık siteleri yoluyla geliştirilen vurdumduymaz, asosyal ve asalak ilişki kurma becerileri insanların; hayatın, doğanın, dünyanın kati ve acımasız gerçekleri karşısında savunmasız kalmasına yol açmaktadır.Bugün dünyanın herhangi bir yerinde olan herhangi bir olaya ilişkin bilgiyi on beş saniye içerisinde elde edebilen insanoğlunun, oradaki insanların açlıktan, savaştan veya anti-demokratik uygulamalardan dolayı ölmekte olduğu gerçeğine empati yoluyla bağ kurması ne yazık ki mümkün değildir. İnternet, sosyal medya ve bilgisayar hayatın o kadar önemli bir noktasına gelmektedir ki, "klavye kullanmakta olan yeni nesil sebebiyle önümüzdeki 30 yıl içerisinde el yazısı yazabilecek insan sayısının, dünya nüfusunun iki yüz binde birine düşebileceği" belirtilmektedir. Rakam sizi yanıltmasın, okur-yazarlığa ilişkin bir istatistik değildir bu. Ancak anlaşılan o ki, ileriki yıllarda el yazısı ile bir şeyler yazabilmek bile, kaybolmaya yüz tutmuş sanatlar arasına girecektir.

Bu ve benzeri insanoğluna bahşedilmiş kabiliyetlerin azalmasının veya yok olmasının yanında en önemli sorunlardan birisi de toplumda sistemli bir şekilde oturmaya başlamış olan kişilik sorunlarının nasıl giderileceğidir. 2011 yılı sonu verilerine göre dünya üzerindeki internet kullanıcısı sayısı 2 milyarı geçmektedir ve bu kullanıcıların %80'inden fazlası şu veya bu şekilde bir sosyal ağ platformuna üyedir. Malum sosyal ağlar sayesinde bir insanın, birden fazla kişi olabilmesi mümkündür. Bu durumda, insanlar aynı dünya üzerinde birden çok farklı hayatı yaşayabilir hale gelmektedir. Bir insanın aslında olmadığı birisiymiş gibi davranmasının psikolojik bir rahatsızlık olduğu açıktır. Sosyal ağlar ve arkadaşlık platformlarının sosyopatlığı ve sınır kişilik bozukluğunu (borderline) tetiklediğini kabul etmek gerekir diye düşünüyorum.Belirtiler çok benzer çünkü. İnsanlar kimlik karmaşası içerisinde, yoğun bir boşluk duygusu ile yaşıyorlar. İyi ve kötünün ayrımını tam anlamıyla yapamıyorlar. 

İnternet üzerindeki sosyal paylaşım sitelerini incelediğiniz takdirde, vicdani ve akli melekeleri yerinde olan bir insanın sergileyemeyeceği türden davranış sergileyen binlerce denek bulabilirsiniz. Nihayetinde hayattaki en önemli gailesi resim, müzik ve video paylaşımında bulunmak ve hayatının her anını sanal şeffaflık içerisinde başkalarına kendisini anlatarak geçirmeyi tercih eden insanların sosyalleştiğine inandığı bir dünyada yaşıyoruz. Dünya üzerinde savaşlar oluyor, insanlar ölüyor, özgürlükler gasp ediliyor, milyonlarca insana tecavüz ediliyor, milyonlarca eve hırsızlık için giriliyor. Ancak bizler için en önemli gerçeklik ertesi gün sosyal medyada başkalarının neler paylaştığı ve bizim neler paylaşabileceğimiz.Belki dünyayı çoktan tükettik de o yüzden sanal bir gerçeklik yaratıp onu tüketmeye çalışıyoruz, belki de rüzgâr ne yönden eserse bizde o yönde tüketiyoruz. Kim bilir? Tek bilebildiğim gittikçe asosyal ve sosyopat insanlar olmaya başladığımız.



*07.05.2012 tarihli bir yazımdan bir takım ufak eklemeler ve imla düzeltmeleri ile yeniden yayınlanmıştır.