Çağdaş bir Avrupa ülkesinin başkentindeki büyük elçiliğimizde, bir ara görev yapan, üst düzey diplomat dostumun anısı ile başlayayım (Onun ağzından anlatıyorum):

„O dönemler bizim diplomatik temsilciliklerimizin önünde, yine kendi yurttaşlarımızca bir bahane ile gösteriler yapılıyordu. Bu göstericiler de genellikle sol marjinal gruplar ve hatta ülkemizde ‚terör faaliyeti' yapan gruplardı. Her gösterinin önceden haberi alınıp, Dış işleri bakanlığımızca büyük elçiliğimize bildirilirdi. Büyük elçiliğimiz de ilgili ülke güvenlik güçlerine;

Falan gün falan saatte, Büyük elçiliğimiz önünde, ülkemizde faaliyet gösteren falan örgüt tarafından bir gösteri yapılacağı bildirilmiştir. Bu gösterinin şiddete varma olasılığı nedeniyle diplomatik temsilciliğimiz çevresinde gerekeli güvenlik önlemlerinin alınması ricasıyla…' mealinde bir yazı yazılırdı.

Bu yazıya istinaden, belirtilen gün ve saate gerekli önlemleri alan ilgili polis teşkilatı gösteriyi izler, gösteri sırasında atılan sloganlara, yumurtalara, boya balonlarına müdahale etmez gösteri sonarsında da aldığı önlemleri kaldırırdı. Zaten ülkedeki polis teşkilatı gösteriyi yapan grupların ileri gelenlerini, baştan ‚taş sopa, ateş gibi maddi zarar verici nesneler atmadan gösterinizi yapın ve gidin' diye uyarırdı... Genelde de her gösteri böyle başlar ve biterdi.

Bir gün, yerel polis müdürü büyük elçiliğimize ziyaret etmek istediğini bildirdi, görüştüm, kahve içerek sohbet ettik. Polis müdürü bana:

'Ekselansları, ben anlayamıyorum, geçen ay 8 kez, 8 ayrı grubun elçilik önündeki gösterileri için önlem aldık. Burası Türkiye büyük elçiliği ve göstericiler de kendi yurttaşlarınız. Anlamadığım şu: Burada yaşayan yurttaşlarınızdan hiç mi dostunuz, destekçiniz yok. Niye 8 ayrı grup, kendi ülkelerini protesto ediyor. Bu grupları ülkenizdeki grupların yandaşları, bunlar kendi yönetimlerini, kendi ülkelerinde neden protesto etmiyor da, bir başka ülkede diplomatik temsilcilikleriniz önünde bunu yapıyor?'"

„Elbette anlatamadım" dedi diplomat dostum. „Bu ülkenin yurttaşları bu ülkeyi hiçbir zaman yurt dışında protesto etmemiş ki.. Kendi yönetimlerini kendi ülkelerinde rahatlıkla protesto edebilen, 4 ayrı dilin resmî makamlar nezdinde kabulünün olduğu, bilmem kaç adet etnik grubun barış içinde yaşadığı, farklı yaşam tarzlarının, diğerlerince dikkat bile çekmediği, ‚öteki' kavramının ülke içinde anlamı olmadığı, tek bir kitap, dergi ve gazetenin yasak statüsünde olduğunun yakın tarihlerinde hiç görülmediği bir ülkenin emniyet müdürüne neyi nasıl anlatayım" dedi...

Bu anı yıllar öncesine ait. Bu anıdan varmak istediğim başka bir şey var. Hani polis müdürü "hiç mi dostunuz, destekçiniz yok" lafını etmiş ya. İç konulara girmeyeceğim dış politika alanına bakıyorum da HİÇ AMA HİÇ: "MERHABA" DİYENİMİZ YOK.

AB belli, ABD belli, Rusya da en son PKK ile oturmuş konuşmuş açık açık, ‚Din kardeşi' denilen ARAP camiası hepten DÜŞMAN (sadece rüşvet alıp vermeye alışkın bir kabile devleti olan KATAR var ama onlarında ‚hadi oradan' demesi yakındır)... DOST devlet zaten olmaz da İLİŞKİLİ, İŞBİRLİĞİ içindeki devlet kavramlarını da geçtim, MERHABA diyecek ülke yok.

Ülke içi mi? Birbirine canavar görünen, birbirine her gün düşmanlaşan ‚en az 3 ayrı topluluk' var. Ülkemiz sınırları içinde elbette T.C adında bir siyasi egemenlik var ama bu "Milli egemenlik" içermiyor, çünkü bu toplumun ‚ötekileri' ‚berileri' arasındaki uçurumlar çok ama çok derin artık.

Dışarıdaki ve içerideki halimizin basit bir tahlili kendimce, tehlikenin kimse farkında değil.