Sartre varoluşunun sıkıntılarını romanına aktarırken modern çağda neler olabileceğini acaba aklına getiriyor muydu? Kendini sergilemenin " full hd " mecralarda gösterildiği bir çağda bunalımlarını anlatmak ister miydi diye düşünüyorum. Ya da benim gibi sosyal medya üzerinden felsefe kasmaya çalışıp saçmalar mıydı bilmiyorum.

        Midesini bulandıran karışık duygular içerisinde tuhaf laflar ettiğini okumuştum. Descartes gibi varlığı düşünce ile elde etmek yerine hiçliğe düşünce ile ulaşmak istediğini belli ediyor. Görünür olan akıl kavramı ile varoluşsal problemlere dalıyor. Soyut olan akıl ile görünür olmayan her şeyi hiçe iade ediyor. Mide bulantısı işte. Mantık birbirini tutmuyor gibi. Aslında mantık tutmaması değil de içindeki sancıyı sistemleştirme. Antoine Roquentin karakterini yazarken sistemleştirmenin acısını gösteriyor sanki…

        Şu satırları sizlere aktarayım da bakalım benim gibi düşünecek misiniz :

       "'Ben' deyince bir boşluk duygusuna kapılıyorum. Öyle unutulmuşum ki, kendimi iyice hissetmek elimden gelmiyor. Benden kalan bütün gerçeklik, var olduğunu hisseden varoluş sadece. Yavaş yavaş esniyorum. Kimse, hiç kimse için! Antoine Roquentin ne ki? Soyut bir şey o… Pırıl pırıl, hareketsiz, bomboş bir bilinç, duvarların arasına konulmuş, kendi kendine sürüp gidiyor. Kimse yok bu bilincin içinde artık. Biraz önce birisi ben, benim bilincim diyordu. Kim? …Kimsenin olmayan duvarlar ve kimsenin olmayan bir bilinç kaldı geriye. Hepsi şu: duvarlar ve bu duvarlar arasında bir kişiliğe bağlı olmayan canlı, ufacık bir saydamlık.

        Devam ediyor kifayetsizce. Hiçliğin haykırışında satırlar ağlıyor adeta. Of Sartre… Tam bir bataklıksın :

        "...Bunu belirsizlik, umutsuzluk, varlık ve varlığının sorgulaması, hayal kırıklığı ve isteklerinin gerçekleşmemesi, ardından korku, eylemsizlik ve kaçış takip eder."

         Yani beyefendinin aidiyete karşı sorunları var. Benim gibi düşündünüz mü onu kestiremem belki. Fakat insanoğlunun kaçışını edebiyata bağışlar bu adam. Çelişkileriyle meşgul olmak yerine bizden bir parça olarak görmek en halis iş olsa gerek. Sarte bunalımı işte… Bizim gibi çıkmazların ve çelişkilerin merkezi…

         Sartre'nin kendinden kaçışın hüküm sürdüğü bu çağı görmesini o kadar isterdim ki… İçlenerek yazdığı şu satırlar hakkında neler düşünürdü? İnsanların maskelerini bir güzel takındığı sanal ve "full hd" çağa ne derdi? O da İnstagram uygulaması üzerinden hikayesini atıp kimlerin ona baktığını takip eder miydi? Merak etmeyin. İnstagram'a çamur atmak gibi bir derdim yok. Ben de zaman zaman sırf kendimi sergilemekten kaçmamak için paylaşımlarda bulunuyorum. Uygulama sanal albüm ve kişilik oluşturma gibi kişişel gelişim işlevlerine sahip. Eski dostları görmek, yenilerin maceralarına tanık olmak ve stresi ertelemek gibi güzel duygulara kaptırdığı da oluyor. Ya da bir kadın / erkeği takip etmek için inanılmaz bir saha. Görsel şovların, podyumların, hiç görmeyeceğimiz şeyleri görmenin tek adresi. İnstagram uygulamasına bu açıdan balkıdığında insanlığa altın tepsi sunuyor. Peki uygulamanın Sartre bunalımı ile alakası ne olabilir? Buraya kadar okuduysanız bir şeyler sezmişsinizdir diye umuyorum. Sartre kendini düşününce bir boşluk duygusuna kapılıyordu. Öyle unutulmuş hissediyordu ki kendini iyice hissetmek elinden gelmiyordu. Peki biz boşluk duygusuna günde kaç defa kapılıyoruz dersiniz? Kendimizi iyi hissetmek uğruna ya da iyi olduğumuzu zannetmek için neler yapıyoruz? Şimdi biraz daha oturuyor mu? Durun biraz daha betimleyeyim.

            Kadınların özelikle bu uygulamalarla neden daha çok ilgilendiğini hiç düşündünüz mü? Kadın için bu çağ en büyük boşlukların şaha kalktığı bir çağ. Kendisini göstermek, var olduğunu haykırmak ve olmak istediği kişiyi sergilemek zorunda değil mi? İlgilenilmek, takdir edilmek veya alkışlanmak için başka bir mecra uygun olabilir mi? Hem olmak istediği kişiye ulaşıyor hem de insanlarla birebir münasebette bulunmuyor. Peki ya erkekler? Flörtleşmek, kadın güzelliğine doymak, mizah dolu bir dünyaya adım atmak, siyasetçileri ya da futbolcuları özgürce izlemek için başka nereye gidebilir ki? Üstelik uygun bir fiyata aldığı internet paketini hobileriyle doldurmak gibi bir lükse de sahip oluyor. İstediği kadın profilini didik didik edip bulmuyor mu?

           Varlığıyla ilgili sorunlar yaşayan koca bir nesiliz biz. Diploma için okumuş, iş bulmak için çırpınan, kısa yoldan para kazanma arzusu ile yanıp tutuşan, kendisinin varlığını haykırmak için teknolojiyi perişan eden koca bir nesil… Bunalımın örtülmesi için içgüdüsel hareketlere koşan, zihninin ve vicdanının rahatsızlığını kapatmak için çareler arayan koca bir nesil… Uygulamanın ihtişamını kullanarak kendi acizliğini kapatmaya çalışan koca bir nesil… Kusurları saklamak ya da gidermek yerine üstünü işlemeli bir fotoğraf ile kapatmak tabi ki mantıklı… Bu sayede olmak istediği kişi oluyor ve insanlara " ben de buradayım, bakın! " dedirtiyor.

           Allah'ım… Varoluş problemi yaşayan kişilerin sanal ortamlarda kaybolmasına o kadar şahit oldum ki… Kendi benliğini hayatın içinde bulmanın dayanılmaz güzelliğine tanık olamayacaklar. Kadınlar kendilerini hiç olmadığı kadar güzel hissederek gerçek güzelliklerini fark edemeyecekler. Ben de yaşıyorum demenin binbir türlü yolunu öğrenemeyecekler. Sartre, nerdesin? Dünya senin bunalımlarını bile süslüyor artık… Her şey bir hediye paketi gibi…