İnternet gazetelerini takip ederim, üçüncü sayfa haberleri oralardan da çıkar. Geçen yıl bayram sırası gördüğüm bir haber var, özetle kuzen evliliği ve yıllar içinde gelinen cinayet noktası. Çok ilgimi çekmişti, bu bölgede benzer sebeplerle ekseriyetle kadın öldürülür niye koca, nasıl olmuş, derken biraz bilgi biriktirip, sorun başlıkları belirlemiştim;

Çocuk yaşta evlilik

Erken yaşta ve çok çocuk sahibi olmak

Ekonomik sorunlar

Göç, Kısmi göç

Geleneksel ve metodik eğitim eksikliği

Aile içi rol dağılımı, kendini ifade etme, duygudaşlık geliştirme, bağ kurma

Gerçekleşen risk sonrası aile tutumu

Buralara koyduğum alt başlıklar da uzayıp gidiyordu. Nitekim bu yıl 5 Şubat'ta Diyarbakır adliyesinde izleme fırsatını bulduğum bir davada aile içi çatışmanın etki alanı; karı koca dışında en az on kişinin hayatını olumsuz etkilemişti. İki kişinin sorunu gibi görünen hasar alanı biraz uzaktan bakıldığında dalga dalga yayılıyor, başka yaşamları da hırpalıyor. Örnek olayda, katil ve yardım yatakçı olanları dışarıda tutarsak, baba mezarda, anne hapiste, altı çocuğun biri zamansız ve yanlış evlilikte -üstelik hukuki tanımlaması suça sürüklenmiş çocuk-, dördü yetiştirme yurdunda birisi emzikli çağda anası ile koğuşta. Bakımlarıı beğenmedikleri Devletimden, finansı ise bizim cebimizden çıkan vergilerden.

Aile içi kavga bir bölgemize has değil elbette ülkenin her noktasında devasa sorunlarla boğuşan, iyi kötü süren-sürdürülemeyen pek çok aile yapısı var. Bir yerlerde her şeyi iyi işleyen cennetimsi alan da yok. Fakat aksamalara rağmen işleyen yasal hak kullanımları, boşanma, bir şekilde yaşamı yeniden kurgulama yöntemleri ve fırsatları mevcut.

Yok edici eylem yoğunluğu açısından bu ve benzeri olayların dikkat çekici olduğu bölgelerimiz var. Gün geçmiyor ki Diyarbakır, Van, Adıyaman, Urfa, Bitlis, Siirt gibi illerden içinden vahşet taşan haberler gelmesin. Büyükşehirlerde de meydana gelen benzer olaylar biraz eşelendiğinde, tarafların ekseriyetle bu bölgelerden göç ile gelenlerden olduğu veya göç hareketinden etkilendiği görülüyor. Savaş bölgelerinden Türkiye'ye akan göç sebebiyle gelenlerin tükettiği kaynaklar, yerli risk gruplarının yaşam kalitesine aktarılacak varlıklarınazalmasına yol açıyor ve sorun çığ gibi büyüyor.

Son altı ay içinde basın haberlerinden alarak listelediğim ve ayrıntısına ulaşmayı başardığım sekiz vaka kabaca analiz edildiğinde

  • Suça bulaşan kişilerin yaşlarının çocuktan orta yaşlara kadar uzandığı, ileri yaş suçluluğunun nadir olduğu
  • Eğitimin ya hiç olmadığı ya okuryazar seviyesinde bulunduğu, meslek sahibi olunmaması
  • Aşırı kalabalık ailelere sahip oldukları, ebeveyn olanların çok çocuklu oldukları
  • Belirgin bir biçimde uyuşturucu ticareti veya kullanımı öyküsüne sahip oldukları
  • Ailelerde terör örgütü sempatisinin veya katılımının bulunduğu
  • Ensesi öykülerinin bulunması veya isnat edilmesi
  • Dinsel olduğu iddia edilen referanslar
  • Töresel gelenek açıklamaları

Sıkça görülüyor.

Terör ve ayrılıkçı hareketin başarma şansı yok. Ne toprağımızdan ne vatandaşlarımızdan vaz geçmeye ikna edemezler. Nasıl vaz geçebiliriz? Ailemde Kürt gelinlerimiz var, doğurup dünyaya getirip kucağımıza verdiği evlatlar gibi gelinlerimizi de kutsal kabul etmişiz. Torunlarımıza baktığımızda melez görmüyoruz. Gözlerinin içine bakmak kalbimizi titretiyor. Keza anneleri belki başka ailelerin damatları-gelinleri evlatlaşıyor. Bunca acıya rağmen bire bir ilişkilerde kimse onlar suçlamayı aklına bile getirmiyor. Ortalıkta Türk ırkçılığı falan görmüyorum.

Doğu ve Güney doğu'da görevleri başında çok evlat kaybettik. İçlerinde hemşirelerimiz, öğretmenlerimiz, mühendislerimiz, askerlerimiz, masum köylülerimiz, şehirli vatandaşlarımız var. Dizi dizi fidan gibi çocuklarımızı şehit veriyoruz. Kınalı kuzularımızı askere uğurluyor al bayraklı tabutlarda geri alıyoruz. Toprağa verdiklerimizin acısı sönmemişken yetmiyor, bölgedeki vatandaşlarımız gün gün karanlık uçurumlara sürükleniyor.

Terör süreci köy ve kırsal kesimlerde görev yapan ilk adım sağlık görevlilerinin, okulların- eğitimcilerin işlevsiz kalmaları ile sonuçlandı. Oysa buralarda sadece öğrenci değil, aileleri de ebeden, hemşireden, öğretmenden, memurdan mühendisten bir şeyler öğreniyorlardı. Taşımalı eğitim eğitimcileri tamamen bölgeden çıkardı. Şimdi bilgiye ihtiyaç duyan köylünün öğrenme kaynağı olarak ulaşabildikleri ve saygı duydukları tek kaynak imamlar. İmamların bilgi görgü seviyesi ufuk açma yeteneği sorgulanırken devreye açılım rezaletinde kadroya alınan, eğitimlerinin ölçülmesine imkân olmayan melleler girdi ve maalesef topluma yön veriyorlar.

Bölgede yaşayanların devleşen yaygın hayati problemleri var. Türkiye'de yürüyen sistem ile bölge halkının arasına konulan, terör ile desteklenen bariyerler sorunların kökleşmesine yol açıyor. Siyasal ortam Türkiye'nin sosyal başarılarını-kazanımlarını tüketiyor. Mevcudu kaybetme endişesine gark olmuş vaziyetteyiz. Gözümüzü kırpmaya lüksümüz olmadığı gibi açık tutmanın kahrını da taşıyamıyoruz. Böylesi bir ortamda ülke ve toplum hakkında kim ne diyor ne öneriyor sorusu önem kazanıyor. Bu bakımdan her söz söyleyenin arka planında ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. HDP politikalarını anlatan dokümanları bu bakış açısıyla okuyorum. Zira bölgede ciddi oy alıp Mecliste MHP'yi duvar dibine, kapıya yakın bir yerlere iteledi. Bu kadar güce sahip olduğuna göre önermesi yüksek olmalı varsayımı ile İnternet sitelerinde çeşitli konularda hazırlanmış kendilerinin ve bağlantıları olan kurumların raporlarını okuyorum. Bunlardan biri de ZAN enstitüsü adıyla faaliyet sürdüren 2016 yılında faaliyete geçmiş vakıf temelli bir yapı.

ZaN Enstitüsü vakfının hazırladığı, SUR bölgesi yeniden yapılandırma faaliyeti ile ilgili, bir raporda yerleşimin iyileştirilmesi, hayat standartlarının yükseltilmesi, eğitimin ve gelişmenin tabana yayılması asimilasyon faaliyeti gibi sunuluyor. Sadece Türkiye Cumhuriyeti'ne değil hizmet ettiklerini iddia ettikleri Türk- Kürt diye bölüp parçalamak istedikleri, kendilerini Kürt olarak tanımlayan vatandaşlarımıza da düşmanlar. Bunu nasıl geçiştirebiliriz? Ya da o bölgede yaşayan insanlar durumun ayırdına varmadan ne kadar devam edebilirler?

DP'nin benimsediği yaşam önermelerinin açıklayıcısı olduğunu düşündüren Diyarbakır'ın Sur İlçesinde Kentsel Dönüşüm veAblukaİlişkisi-Analiz Raporu-Zan Vakfı Yayınları Copyright© Mart 2016Raporunun 22. Sayfasından bir alıntı; "Çocuk ve kadınların bu destekevlerinde Türkçe okuma yazma, dikiş-nakış, pilates vb. kurslara alınması ve bütün bu etkinliklerin devletin yerel birimleri tarafından organize edilerek Türkçe yapılmasının uzun vadede politik ve kültürel asimilasyonu beraberinde getireceği söylenebilir."

Diğer bir tazeliğini koruyan öyküiç acıtıcı. HDP yerel yöneticilerinden biri, Diyarbakır'da öldürülmüş. Öldürülme sebebi komşunun boşanmış kızı ile girilen aşk ilişkisinin tetiklediği komşu aile ve eski eş intikamı diye özetlenebilir. Detaylar tam bir çürümüşlük hikâyesi. Öldürülen HDP'li yönetici PKK-YPG severi ve destekçisi, kızları ile aşk yaşanan komşu PKK destekçisi- severi, Kadının eski eşi kumar ve uyuşturucu bağımlısı-satıcısı, PKK severi. İlk mahkemeleri Terör örgütü yargısında(!) görülmüş.

Ölen kişi evli 37 yaşında, yedi küçük çocuk babası. Facebook sayfa görüntüsündeküçük çocuklarından birinin resmini paylaşmış, çocuk bir elinde sigarayı ağzına götürmüş diğer elinde patlayıcı fişeği "Oğlum işte bu" diye paylaşmış.

Ölenin nikâhlı karısı tercüman eşliğinde ifade vermiş. Zavallı kadın Türkçe bilmiyor. Tercüme için gelen tercüman ben onun dilinden anlamıyorum çeviremem diyor. Neden diye sorulduğunda " ben Van Kürdüyüm, bu hanım bizim dilimizce konuşmuyor" açıklamasını yapıyor. Diyarbakır –Van arası 406 kilometre. Otobüse binseniz mesafe 3-4 saatte alınıyor ama bu iki ilin kürdü kürtçe konuşarak birbirini anlamıyor. HDP Türkçe öğrenirsek asimile oluruz diye korkuyor!

Başka tercüman aranıyor. Nihayet ifade alınıyor. Diyor ki "ben dedikoduyu duydum eşime sordum, yok öyle bir şey dedi.Bir daha da sormadım, başka bir şey bilmiyorum".Cinayeti nasıl duyduğu soruluyor. Cevaben "akşam telefon geldi kayınbabam ile kaynanam telaşla şehre gitti, bana bir şey demediler. Ertesi gün Sala okundu, Hoca minareden ölenin kim olduğunu söylediğinde öğrendim" diyor.

Kadın otuzlu yaşların başında, yedi çocuk doğurduğu kocasının ölümünü cami minaresinden hocanın anonsuyla duyuyor, aile içinde kocasının felaketinden haberdar edilecek kadar ciddiye alınmıyor. HDP kadını militarist alanlar dışında umursamıyor olmalı. Kontrolsüzce yavrulama faaliyeti ile iyi düzenlenmemiş aile içi ilişkilerine mahkûm edilmişler. Yedi çocuklu dul kadının yaşamını bundan sonra hangi sağlıklı temel üzerinde kuracağını o çocukları nasıl yetiştireceğini HDP sorgulamıyor!

Ülkenin birçok bölgesinde çocuklara oyuncak tabanca alınması sertçe tartışılırken " işte oğlum, bir elinde sigara, diğerinde patlayıcı" anonsuyla paylaşımı pedagojik, sosyolojik tartışmaya konu etmiyor.

Bu hikâyenin diğer taraflarının soru ve sorunlarının listesine girmeyeceğim. Öğretmen ve okul baskınları ile başlayan süreç büyük ilçe ve şehirler dahil olmak kaydıyla,kadın ve erkek olmasına bakmaksızın çocuklar ve toplumun diğer katmanları eğitim hayatından bilinçli olarak uzaklaştırılıyorlar. Risk grubu haline gelen kesim kendilerince kurtarılmış bölgelerde komünler halinde, dış çevreden uzak tutularak yaşamaya zorlanıyorlar. HDP mevcudu muhafaza ve şartların daha da içinden çıkılmaz olmasını istiyor! Yaşamın yüksek amacına dair önermesi yok.

Başka bir vakıada uyuşturucu ticareti yaparken yakalananların ifadesi şöyle;

"… X. İle birlikte yetiştiriciden alınacak mala aracılık edecek Y ile buluştuk. Malın fiyatında anlaştık, gittik teslim aldık arabaya yükledik. Yolda gelirken hatırı büyük Z şıhını ziyarete gittik hayır duasını aldık. Vakit girmiş idi cemaatinde Cuma namazını kıldık. Sonra falanca saatte falan yerde filan ile buluşup malı teslim ederken yakalandık". Burada sanıklara, siz namazda niyazda insanlarsınız uyuşturucu haram değil mi? Ticaretini nasıl yapıyorsunuz gibi bir soru sorulmuş. Cevaben sözü çok değerli pişmanca şıhın, kenevirin Kuran'da yasak olarak belirtilmediği, dolayısıyla haram denmeyeceği fetvasını (!) aldıklarını ifade etmişler.

PKK sever bir teröristin facebook sayfasını inceliyorum. Paçavra bayrağının üzerinde gölgelenmiş kenevir bitkisi yaprağı

Korku şu ki eğitilen kesim doğru yanlışı ayırt eder ve destek aldıkları tabanı kaybederler. HDP-PKK ve benzer yapıların deyimiyle asimile olurlar!

Yerleşim alanları insani refah ölçüsünü yakalar, sosyal çevre gelişirse sürüleşme biter, tabanın kontrolünü kaybederler, asimile olurlar!

Kadın ve aileye ilişkin tüm uygulamalarda gelenek ve din referans gösterilmekle birlikte tamamıyla deforme Tevrat bozması gelenekler uygulanıyor. Toplum dinin gerçeklerini öğrenirlerse asimile olurlar!

Kadın ve erkek insanlar bilgi ve yeteneklerini geliştirir iş meslek sahibi olursa asimile olurlar!

Bilgi sizi nasıl asimile eder? Düşmanlık sizi nereye taşır? Yaşamı ferahlatmak geliştirmek iş meslek sahibi olmak, sosyal yaşamın kalitesini artırmak, Emperyalizmin iplerinden kurtulmak, gericiliğin karanlığını arkada bırakmak, din diye yutturulmaya çalışılan ilkelliğin dini ya da insani olmadığını anlamak, Türkiye ile Türkiye'nin geri kalanı ile her gün bir şeyi düzeltmek ileriye taşımak, içinden çıktığınız topluma saygı duymak sizi niçin rahatsız eder?

Toplum adına hareket ettiğinizi iddia ediyorsanız birey için de doğru bir şeyler yapmalısınız. İyi olan şeyleriniz nerede? Ne zaman insanlarımızı umursayıp iyi önermeler, çabalar sunacaksınız?

Türkiye başaracak, boş umutlar taşımayın. Türkiye iyi olacak!

Nurşen Karakaş

17 Şubat 2018