Tarihe bir not düşmek adına bu yazıyı kaleme alıyorum…

13 Şubat 2019 sabahı, saat 04:50 sularında vefat haberini aldığımız Ozan Arif bizi ilk ve son kez üzdü.

Oğlu Mehmet Alp ağabey, Ozan Arif'in resmî sosyal medya hesabından acı haberi duyurdu. Sabah görür görmez şaşkınlık ve üzüntüyle iletinin altına yazdığım cümle "ne diyorsun sen ağabey?" oldu.

Cenaze Samsun'da 16 Şubat 2019 Cumartesi ve öğle namazına müteakip…

Onüç Şubat günüydü, kara haber tez geldi,
Gözden yaşlar döküldü, her bir işe vaz geldi,
Yadigârdır sözlerin, yetim kalan saz geldi…
Ardın sıra bıraktın gözü yaşlı gözleri,
Asrın Dedem Korkut'u hüzne boğdun bizleri. (*1)

Tanrı'nın takdiri! Diyecek hiçbir sözümüz yok. Üstümüzde destanlarıyla, duruşuyla, fikirleriyle çok hakkı olduğuna inandığım bir gönül neferi.

İdrakim şunu açıkça ifade etmeye beni meylediyor ki; Ozan Arif, merhum Türkeş'in vefatına ne kadar üzüldü ise, şahsım da Ozan Arif'in vefatına onun Türkeş'e üzüldüğü kadar üzüldüm. O bizim en gür sesimiz, söylemek isteyip de bir çoğumuzun söyleyemediklerini takır takır söyleyebilen içimizden en cesurumuzdu.

Cumartesi gününe kadar nasıl işe gittim, nasıl evde çocuğumla eşimle vakit geçirdim bilmiyorum. Kafam hep Ozan Arif'te.

Yetmiş yıllık ömrünü dimdik geçtin Ozan'ım,
Bir çok canın yüreğe sevgi saçtın Ozan'ım,
Sonsuzluğun başına kapı açtın Ozan'ım,
Bu kapıyı açanda verdi Tanrı giz'leri,
Asrın Dedem Korkut'u hüzne boğdun bizleri. (*1)

Serkan TÖGER kardeşimi aradım. Yaptığımız istişare sonucunda Cebrail YEŞİLYURT ağabey, Serkan TÖGER kardeşim, bir Güneydoğu Gazisi olan kardeşim Ali DEMİRAY ile Cuma'yı Cumartesi'ye bağlayan gece için sözleştik. 16 Şubat Cumartesi gece saat 03:00 suları Ankara'dan Samsun'a doğru yola çıktık.

Sabah 08:00 suları Ozan Arif'in evinin önündeydik. Ozan Arif'in o gün binlerce kişi tarafından uğurlanacağının ilk emarelerini sabahın erken saatlerinde orada gördüm. Fransa'ndan, Hollanda'dan, Almanya'dan, İtalya'dan, İngiltere'den, Amerika'dan, Kazakistan'dan, Azerbaycan'dan, Türkmenistan'dan, KKTC'den, Kırgızistan'dan, Özbekistan'dan, Kerkük'ten, Musul'dan…

Değil Türkiye'nin, dünyanın bir çok yerinden Ozan Arif'e akın akın insan gelmişti ve geliyordu.

Ozan Arif, ozanlık hakkı veren adamdın,
Mazi ile atiye köprü ören adamdın,
Necis işler güdeni hemen gören adamdın,
Rahatsız ediyordun bütün rezil, yozları!
Asrın Dedem Korkut'u hüzne boğdun bizleri. (*1)

Öğleye varmadan Asrın Dedem Korkut'u Ozan Arif; evinin önünden alınıp, sevenleriyle beraber cenazenin kalkacağı camiinin önüne doğru yola çıktı. Samsun'da Merkez Büyük Camii'ye giden o ana yol, dörtlüsü yanan ve her halinden Ozan Arif'e doğru gittiği belli olan araçlarla dolup taştı. Bu durumu önceden sezmiş olacak olan Samsun Emniyeti, yürekleri Ozan Arif'in ardından ağlayanlardan oluşan bu araç trafiğine yol açmıştı. Camiiye gelene dek, hiçbir ışıkta durmadan ilerledik.

Ozan Arif'i uğurlamaya gelmiş binlerce kişi hali hazırda Büyük Camii'nin bulunduğu alanda bekliyordu, üstüne bir de taziye evinden gelen bizler eklenince alan iyice yoğunlaştı. Saatler 13:00'e doğru geldiğinde artık cenaze namazının kılınacağı alan dolup taşmıştı. Hatta çift şeritli yolun birisini insanlar kapatmış, orada da cenaze namazını bekliyorlardı. Ozan Arif'in cenaze namazını "Prof. Dr. Mehmet OKUYAN" kıldırdı. "Arif ağabeye ben şahidim, siz de şahit misiniz?" demesiyle beraber gözyaşları sel olup aktı.

"Erciyes'in dağında, bir taşın da başında,
Oturup da bekleriz" dedin "ülkü peşinde",
Hakikaten gidip de Erciyes'in taşında,
Oturduk da beraber andık dünkü izleri,
Asrın Dedem Korkut'u hüzne boğdun bizleri. (*1)

Meydandaki cenaze namazı sonrası, gönüldaşlarla kabristana geçtik. Serkan TÖGEN, Ali DEMİRAY, Cebrail YEŞİLYURT ve kabristana giderken bize eşlik eden Mehmet Akif SAĞDIÇ… Belki oraya ilk varan 50 kişi içinde vardık. Dolayısıyla yoğunluk oluşmamıştı.
Cenaze aracı gelmiş ve araç içinde Mehmet Alp ağabey (Ozan Arif'in oğlu) tabutun başındaydı.

Mahzun bir şekilde cenaze aracının arkasında bekledim. Ve tabutu omuzlamak nasip oldu.

İyiyi ve kötüyü teker teker sayardın,
Yayına oklarını özen ile koyardın,
Türklüğe çatanların gözlerini oyardın,
Uyandırıp milleti, derdin keskin sözleri.
Asrın Dedem Korkut'u hüzne boğdun bizleri. (*1)

Meydandaki insan seli kabristanı doldurdu ve dualarla bir devre damga vuran, 70 yıllık ömrünün zerresinde eğilmek nedir asla bilmeyen Ozan Arif türapla kucaklaştı. Evet, o kendi ifadesiyle "Milletvekilliğini falan küçümsemiyorum ama, milletvekilliği 550 bölü 1'dir. Ben, bire bir Ozan Arif'im" demişti. Hakikaten de öyleydi, bire bir Ozan Arif'ti.

Ozan Arif ateşe dayanıklı adamdı. Bunu niçin mi söylüyorum? Müsaade edin ve şu dediklerimi hafızanıza kazıyın. Ben o zaman o lafı alıp hemen hafızama kazımıştım…

4 Nisan 2018 tarihinde, Ankara'da Bahçelievler Merkez Camii'nde öğle namazına müteakip mevlid okunacak. Biz de sabahtan oraya vardık. Orada camiinin hemen altında küçük bir çay ocağı var. Çay içip büyüklerin sohbetini can kulağıyla dinlerken, arkadaşlarımızdan birisi kendisini tutamayıp "duruşta" ve "tavırda" yalpalayan bir tanınmış kişiyle alakalı Ozan babaya bir sual yöneltti. Ki o kastettiği kişi, cenaze namazı öncesi gördüğümüzde camiinin dışında bir köşede gözyaşları sel olup akmış bir haldeydi. Muhtemelen bu gözyaşları nedametten kaynaklı gözyaşlarıydı. Oraya katılan bir çok gönüldaşımız görmüştür ve kimden bahsettiğimi de derhal anlamıştır. Adını buraya yazmaya lüzum yok.

Ozan Arif o gün kendisine gelen suale şöyle cevap vermişti:

"Oğlum kızmayın, herkesin ateşe dayanma gücü bir değil. Kimisi az yanaşınca yandım der, kimisi içine girer de sesi çıkmaz."

İşte bu yüzden ateşe dayanıklı adamdı. Mübarizdi, cevvaldi, korku nedir bilmeyen bir halk kahramanıydı. Haksızlığı gördüğü yerde onu hiçbir güç konuşmaktan alıkoyamazdı. Mevki makam tanımaksızın diyeceği lafı hiç eğip bükmeden, adeta bir ok gibi fırlatırdı. Açıkçası (bilhassa) siyasîler de ondan baya baya çekinirdi. Eee Ozan Arif bu.

Gayrı fani dünyada saramam ki seni ben,
Nisanların dördünde göremem ki seni ben,
Nasıl verem türaba? Veremem ki seni ben,
Serhat "eyvah" eyleyip, vurdu eller dizleri!
Asrın Dedem Korkut'u hüzne boğdun bizleri. (*1)

Karaman Eski Vekilimiz Osman SEVİMLİ geldi gözümün önüne.

İnsanlar yavaş yavaş ayrılıyordu artık. Ben kabrin bir köşesine çökmüş, ellerim başımda derin düşüncelere, mazideki hatıralara dalıyordum. Karşımda Okan KİLİT, onun hemen az ötesinde Ayhan GÜRDAL ağabey ile Seval GÜRDAL ablam…

Birden iki ayak belirdi yanımda. Osman SEVİMLİ işte bu.

Bakışları sert, gönlü Türkler'e karşı sevgi dolu, Erciyes'ten bildiğim nüktedan kişiliğiyle ve fakat bugün hayli üzgün. Türapla kucaklaşmış Ozan Arif'e doğru seslendi, karşısında olduğunu ve onu duyduğunun şuuruyla, sesi titrer bir halde: "Çok hakkın var üstümde, üstümüzde. Senin bu insanların üstünde çok hakkın var."

Hüznü teskin etme gayretinde olan biz, bu veda konuşmasının ardından iyice kendimizi salıverdik.

Ulu Ozan'dı, güzelliklere kavuştuğundan ve asırlar sonrasına adının ulaşacağından zerre şüphem yok.

Türk Milleti onu çok sevdi, destanlarıyla yoğruldu ve hakikat o ki, bir nesli yetiştiren adamdı. Maziden atiye köprü ören ve bu köprü sebebiyle unutulmaması gerekenleri hafızalarımıza kazıyan Ozan Arif'imizdi. Haykıran, hakikat tuğunu göğe yükselten adamdı.

Ruhu şad olsun. Onu; daima saygıyla, sevgiyle ve özlemle anacağız.

Onu, çok arayacağız. Bize nasihati olan destanlarıyla avunmaya çalışacağız.

Tanrı, Türk'ü korusun.

Serhat KAHRAMAN / 18.02.2019

(*1) Yazı içindeki kıt'alar, Serhat KAHRAMAN'ın "ASRIN DEDEM KORKUT'u" adlı şiirinden alıntıdır.