1970 yılında öğretmen okulundan mezun olunca Ankara ya bağlı Bala ilçesinin2 derslikli birleştirilmiş sınıflı Derekışla köyü ilkokuluna atanmış, benim gibi yeni mezun kız arkadaşımla korku ve heyecanla göreve başlamıştık. Kolay değildi 18 yaşındaydık ve bize koskoca köyün okulu teslim edilmişti.

İşe maaşımızla okulun azda olsa kırtasiye ihtiyacını karşılamak ve temizliğini yapmakla başlamış. Okulu açmıştık.

Sonbahar ve kış yağmurları başladığında okulun damı tıp tıp başımıza akınca kovalar, leğenler getirtip yağmur sularından korunmaya çalışıyor, kışın soğuğundada her gün bir Öğrencin in getirdiği tezek ya da çalı çırpıyla sınıfları ısıtıyor, kendi kendine açılan bozuk kapı ve pencereleri kapatmayla mücadele ediyorduk.

Şimdi gülümseyerek hatırladığımız bu deneyimden sonra ertesi yıl aynı sorunu yaşamamak için tatil öncesi köy muhtarı ve heyetiyle görüşmüş soruna çözüm bulmaya çalışmıştık. Onların önerileriyle alınan kararla köyün şehre yerleşmiş mağaza sahiplerinin adreslerini almış, onlarla görüşmüş, malzeme onlardan, işçilik köylüden çatıyı aktarıp, okulu badana etmiş kapı pencereyi onarmıştık. Isınma sorunumuzuda muhtar ve heyeti kömür alıp, ücretini öğrencilere pay ederek çözmüştü.

Bütün bunlar olurken hiç yakınmamış şikayet etmemiştik.

Ama görüyorum ki pandemi koşullarında okullar için veliden temizlik malzemesi istenmesi haberlerinde kıyametler koparılıyor.

Tabiki ülkemin 70'li yılların köy okulu koşullarının 50 yıl sonra şehir okullarında yaşanması üzücü. Demek ki yarm asır geçmesine karşın okullarının damları akmasada ülkem hala yoksul. Bunun sorumlularıda biliniyor. Ancak ben burada yoksulluğumuzun yani devletin ekonomik olarak yetişemeyişinin, sosyal devlet, koruyucu devlet olamayışının nedenini niçinini tartışmıyorum. Sebep ne olursa olsun , "işte arşın işte deve " misali ortada somut bir durum var, bunun içinçözüm üretmek bize düşüyorsa üzerimize düşeni çocuklarımız için geleceğimiz için yapmalıyız.

Sorumlu kurum ve kuruluşlarla ilgili düşüncelerimizi unutmadan, görevimizi yapıp, söylenecekleride ilgililere havale etmeliyiz. Düşünceme karşı "eğitim sistemimizin içinde bulunduğu durumu, müfredatın ve ders kitaplarının içeriğini öne sürerek, çocuklar okula hiç gitmese mi? Kimin için ne için üzerimize düşeni yapmalıyız?"Diyenler oldu.

Eğitim sistemimizin acı gerçeği ile ilgili endişelerine katılmama ve hak vermeme rağmen, çocukların okula gitmelerini engelleyemiyorsak, onları korumak, bu günleri sağlıklı atlatmalarını sağlayabilmek için üzerimize düşeni yapmamızın seyretmekten iyi olduğuna inanıyorum.

Unutmayalım ki; kurtuluş savaşını başlatıp, Cumhuriyeti kuranlar da Osmanlı'nın tedrisatından geçmişti.