Nihayet İstanbul için beklenen ve günlerdir haber yapılan kar geldi.

Sizi bilmem ama bizim buralara yağıyor. Ama eşit yağmıyor. O da adaletsiz davranıyor tıpkı yağmur gibi, güneş gibi…

***

Belli değil mi; bizim şehre yağacak olan kar, haftalar öncesinden en ince ayrıntısına kadar haber yapılıp herkese eşit şekilde duyurulurken sizin üzerinize çoktan yağmış olan iki metre kardan bizim haberimiz olmaz…

***

Demem o ki, dün ünlü birisi öldü bütün medyada saatlerce haber yapıldı, cenaze töreni bütün kanallarda canlı yayınlandı. Dünyalık hayatı ve başarıları anlatıldı, övgüler dizildi ardından…

Ama terör örgütü PKK'nın bir mağarada yıllardır esir tuttuğu on üç kişiyi katlettiği bilgisi küçücük bir habercik olarak akıp geçti aynı medya kanallarından. Siz de fark ettiniz mi bilmem, Askeri kaynakların bu kişiler için "şehit" ifadesi kullanması dikkatimi çekti. Sanırım sıradan sivil vatandaş değillerdi. Belki de terör örgütü içine sızmış olan ve "kozmik oda ihaneti" sonrası kimlikleri açığa çıktığı için esir edilmişler ve uğruna ölümü göze aldıkları devletlerinin kendilerini kurtaracağı günün hayaliye yaşıyorlardı…

Ne olursa olsun, vatan evladı on üç can takır takır katledildi…

Siyasal İslamcı ve liboş cenahlardan zaten beklemiyorum fakat Türk milliyetçiliği patentine sıkı sıkıya yapışarak bekâ yiyip bekâ içenlerden bile birkaç gaz alıcı cümle dışında ses çıkmadı bu katliam için…

Oysa gök yarılmalı yer delinmeliydi, dünyalık biriktirmek yerine canını namlunun ucuna koyup ilimizin töremizin bozulmaması uğruna uçmağa varan bu on üç kahraman için…

***

Cenazesinde kar yağıyordu ünlü ve zengin adamın. Gelenlerin kıyafetleri dikkatimi çekti, hepsi kaliteli ve en pahalısından marka urbalar giymişti. Çok şehit ve yoksul cenazesi gördüm, yine böyle kar ve sağanak yağmurlar altında; ayağında çorap olmayan evlatlar, parmakları yırtık ayakkabıdan dışarı taşan babalar ve eski bir kıyafet ile gelip saf tutmuş perişan insanlar gördüm.

Her zaman da görüyorum…

Yaşadıkça da göreceğim maalesef...

Belli ki cenazelerimize bile eşit yağmıyor kar…

***

Evet, bugün kar yağıyor İstanbul'da…

Kimimizin damına, kimimizin…

Çocuklara ayrı yağıyor, ebeveynlere ayrı…

Zengine ayrı yağıyor yoksula ayrı…

Çocuklar kartopu oynayıp kardan adam yapma sevinciyle sokağa koştururken ebeveynler ay sonu gelecek elektrik ve doğal gaz faturasından yağacak rakamları düşünüyor kara kara.

Hali vakti iyi olanlar lüks kayak otellerinde hafta sonu tatili planlarken, açlık sınırında yaşayıp iş yerinde çıkan tatlıyı kâğıda sarıp çocuğuna götürmek zorunda kalan işçi, sobaya atacak kömürü hangi para ile alacağının hesabını yapıyor…

***

Hiç yağmadığı yerler de var tabi.

O yüzden kar nedir görmeden bilmeden yaşayıp ölen milyonlar var dünyanın başka bölgelerinde…

Başka başka ülkelerinde…

Eşit değil işte, eşit değil...

***

Yağmur da böyle, eşit yağmıyor kimseye…

Bodrum katlarında ve derme çatma gecekondularda yaşayanlar için sel oluyor, felaket oluyor, ölüm oluyor. Köylünün tarlasında yıkım oluyor, zenginler için balkonda manzara ve yağmur sesi eşliğinde romantik bir kahve keyfi…

***

Ya güneş?

Fakirin yamalı gömleği sanılan güneş…

Zengin için çok yıldızlı sahil otellerinde tatil keyfi olurken Ağustos sıcağında karın tokluğuna orak sallayan köylünün susuzluktan çatlamış dudaklarında ızdırap…

Muktedirlerin reva gördüğü sefalet ücretine boyun eğip fabrikada gece gündüz çalışarak evine bir parça ekmek götürebilmek için yırtınanlara cehennem…

***

Hayır, kızmıyorum...

Çünkü biliyorum ki güneş, yağmur ve karın eşitsizliği aslında insanoğlunun kendine olan ahlâksız, adaletsiz ve eşitsiz davranışının neticesidir.

İnsanın insan olmaması yüzünden herkese eşit davranmıyorlar...

Her yere eşit yağmıyorlar...

Ama ölüm her yere ve herkese eşit yağar…

Zengin - yoksul, ünlü-ünsüz ayırmaz.

Bu eğitimli - şu eğitimsiz demez, kravatlı - kravatsız seçmez.

Sınav sorularını, sandıktaki oyları çalmaz.

Vakti geleni es geçip kimseye torpil yapmaz, hamili kart bilmez…

Değil başkan, lider; kralı gelse dinlemez.

Kimseye bir saniye fazla vermez, kimseden bir saniye fazla almaz…

Öyle olmasaydı, bu dünyada canını yakıp hakkını yediğimiz mazlumların nice olurdu hali…

***

Ey nefsim!

Ey çalışanın alın terini sömürüp semizleyen efendiler!

Ey oturduğu makamların, haram - helal demeden elde ettiği mal - mülk ve paraların kendini ölümsüz yaptığı sanrısını yaşayan kibir abideleri!

Ve ey bencillik hastalığına kapılıp kendini dünyanın ve hatta hatta kâinatın sahibi sanarak hakkı ve adaleti unutup bastığı yerleri titreten, ağzından her çıkan kelime ayet hükmü görüp, sözünün üstüne söz konulamayıp çok güçlü sanılan aciz varlık!

Bir gün sen de öleceksin...

Ve iyi ki ölüm var…


14 Şubat 2021