Bundan yıllar yıllar evveldi... O zamanlar " çocuktum ufacıktım, top oynadım acıktım, buldum yerde bir erik, kaptı bir alageyik" dizelerini söyler dolanırdım ortalarda...

Ben çocuk şarkıları söylerken rahmetli babam " ben evimde otururken o sürgünde oy oy.." diye mırıldanırdı...

Birkaç defa anlatmıştı aslında da çocuk aklı işte idrak edemezmişim...

Bir gün işten eve koşa koşa geldi... " Sürgünden dönüyor Ozan" dedi...

"Ozan kim baba" dediğimde yarı sinirli, yarı şefkat edalı "Ozan Arif oğlum" dedi...

Sinirli tarafı üzerimde biraz fazla etki bırakmış olacak ki, çok da üstelemedim. Çünkü babamın siniri pistir... Ulan Eşşoğlu diye başlardı yoksa...

***

Yine aradan biraz zaman geçti... Bu sefer kapıdan elinde deste deste biletlerle girdi...

Hemen bir tanesini alıp baktım... Böyle bizim okulda tiyatro yapan amcalar gibi belinde kuşak, ayağında çarık olan bir adam vardı. Ha bir de kucağında bir saz...

Garip geldi ama içimde birden ısınıvermişti... O zamanlar ilkokul çağlarımdaydım...

Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu - Dev Konser - Sürgün'den Dönüş Konseri, Vatana Hasret Konseri gibi büyük büyük yazılar vardı sokağımıza asılan pankartlarda...

O zamana dek babam daha çok anlattı Ozan Arif'i de çocuk aklı işte idrak edemezmişim.

Konser günü geldi çattı. Yarı heyecanlı, yarı meraklı birazda korkak bir ruh hali ile bekliyordum sahneye çıkmasını...

O sahneye çıkınca bir kıyamet koptu ki, o yaşıma değin babamı öyle coşkulu görmemiştim zaten ondan sonra da asla öyle coşkulu görmedim. Bir de aynı azametle Başbuğun ölüm haberini aldığında yıkılışını görmüştüm. O zamanlar "babam dağ gibi adamdı, Ozan Arif döndü o koca dağ ayağa kalktı, başbuğ öldü o koca dağ yıkıldı" diye tarif ederdim... Cenab-ı Allah'ın bir bildiği vardır ki, babam Ozan Arif'ten önce rahmetli oldu da Ozan'ın acısını yaşamadı...

O kıyametten sonra başladı Ozan Arif sözlerini saymaya... Önce "merhaba" dedi...

"Çocukları yok sayıp,
Geçer miyim çok ayıp,
Hepsini kucaklayıp,
Merhabalar diyelim."

Bu kısmı o çocuk ruhuma öyle işlemiş ki, çoğu zaman gece uyumadan önce ettiğim duadan sonra bu dörtlüğü okur uyurum. Gönüllere dokunmak bu olsa gerek...

***

Sürgünde neler yaşadığını anlattı, Vatanını, toprağını nasıl özlediğini anlattı. "bulutunu bile özledim" diyerek çocukların bile anlayacağı dilde vatan hasretini anlattı.

Başbuğu anlattı, ülkücülerin çektiği çileyi anlattı. Sonra durmadı, ülkücüler iktidara gelince neler olacağını " iktidara gelelim bak" dizeleriyle anlattı.

O anlattı biz dinledik, sonra ondan dinlediklerimizi herkese anlattık.

***

Zaman geldi, büyüdük.. Dava bir yana, dava adamları bir yana, o yere bastığı zaman alev çıkan davanın gençleri bir yana gitmiştik...

Başbuğ öldü ama dava ölmez dedik. Çünkü Ozan Arif öyle diyordu. " Gardaşım bu iman oldukça sende, ölmez bu hareket ölmez bu dava"... Ya Ozan Arif yalan söylüyordu, yada biz bir gaflet anında davayı yanlış adamlara teslim etmiştik...

Sonra bir gün dediler ki, "Ozan Arif hain olmuş" ne kadar da abesle iştigal...

Ozan Arif hain oldu demek, Başbuğ Türkeş Komünist oldu demek gibi bir şeydi...

Ozan Arif hain oldu demek, Seyhan Nehrinin tersten akması demekti...

Ozan Arif hain oldu demek, babamında hain olması demekti...

Ozan Arif hain oldu demek, öğrendiğim her şeyin yalan olması demekti...

Neyse ki, babam anlatınca anladım ki, Ozan Arif'in hain olması demek Ozanlık geleneğiymiş... Her devir değişir, kahraman ozanlar hain olurmuş... O da öyle olmuş... Zaman değişmiş, ama ozan değişmemiş...

Yine dinlemeye devam ettik Ozan Arif'i...

Yaşadığımız çağ internet çağı kimden neyi yasaklıyorsun aga... 

Her dem dinledik, dinlemeye de devam ettik. Ömrümüz vefa ettikçe de dinlemeye devam edeceğiz. Ozan Arif'in Hakk'a yürüyüşünden sonra tek derdimiz " yeni şiiri var mı diye" internet sitesini, facebook sayfasını gezemeyeceğiz. Olsun onun destanları asırlara yeter... Her birini binlerce kez dinlesek doymayacağız.

Ozan Arif'in ardından söz söyleyecek son kişiler olsak da onun şiirleri ile büyümüş, onun şiirleri ile davalanmış ve şuurlanmış gençler olarak " o başbuğuna kavuştu sıra biz de" demek düşüyor...

***

Ölüm haberini aldığımda şu şiiri kaleme almıştım. Sanırım sözü, yazıdan ziyade sözle dile getirmeyi de ozandan öğrendik.

***

Ozan Arif'in Ardından...

Seninle geçti bütün gençliğim, çocukluğum,
Alemden büyük bir alemi öksüz bıraktın.
Senden öğrendim hicvi, ondandır gıcıklığım,
Şiiri, defteri, kalemi öksüz bıraktın.

İlk kez babamdan duydum adını, Ozan Arif,
İlk defa babam eyledi seni bana tarif,
Duruşun ve sözlerin sertti, gönlünse zarif,
Ailemdin sen, ailemi öksüz bıraktın.

Türkülerini dinledim de sazı öğrendim,
Şiirlerini ezberledim sözü öğrendim,
Türk-İslam'ı anlattın bize, özü öğrendim,
Çilekeştin, şimdi elemi öksüz bıraktın.

Senden öğrendik biz senden acaba demeyi,
Her işte birlik ve her işte çaba demeyi,
Sen öğrettin bize "selam-merhaba" demeyi
Şimdi bir çift sözü, selamı öksüz bıraktın.

Adın geçse dua kapısını aralardık,
Ne arkadan konuşur, ne seni karalardık,
Bir mevzu olsa hemen seni sıralardık,
Dost sohbetlerini, kelamı öksüz bıraktın.

Ne diyeyim gardaş kelimeler de yetmiyor,
Sabahtan bu zamana değin hüznüm gitmiyor,
Kimler ne derse desin hiç biri kâr etmiyor.
Sana uzanan şu dalımı öksüz bıraktın.

Hak için hakkı, doğruyu yazanlar ölür mü?
Hak için haksız olana kızanlar ölür mü?
Sen Ozan Arif'sin sen hiç ozanlar ölür mü?
Hayatı, ölümü, kalımı öksüz bıraktın

Vakit geldi, koşarak yar ile buluştun,
Hiç düşmedin yere hep erkekçe vuruştun,
Bak işte, vakit geldi Başbuğ'una kavuştun.
Ardında böyle Vural'ımı öksüz bıraktın.

13/02/2019 06:11
Yozgat
Vural Egemen Sarıgöz