7 Ocak 2019 sabahı bir gün evvel yağan kardan dolayı hava dona çekmiş, yollar buz pisti olduğu halde insanlar işlerine, öğrenciler okullarına doğru yol alıyorlar.

Şu anda Angara'da durum -13 derece. Ben de sabahın köründe meşhur Angara ayazını yiyen talihli bir vatandaş olarak işe giderken "vaktim varken şurda biraz ısınayım" düşüncesiyle yolumun üstündeki bir işletmede durdum.

İşletmede TRT Haber'i seyrederken, bir yandan da çayımı yudumluyorum. Haberlerde; hepimize, hepinize kaç haftadır "gına" getiren poşet mevzusu. Doğu Türkistan'daki zulümden ve katliamdan, millî ve manevî meselelerden çok çok daha mühim olan şu poşet mevzusu. Elektrik, su, doğalgaz ve sair zamlardan "zamkolik" olmuş ve bu zamlara "ık" tepki vermeyen bir çok vatandaş, hırsını hükümet yerine suçsuz kasiyerden çıkartıyor.

İnsan bu durum karşısında "ne poşetmiş arkadaş!" demekten de kendini alamıyor.

Az sonra uykusunu henüz açamamış yüz ifadesiyle bir devlet yetkilisi açıklama yapıyor: "Poşet kullanımı %50'ye düştü."

Vatandaşı düpedüz "avanak" yerine koyan bu açıklamanın ardından, herhalde birkaç söz söylemek icap eder. Halbuki bundan evvel yazdığım yazılardan birinde "Kasiyerin Suçu Ne?" diye bir başlık atmış ve çevre kirliliğinin önüne bir nebze geçer diye, şu "zalım" poşet konusuna hükümetin bir çok kararına itirazı olan biri olarak "istisna" yapıp destek vermiştim. Poşet mevzusundaki "mangır" durumu bir yana, uygulanmasındaki saçmalığı ve zırvayı görünce daha 1 Ocak 2019'da bu "istisna"yı tekrar eleştiriye çevirmek elzem oldu. Esasında "Kasiyerin suçu ne?" başlığı attığım yazıda, 2 durumu arz etmiştim. Birincisi, poşet kararında hiçbir dahli bulunmayan kasiyer arkadaşlara yüklenen vatandaşın hatalı tutumu; ikincisi ise, çevre kirliliğiydi.

Kasiyer arkadaşlar halâ mağdur durumdadır ve konunun direkt muhatabı olmamalarına rağmen, vatandaş tarafından hırpalanmakta ve zor durumda bırakılmaktadır.

Mesela, isim yapmış bir markete gidiyorsun ve 3 ayrı meyveyi, 3 ayrı poşete dolduruyorsun. Çıkarken sana kasiyer "poşet ister misiniz?" diye soruyor. 3 adet meyve poşeti beleş, çıkışta hepsini bir araya toplayacak olan tek poşet paralı. Kasiyerin teklif ettiği poşet, poşet anladık da, diğerleri kese kağıdı mı? Dahası küçük marketlerde, ekmek fırınlarında falan poşetler hep beleş.

Galiba hükümet bizim meşhur ırkçılığımızdan esinlenerek, poşetler arasında da bir ırkçılığa gitmiş.

Marketlerdeki büyük ve orta boy poşetler paralı iken, diğer yerlerdeki poşetler beleş. Paralı poşetler kokana, beleşler de taşralı mı oluyor? Bu ayrım neye göre yapılıyor, kıstas nedir anlamak hiç mümkün değil.

Hani çevre kirliliğini önlemek? Hani nerde samimiyet?

Buradan hükümet yetkililerine sesleniyorum. Şayet samimiyseniz, geri dönüşüm için her uygun yere birer makina koyalım. Ve bir ambalaj, poşet seferberliği başlatalım. Mesela, diyelim ki; "AMBALAJI, POŞETİ BURAYA AT, PARAYI AL!"

Gitsin vatandaş bu makinalara atıl durumda olan, kullanmadığı poşetleri ve ambalajları atsın. Bu makinalar vatandaşa belirli bir poşet ağırlığında bir miktar para versin. Bu işler 2019'un Türkiye'sinde çok da zor işler değil. Hele hele teknolojinin hızla geliştiği şu dönemde hiç zor işler değil.

Kim bilir, yere hınkıran saygısız vatandaş bile ucunda para olduğunu görünce sağa sola dağılmış poşetleri toplayıp bu makinaya atar.

Makinaydı, parayla poşetti, bilmem ne… Böyle şeylere gerek yok esasında.

İnsanlığın ortak değerlerine saygı duyan, doğaya da saygı duyar.

İş yine insanda bitiyor. Evvela insan, millî vicdan sahibi olacak. Millî vicdan sahibi olan da; herhalde üstünde yürüdüğü, koştuğu, hayatını idame ettirdiği ve sonunda kucaklaşacağı toprağa bir nebze de olsa hürmet eder.

ATSIZ'ın "TOPRAK VE MAZİ" adlı şiirinde söylediği gibi;

"Hem yaratan, hem büyüten topraktır bizi,
Üzerinde işitiriz ilk ninnimizi.
Fışkırttığı serin sular bize can verir,
Ormanları gönlümüze heyecan verir."

Ülke olarak "galiba" bodoslama gidiyoruz amma, hadi hayırlısı.

O halde, her zaman ettiğimiz duayı yineleyelim;

Tanrı, Türk'ü korusun.

Serhat KAHRAMAN / 07.01.2019