Yok artık öyle köşeye falan çekilmek! Eski kafalı olmak, utanmak, kasılmak...Gayri her yerdeyiz, yanımızda sosyal medya sitelerimiz. Okulda, sınıfta ders işlerken gizli gizli yaptığımız paylaşım(lar)da, iş yerinde, araçta, yolda, lokantada, çay ocaklarında, kafede...her yerde yanımızda, çözülen sırlarımızda, ağzımızda ıslanmayan baklada...

Hayır hayır, yanılıyorsun! Artık eskisi gibi değil, eski tadı vermiyorlar. Nerde o eski Feysbuklar, anlık çekip paylaştığımız fotolar? Sevgilimiz, karımız, komşumuz, teyzemizin oğlu, kızı, dayımız, dedemiz, amcamız...kol kola, diz dize bağdaş kurar kadraja girer, ânında sosyal medyada paylaşırdık. Oğlum şu ânda 12 yaşında feysbuk doğduğunda henüz iki aylık hamileydim oğluma, ilk fotoğrafımı sağlık ocağının önünde çektirmiştim, sevgili kocacığım "şöyle dur, azıcık karnına dokun, ben hamileyim, iki aylıktır yavrum" diyerek direktifler veriyordu bana. Kahvaltımızı baş masada feysbukumuz varken yapardık, çayı feysbuk doldurur, suyu ekler, ocağı biraz daha açardı. Şimdi nerde? Herkes kapalı kutu olmuş, benmerkezci insanların etrafında şekillenen sosyal medya ağları mevcut. Aynı görüşten değilsen uzak duruyor senden, faydalanacağı yerde topukluyor, arkasına bile bakmıyor...aynı isimden en az üç tane feysbuk hesabı var, dört beş tane Instagram ve iki tane de Twıtter, bunun yanında Tumblr, Lınkedln, LiveJournal, Badoo, Foursguare, Blogger...falan da cabası.

Çocuğum 11 yaşındaydı boşandım, eşim beni Badoo sitesi üzerinden ayarladığı kızla aldattı. Suçu ne Badoo üstlendi ne eşim, aslında tek suçlu eşimdi, olsun dedim, suçlu da olsa güçlü de ne değişir? Değişim boşanmaktı, oh iyi ki de boşandık!

Kimin umurunda evlendim, boşandım, eşimle yolları ayırdım diyemem! Birilerinin, hiç değilse sosyal medyanın umurunda olmalı! Her şeyimi bilmesi gereken, içimdekileri deşifre etmesi için kendilerini içime davet ettiğim sosyal medyam.

...

Sosyal medyayı iyi yönde kullanırsan farklılıkların farkına varır, farklılıklardan beslenir, farklılık grupları oluşturur güzel insanların tatlı ve üretken fikirlerinden yararlanabilirsin. Sosyal medyada diyalektik yapının ürettiği fikirden, özgünlüklerden payına düşeni alır gerek kendine gerek de ülkene faydalı olabilirsin.

Artık kadim(!) trendlerini yitirseler de sosyal medyada organizasyonlar düzenleyebilir, reklamını yapabilir, kayda değer paralar kazanabilirsin; fakat hakiki olacaksın. İlkokul mezunu bile değilken kimi tarikat şeyhlerinin yaptığı gibi ülkemizin köklü üniversitelerinden mezunum profili oluşturmayacaksın, bari hayat üniversitesi yaz da hayat ciddiye alsın seni! İlkokul ikinci sınıftan terk iken Freud'un kitaplarını okuyup onlarca kadını kendine aşık eden doktor unvanına sahip olma! Cezaya tabi tutulduğun söylenir bize sonra! Tutuldun yani, doğru mu? Eyvah demem uygun olmaz. Hiç değilse cezan hafifledilip onlarca ileri zekâlı kadına "bunca zaman neden Freud okumadınız cezası" verilebilirdi...

Gerçeği yansıtmayan, gerçekçilik kokusu vermeyen insan da nesne de itici geleceği için sosyal medyayı kullanırken "gerçekçi" olup olmadığımıza dikkat etmeliyiz. Bir diğer başat faktör, yergileri kabul edebilmektir. Gün geçtikçe sosyal medyada görünenin arka yüzündeki gizli gerçekler iyiye dair doğru şeylerin yaşanma azlığını ortaya koymaktadır. Niceleri fanatik düzeyde sahiplendiği siyasi partiyi, siyasi parti liderini baş tacı edip yergiye dönük tüm kapıları kapatabiliyor. Başka başka yönelimlerle sanatsal, sosyolojik ve psikolojik sahalarda da sabit fikrin hükümranlığına soyunabiliyorlar.

Facebook, Twıtter, Instagram demişken son senelerde özellikle fotoğraf paylaşımlarıyla kitlelerin gözbebeği konumundaki Instagram'la yozlaşan zamanı, kişiyi, algıyı masaya yatırabiliriz.

Sosyal medyanın adeta biriciği hâline gelen, kuruluşundaki gaye ile insanları görsel etki, özlem, sevgi sayesinde samimi bir ortamda tek paydada toplamaya çalışan -günahsızdır diyebileceğim- Instagram; ne yazık ki bozulan toplum dengeleri ve psikolojileriyle birlikte genelde amacından saptırılan sömürgen bir görüntüye zorlanabilmektedir.

Örneğin Mehmetleri şehit verdiğimiz gün sözde acıklı bir fotoğraf paylaşıp birkaç saat sonra havuz kenarında, rezidanslarda kahveli, çaylı, içkili kahkahalarla binlerce milyonlarca takipçilerine riyakâr mutluluklarını saçıp savurabildiler. Takipçi sayısındaki büyük artışın nelere kadir olduğuna sizler şahit oldunuz mu? Ben oldum!!

INSTAGRAM'DA BEKARLIK VE EVLİLİK

Bazıları ne der bilmiyorum, bekarlığın sultanlığı devam ediyor mu hâlen veya bunca kısa süreli yalancı evliliklerden sonra gelen yığınla boşanmalara bakıp "dul da olsam yalnızım, bir yönüyle bekâr sayılırım" diyebiliyor mu? Aldatmaların, doyumsuzluğun, riyanın tavan yaptığı bu kirli düzende ve dönemde insanlar hallerinden ne kadar memnun? Bu kirli, kokuşmuş sistemin çarklarında, kaypak evliliklerin yaşandığı, gösterişin şaha kalktığı "dışı seni yakar içi beni" türünden beraberliklerin akabinde bekârlık sevdası sultanlığa eşdeğer mi?

Instagram'ın süslü püslü, burnu havada, kendini bir halt sanan şahısların güya mesut evlilik çatısı altındaki parlak pozlarına baktıkça "acaba evlilikler bu denli güzel mi, bu denli neşeli, kıpır kıpır mı" diye soran sayısızca insanın varlığını da Instagram'ı şarlatanlıklarına alet edenlerin uzağı, yakınında gördüm. Bilmem, sizler farkında mısınız?

Takipçi sayısındaki büyük artışa paralel böbürlenmeyi de artıran itilesi şarlatanlık ki, çağın dejenerasyonundan etkilenenleri çemberine aldığını göstermektedir. Nice sayfa sahibinin artan takipçi sayısı ile eski inançları, itibar ettikleri askeri, kültürel, sosyal bağlarla olan ilişkileri de zayıflamaktadır. Mesela iki yıl önce bütün milli bayramlarda, Gazi Mustafa Kemal'in ölüm yıl dönümünde, zaferlerimizi baz alan tüm özel günlerde tekrarlı paylaşımları olanlar artan takipçi sayısı, mevcut siyasi iktidarın Atatürk'e karşıtlığı ile sus pus olanlarını da gördüm. Bilmem, siz farkında mısınız?

Tabii, bütün bunlar olurken matemli, hassas günlerimizde bile gözümüze gözümüze giren, yaldızlı pastalar, köpüklü Türk kahveleri, havuz başında, şezlongda yaylanan kıvrımlı uzanışlar da eksik olmuyor. Şenay Aybüke öğretmenimiz güneydoğuda caniler tarafından şehit edildiği gün kimileri nedense(!) hiç duymadı yasımızı. Aynı gün evliyiz, pek mutluyuz; çocuğumuz oldu, çocuğumuzla il il, ülke ülke dolaşıyor, o restoran senin bu restoran benim; çatal, kaşık, tabak yan yana; sevgili, aşık maşuk, partner, cinsi münasebet içindeyiz; döşekte, çekyatta, koltuktayız; deklanşörler, video çekimleri, havada uçuşan aşkımlar, sözüm ona organik beslenmeler, diyetler, verilen kilolar, beden ölçüsü paylaşımlarına devam edildi...

Özel bölgeleri dahi talan ettiler, mahrem bölge bırakmadılar, yatak odalarına kadar soktular bizi, artık odalarını perdeleri, tüllerinden tanıyoruz. Şımarık duruşlarının eseri sorumsuzluklarından irkilmemizden rahatsızlık duymadan uluorta buyur ettiler bizi evlerine. Bir zerrecik sıkılmadı, aksine pişkin pişkin gülmeyi ihmal etmediler. Yeter ki binlerce, milyonlarca takipçimiz olsun diye desturu, uygun adımı yabana atıp popüler düzenbazlığın her kusmuğundan yararlandılar. Başları, dipleri yok; sonları yok uğursuzluk, kıskançlık, haset ve omurgasızlıklarının...

Like aşkı vefanın önüne geçti, doğruluğun, dürüstlüğün, insanlığın yolunu kesti. Kalleşlik, ruhsuzluk etik olmanın, ahlaklı yaşamanın, davranmanın, huzurun, hakikatin yerini aldı. Pislik boğaza dayandı, çamur batak içinde debelenen onursuz suratların işgali altındayız, kıpırdayamıyoruz, güzelliklerimizi, vicdanımızı, şefkatimizi, özümüzü layığıyla ortaya koyamıyor, engelleniyor, baskılarla retlerle yüzleşiyoruz. Değer vermeyi değersizliğe yoranların ön yargıları, art niyetlerinden kurtaramıyoruz. Instagram'da memleket, dünya ve dünyalılar olarak örseleniyor, parça pinçik ediliyoruz. Bilmem, farkında mıyız?

Bir like aşkına sınırlarımızı mahvettik, çiğnedik, çürüttük, yıktık, dağıttık. Kimseleri sevmiyor, sever gibi yapıyor, pundunu bulup oyuna getirebiliyoruz. Bazen sırf bu yüzden günü gelip kazık yediğimizde cibilliyetsiz birinden, "Ne de acıdı zalim! Bu zamanda gerçek sevgi, seven de kalmadı" deyip ahlanıp vahlanabiliyoruz üstelik.

Bir like aşkına olmaması gerekenlerin altına imzamızı atıp "ben yapmadım, kırmadım, bozmadım" demeyi yeğliyor, sütten çıkmış ak kaşık gibi davranıyoruz. Ne güzeliz, ne masumuz, öyle değil mi?

İnsanın bir kıymeti yok, varsa yoksa like aşkımız, sıra sıra story'lerimiz, post'larımız var. En çok sevenlerimiz, bizi biz yapanlarımızdır her biri, gerisi zaten teferruat değil mi?

Tüm bu yıkım ve enkazların yaşandığı, ünlü ünsüz birçok şarlatanın sadakatsiz, menfaatçi zeminde ayan beyan kendini takdim ettiği yerin adına dönüştürüldü Instagram.

"Bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah beyaz film gibi biraz" değil artık, bizimkisi bir like hikayesi, takipçinin filmi gibi biraz...

İşine gelirse!
Kim daha çok "like" atarsa ona varırım diyor Leyla! Sen de Mecnun'u suçluyorsun çölde Instagram yok diye!


Engin Yeşilyurt
8 Eylül 2020