​         O büyük önder, gereken tek cümleyi kurmuş zaten : "Vatan Toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez". Şimdi biz sana ne anlatsak boş. Zira bu hanım tek değildir bu mevzuuda. Yurt çapında sizin milli duygularınızdan çekinip ağzını açamayan lakin ıssız kuytu köşelerde "aman canım, onca şehit veriyoruz, yazık günah. Verelim güneydoğuyu gitsin" diyen binlerce aymaz biliyorum.

        Neresinden başlamak gerekir bilmiyorum, zira hanımefendinin Türkiye Cumhuriyeti Devletine beslediği sebebi anlaşılamayan büyük hıncın aynısını, sebebini pekala bildiğim gayet mümbit duygularla ben de kendisine karşı hissediyorum. 

       Hanımefendiciğim, vatan toprağı herkese lazımdır. En çok da size lazımdır. Zira ben içinde oturduğum 110 m2 lojmanı kamu malıdır diye gönülden korurum. Lakin zat-ı gerzeklerinizin koruması gereken ciddi büyüklükte bir yalı vardır Fetoş bankalarından fonlanan. Yani vatan benden çok size lazım. Bu konforu bu hainlikle dünyanın hiç bir ülkesinde nasip etmezler zira insana.

        Şöyle karşılıklı bir oturup anlatmak ister miydim, vallahi anlayacağını bilsem anlatırdım. Çanakkale'de askeri olmayan alayın komutanı Mustafa Kemal, maaşını alıp oturmak varken koskoca ordu komutanı Alaman Paşaya niye dümdüz gitti?

Vardı sanırım bir gıcığı. Antepte Karayılan, Şahinbey mesela salak mıydı? Gelirdi İngiliz'i, Fransız'ı, biat ederdi çıkardı işin içinden. Serserilikten hep bunlar işte. Niye Maraş Kahraman oldu sanki? Kalesinde Minaresinde bayrağı görsen ne olacak görmesen ne? Sütçü İmam da macera arayan bir serdengeçtiydi zaten.

       Urfalılar neden korktu ki Halep'in işgalinden? Günlük güneşlik sıcacık evlerinde dokunmazdı halbuki kimse onlara. O kara Fatmalar, o Nene hatunlar, o Şerife bacılar, azıcık aşım kaygısız başım diyerek oturamaz mıydı evlerinde? Evlat katili birer mazoşist miydi bu kadınlar? Savaş yanlısı militaristler miydi yoksa? Evlatlarından esirgedikleri battaniyeyi cepheye giden merminin üstüne örttüler, canlarını hiçe saya saya.

        O hiç sevmediğiniz Mustafa Kemal, saraya damat olup, dert üstü murad üstü yaşasaydı ne olurdu ki? Güllük gülistanlık, gelsin cariyeler, gitsin içoğlanlar... Maceraperest, hayalperest işte. Siz gibi densizler konuşabilsin, Vatana kinlerini kusabilsinler diye ekranlarda, ömrünü tüketmiş. Ben olsam yapmazdım.

          Hakeza  Türkşen albay, ne gerek vardı gitti cebinden mazotunu koyduğu botlarla Kardak'a da rahatsız etti keçileri meçileri? Üstüne üstlük, stratejik efendilerimizi kızdırdı da ömrünün kaç senesine kıydı soğuk betonlarda ?

           Onca asker, rütbelisi, rütbesizi, öğretmeni, doktoru, mühendisi, bunların hepsinin eşleri, çoluğu çocuğu, baba yolu bekleyeni, kocayı özleyeni, soğuk mezar taşına yar diye evlat diye sarılanı... Bir keçi kadar değerimiz yok hanım ablanın gözünde. Boşa telef etmişiz ömrümüzü bir karış vatan toprağı uğruna. Fetonun uşaklığını yapıp boğazda yalıyı alsaymışız, olmadı mı, başka yola dönüp Cumhuriyete bir de o yandan saydırsaymışız bizden kıymetlisi yokmuş.

        Hepsi bir yana dün El Bab' da, bugün Afrin yolunda ne işimiz var idi? Gelsin evlatlar geri! Hiç olmazsa arkalarından ağlamayız... Ama majestelerinin keçileri mühim, rahatsız etmeyin ekselansları. Yalnız hanımefendinin unuttuğu bir şey var! O keçiler bile dandik bir köprü uğruna ölümü göze alıyorlar... Biz almışız çok mu?