​ Bu yazı önce kendimle, sonra seninle ve sizlerle bir sohbet niteliğindedir. Söze başlamadan önce belirteyim ki, bilimsel bir iddia taşımadığı gibi hayali bir yönü de yoktur. 

​"Biz "Türk Milliyetçileri" hatayı nerde yapıyoruz?" diye soruyorum bu aralar kendime. Bir hata var, bulunmalı… Görüşlerimizi duyan insanların çoğu kez tereddütlü bazen de korkulu bakışlarına anlam vermek çok güç. Zannedersin ki Milliyetçi olmakla fenalık yapıyoruz. "Senin için kardeşim!" diyorum "Bizim için! Vatanımızı, namusumuzu, bayrağımızı korumak için! Bırak artık şu beyin uyuşturan magazin dergilerini! Bu fikirler senin geleceğini korumak için." Anlam vermek güç evet, insanların; kendi değerlerine, kültürlerine, vatanlarına zeval gelmesin diye uğraş veren başkasına tereddütle yaklaşmasını anlamak çok güç. Bir bayrak düşünün. Cisim olarak bakın ki; bir bez parçası… "Ne var ya hu hadi indirin bayrağı, sorun çıkmasın." diyen kör zihniyeti, kararmış ve tüm yetilerini kaybetmiş beyinleri anlamak güç. Onlara o bez parçasının sembolik olduğunu, atalarımızın o bez parçası uğrana ne fedakârlıklar yaptığını, ona saygı gösterilmesi gerektiğini, o bez parçasının bağımsızlığın hatta hayatımızın bir garantisi olduğunu anlatmak güç. Bir deneyin; "Şekilcilik" ile suçlanmanız çok uzun sürmeyecek. Güç diyorum evet lakin artık buna yavaş yavaş anlam verebiliyorum. Bu kez o kolaycı mantıkları, ne oldumcu nefisleri, dünyaya at gözlüğüyle bakan ve her seferinde "Bizi anlamıyorlar." diye çıkıştığım kitleyi değil; bizi, bizzat kendimi suçluyorum.

Konuya bir örnekleme ile açıklık getireyim. Ailem büyüklerimden dinlediğim bir hikâye vardı. Kurtuluş savaşı zamanı; yurdun dört bir köşesi kan revan içerisinde… Antep, Maraş, Urfa, Adana, Ege bir ateş çemberi, cayır cayır yanıyor. Durum kötü, Yunan Polatlı'ya dayanmış…

İşte tam o günlerde Türk Ordusu; Polatlı'da düşmana karşı giderken, bir köyden geçmek durumunda kalıyor. Fakat Türk köyünde, Türkler; Türk ordusunu taşlamaya başlıyor. Türk Ordusunun üzerinde taş yağmuru, Türkler tarafından… Durum garip, anlam veremeyen bir er komutanına yaklaşıp: "Komutanım, biz bunların kanı, canı, namusu, vatanı, bayrağı, dini için ölümü göze alıyor, düşman üzerine gidiyoruz. Fakat ahali bizi taşlıyor, anlamadım." Diyor. Komutan: " Evladım, biz vatan, millet, din ve devlet mücadelesinin içinde kendimizi anlatmaya, tanıtmaya vakit mi bulduk. Onlar bizi düşman sanıyor." Diye cevaplıyor.

Evet, sevgili kardeşim, Milliyetçilerin durumu tıpkı o günkü gibi. Bizim Hocalarımız, büyüklerimiz kendilerini anlatacak zaman bulamadılar ki; bu vatan bu millet için ne yapabiliriz diye düşünmekten, çalışmaktan. Onun için bu millet Alp Er Tungaların, Oğuz Hanların, Bilge Hanların, Alpaslanların, Osman Beylerin, Fatihlerin, Atatürk'ün, Ahmet Yesevi, Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Velilerin, Uluğ Beylerin, Farabi'lerin, İbni Sinaların gerçek torunu ve varisi olanları, Milliyetçileri, bu millet tanımıyor, bilmiyor. Bizlerin Hz. Muhammed'in Has ümmeti olduğumuzu, Allah'a şartsız şirksiz inandığımızı bilmiyor. Ya yanlış tanınıyoruz ya eksik. Milletimizi sevdik ırkçı olduk, "burası bizim vatanımız bu bizim şanlı bayrağımız" dedik faşist olduk. Üniversite kantinlerinde parmakla gösterilir olduk, omuzlarımıza yükler bindi; Bizler ki Süleyman Özmen olduk, Fırat Çakıroğlu olduk… Olduk da biz bildik bunu, biz gurur duyduk, biz üzüldük, "Anlamadılar" değil; onların fedakârlıklarını, neden şehit olduklarını, ülkülerinin ne olduğunu. Biz anlatamadık…

Bu konuda kilit nokta: Biz. Sen, sevgili kardeşim… Bugünün gençleri…

Kanaatim odur ki; yapılması elzem olan bu milletin gerçekten tek sevdalısı olduğumuzu, ülkümüzü, Türk milletinin üzerine çökmüş bu kara bulutları, tehditleri, hainlikleri milletimize, milletimizin diliyle anlatmaktır. Bugünlerde kalemlerimizle başladığımız ülkümüze, yarın sokakta, sonra gerekli kürsülerde yakışan vaziyette devam etmeliyiz. Bizler biliriz ki; Silahlarımız kalemlerimiz, akıllarımız ve asla şaşmayacağımız Türk beylik anlayışını esas olan töremizdir.

Milli birlik için bu şarttır.

Selam ve saygılarımla…

ғ:�� v�
...

Gencay Dergisi

Buraya bir açıklama yazın...