Dikkat: Paylaştığım yazıda Dr. Gamze Erükçü Akbaş Hanım'ın "Baba Anneyi Öldürdüğünde" isimli kitabından kesitler sunulmamış; bilhassa Türkiye'de yaşanan ve genellikle gazetelerin üçüncü sayfalarına düşen cinayet haberlerinden yola çıkılarak kurgusal temel üzerinden hareket edilmiştir.

Aşağıda ele alınan minik öyküdeki kişilerle olayların birer hayal ürünü olduğunu belirterek başlamak istiyorum.

...

39 yaşında evlendi, ilk eşini trafik kazasında kaybetti. Evlendiği ikinci eşinin de kendisi gibi boşanmış olmasının verdiği güçle dünya evine girdi T. A.

Dünya evi dedikleri bu şey, "hayat evi" olsaydı daha iyi olurdu kanımca. Dünya evi; büyük bir ev ve dünya evinin kişiselleşme seviyesi çok zayıf durmaktadır; oysa "hayat evi" kişinin sınırları, özgürlükleri çerçevesinde bireyselleşme yönü daha sağlıklı ve radikal bir izlenim sunmaktadır.

...

Her şey başlarda çok iyiydi! Genelde öyle olur ya, kibar adamlar, kadınlar vardır başlangıçta. Sonra ansızın tersine döner çark! Sevgi dolu insancıklar meşhur dünya evine girdiklerinde sıfırlanarak fabrika ayarlarına dönerler ya, silbaştan yapmak zorunda kalır, yürütemezler; çünkü başlardaki maskeli insanın hakiki benliği, kimliği ile yüzleşince yüzleştiklerinin uyumsuzluğunu kabul etmekte zorluk çekerler. Saygı, sevgi, vicdani eğilimler hususundaki incelikler ki, tezat bir oluşumla savaşmalarını zorunlu kılar. Bazen bazı kadınlar ve erkekler; fabrika ayarlarına ilk aldatma, ilk darp, şiddet ânında döndüklerini belli ederler. Tam da burada yaşamak istemedikleriyle burun buruna gelip adeta tehdit edilirler! T. A. bunların dahi farkına varamadan göçüp gitti yalan dünyadan...

İkinci eşinin oyununa geldi. Kendi karısına(T. A'nın karısına) tutsak, yasak aşkı, sevgilisi diye tabir edilen kişi tarafından öldürüldü. Gizli gizli buluşmalar, aldatmaların her biri T. A'nın namusu ile gidip sabahtan akşama değin alın teri döktüğü iş yerindeyken yaşandı. T. A'yı defalarca aldattı karısı. Yasak aşkının ısrarları, kendisinin de meyilli oluşuyla aralarında bir anlaşmaya vardılar. Birbirlerine telefon rehberi üzerinden hitap etmede yalancı isimlerden faydalandılar. Yasak aşkı, anlaşma kapsamında bir mesaj gönderdi kadının telefonuna:

"Yarın izinli gününüzde, her zaman gittiğiniz yere gelin" deyip T. A'nın canına kıydı. Öfkeyle kullandığı aracı T. A'nın üzerine sürüp T. A'yı oracıkta ezip geçti, olaya kaza süsü vermek istedi.

Sonra ne oldu peki?

Katil zanlısı 25 yıl yedi. Kadın: "benim suçum yoktu, yuvamıza musallat oldu, kaç kez kocamı sözlü tehdit etti" deyip işin içinden çıkmayı başardı. Taa ki hapse düşen katil zanlısının aylar sonra danışıklı dövüşlerini itiraf edene değin.

T. A öldü, kadın yaşadı, katil zanlısı hapse düştü. Aynı kadın olayın hemen ardından başka birisine kaçtı. Meğer katil zanlısından, T. A'dan önce de o kişiyle görüşüyormuş. Ne kadar acı olsa da kadının bir taşla iki kuş vurduğunu söylemek zorunda hissettim.

Okuduğumuz öyküdeki hadisenin bir benzeri ülkemizde yaşandı. Ne hazindir ki kendi ruhundaki kusurları saklamaya kalkışan bazı kadınlar; hiç de azımsanması mümkün olmayan, halktan gizlenircesine üstü örtülen erkek cinayetlerinin kapısını örtmeye devam etti. Aileye değer veren, şiddete eğilimli olmayan erkeklerin duyarlılık değerleriyle de oynamayı sürdürdü.

...

Dr. Gamze Erükçü Akbaş Hanım; "Baba Anneyi Öldürdüğünde" isimli kitabı için bizzat ülkemizin birçok bölgesine araştırma, inceleme amacıyla gitmiş, on(10) kadının kocalarınca katledilişini başka isimler kullanarak öyküleştirmiştir.

Kitapta acının acıya lokma misali nasıl banıldığına, on kadın cinayetinin şiddet, töre, kıskançlık, madde bağımlılığı, kişilik bozukluğu, ruhsal sorunlar ve birçok daha sebepler yüzünden nasıl gerçekleştiğine birer birer tanık oluyorsunuz...Gözlerinizin dolmaması mümkün değil. Yıllardan beridir ülkemiz ve dünyanın kanayan yarası diye bildiğimiz kadın cinayetlerinin sonlandırılması temennisi içinde gereken hassasiyeti biz duyarlı, vicdanlı, içlerinde nefret, öfke, intikam barındırmayan erkeklerin taşıdığının bilinmesini isterim. Bunun içindir ki yukarıdaki öyküde kadının kocasını öldürmek için yaptığı plânın, erkek cinayet sayısındaki artışa sebep olduğunun örneğini verdim.

Kadın cinayetleri, erkek cinayetlerini sonlandırmak belki imkânsızdır; belki büyük sihirlere, mucizelere ihtiyacımız vardır, bilemeyeceğim. Bildiğim şu ki; "Baba Anneyi Öldürdüğünde" isimli kitabın içeriğinde "Onu Nasıl Kurtarabilirdik" başlığı altında sunulan çözümleri de desteklemeliyiz!

"Onu (Ayşe'yi, Fatma'yı vs) Nasıl Kurtarabilirdik" başlığı altında devlete, sivil toplum kuruluşlarına, vatandaşlara düşen sorumluluklara yer verilmiştir. Kadınların düştüğü hatalara işaret edilmiştir. Psikolojiye, sosyolojiye, ailelere, hukuka, kadına, erkeğe seslenilmiştir.

  1. Mesela evlenmeden önce kişilerin fiziksel sağlığı kadar önemli olan ruhsal sağlık testlerinin yapılması gerek.
  2. Karşıt cinslerin birbirini tanıması için töre, baskı gibi handikapların özellikle kadınların(kızların evlilik öncesi) yakasından elini çekmesi gerek.
  3. Kadınlar evliliklerinde yaşadıkları büyük sorunlardan, şiddetten ve ölümcül olabilecek darbelerden sonra şayet kaçmayı, boşanmayı düşünüyorsa bunu eşine yüz yüze değil de kaçtıktan sonra geride not bırakarak, telefonla arayarak söyleyebilir diyen Gamze Erükçü Akbaş Hanım'a katılmamak mümkün mü? Bu akılcı hamle; aniden öfkeye kapılıp cinnet geçirme durumlarında öldürmeye varabilecek olayların yaşanmasını önlemek için çözümcül yollardan birisi olarak yorumlanabilir.

Gelelim ilgili kitaptan da destek alarak benim önerilerime:

  1. Devletin ilgili kurumları özellikle kadınlarımıza gereken hassasiyeti göstermeli. Boşanan kadınların evlilik sonrası kendilerini toparlama sürecinin erkeklere nazaran daha uzun süreci kapsadığı, aynı zamanda beyinsel ve duygusal olarak erkeklerden daha farklı bir yapıya sahip olduğunun özenle ayırdına varılmalı.
  2. Bir yerde, bölgede, hanede yoksulluk varsa sorun da var demektir. Boşanan kadınlar gerek psikolojik gerek de sosyal devlet olarak kurumsal, resmi bir gücün varlığından güvenle, doyurucu biçimde faydalanabilmeli.
  3. Devlet hastanelerinde görevli psikiyatrist ve psikologların yoğunluk gibi sebeplerle hastalarla yeterince ilgilen(e)memesi; boşanma öncesi ya da sonrası kadınların ruhsal problemlerine kafi düzeyde hizmet ver(e)memektedir.
  4. Devlet hastaneleri, devletin ilgili kurumlarından gereken doyurucu desteği alamayan yoksul, boşanmış kadınlar ya da cinayete kurban giden savunmasız kadınların çocukları, ne var ki özel sektörde yüksek miktarda seans ücreti talep eden psikolog ve psikiyatristlerle tanışamamakta, tedavi olamamaktadır.
  5. Yetiştirildiği ailenin, anne-babanın yanlış eğitiminden geçen; etkisinde kaldığı çevrenin sosyokültürel, sosyoekonomik külfetlerinden olumsuz etkilenen öfkeli, geçimsiz, mutsuz, huzursuz, kavgacı erkeklerin başka kadınlara, kendi eşlerine gösterdiği şiddetten, sebep oldukları ölüm hadiselerinden aileye, yuvaya, sevgiye, kadına, insana, her bir canlıya değer veren, her bir canlının yaşama hakkına, alanlarına saygı duyan ruh sağlığı yerinde erkeklerin külliyen etiketlenmelere maruz bırakılmamasının toplumumuzun algısı, sağlısı açısından önem arz edeceği bilinmelidir.
  6. Erkek ya da kadının fiziksel sağlığından ziyade ruhsal ve beyinsel olarak evliliğe hazır olup olmadığının incelenmesi; bu hususta devletin kadın ve erkeğe yönelik ruhsal, psikolojik testlerinin zorunluluğu gerekmektedir.

Her ne olursa olsun hiçbir iyi aile erkeği, sağlığı yerinde bir can, ruhsal sağlığı yerinde olmayanlarla kıyaslanmamalı, onların potasında eritilmemelidir.

Sorunlu olabilen, sorunlu erkeklerle kadınlar; "annelik-babalık nasıl yapabilirim, eş kime denir, sorumluluklarımız, sınırlarımız nelerdir?" gibi hassasiyet, ciddiyet isteyen konularda devletçe zorunlu bir eğitime tabi tutulmalıdır.

Ayrı imkânlar, farklı eğitim, öğretim seviyesine sahip insanların temel eğitim-öğretim sıralarında veya fakültelere gitme şansı olmayıp fakülte sıralarında öğrenemediklerini evlilik öncesi "annelik-babalık, eş olmak" gibi eğitimler sayesinde öğrenmeleri sağlanmalıdır.

...

Hiçbir iyi, sağlıklı, sevgi dolu kadın; arabesk yaşayan, erkeğine, eşine zarar veren, onu öldüren kadınla aynı paydada anılmak istemez!

Bütün bunlar başta dünyanın, sonra özelde ülkemizin sorunlarıdır diyerek insanın bedensel, ruhsal mahiyetiyle uyum içinde sağlıklı yaşaması için yazdıklarımız ve yazdıklarımızdan daha fazlasının devletin, ilgili kurumların madde madde yerine getirmesi gerek!

Hiçbir canlının zarar görmemesini umut ederek herkese huzurlu, mutlu, sağlıklı günler diliyorum.


Engin Yeşilyurt
28 Nisan 2021