Sömürgeci zihniyetin eseri olan, sovyet rus imparatorluğunun tahakkümü altında yaşamak zorunda kalan Türk milletinin yüz milyonlarca evladına tatbik edilen bu uygulamayı Cengiz Aytmatov, "Gün olur asra bedel" adlı eserinde, şöyle anlatır:

"Önce tutsağın kafasını kazırlar, bu arada saç diplerini deşip kanatırlardı. Bu işlem sürerken usta kasaplardan biri iri bir deveyi hemen oracığa yatırıp keser, kestikten sonra derisini yüzerdi. Deve derisi boyun bölgesinde çok kalın olur. İşte bu boyun derisinden bir parça kesilir, taze taze tutsağın kafasına geçirilirdi. Zamanımızda yüzücülerin giydikleri deniz başlığına benzeyen bu örtü, tutsağın kafasını sımsıkı kavrardı. 

Deri geçirme işkencesi, işte böyle başlardı. Bir deveden beş, altı kişiye yetecek kadar boyun derisi çıktığı söylenir. Kafasına deri geçirilen tutsak başını yere sürtmesin diye boynuna tahta kalıp takılır, yürek paralayıcı çığlıklarını kimse duymasın diye ıssız bir yere götürülürdü. Kolları, bacakları bağlı tutsak, orada güneşin alnacında aç susuz birkaç gün kalırdı. Başına deri geçirilenlerden çoğu acıya dayanamayıp ölür, sağ kalanlarsa belleklerini yitirerek geçmişlerini anımsamayan birer mankurt-köle olurlardı. Sarı Özek güneşinin altında bırakılan tutsaklardan çoğu işkenceye dayanamayarak ölürlerdi. 

Beş, altı kişi arasından ancak bir ya da iki mankurt sağ kalırdı. Tutsakların ölüm nedeni açlık, susuzluk değildi. Zavallılar başlarına geçirilen taze deve derisinin güneş altında kuruyarak büzülmesi sonucu acıya dayanamadıkları için ölürlerdi. Sımsıkı sarılan deri kurudukça tutsağın kazınmış başını mengene gibi sıkıştırırdı. Deve derisinin büzülmesi yetmiyormuş gibi bir de ikinci gün başında büyüyen saçlar batmaya başlardı. Asyalı soyunun fırça gibi sert saçı ne demektir? İşte bu sert kılların bir kısmı taze deve derisini delip dışarı çıkar, delemeyenlerse geri dönerek tutsağın kafasına diken gibi saplanırdı. Bütün bu acılar sonunda tutsak aklını yitirmeye başlardı.

Mankurt kim olduğunu, soyunun-sopunun nereden geldiğini, adını, çocukluğunu, anasını-babasını bilmezdi; kısacası insan olduğunun bile farkında değildi.

Cengiz Aytmatov, bu romanında, Sovyet imparatorluğunun aslında bir "mankurt" imparatorluğu olduğunu da bütün dünyaya ilan etmiştir.