Solda gördüğünüz kalem BIC marka. Üç farklı renk tükenmez ve iki farklı kalınlıkta kurşun kalem işlevi var.

Almanya'da satış fiyatı yaklaşık 5 Avro.

Sağda gördüğünüz kalem ise Faber Castell markanın tükenmezi. Sadece tek renk yazıyor. Şirketin 250. yıldönümü için özel tasarlanmış ve kısıtlı sayıda üretilmiş.

Almanya'da satış fiyatı yaklaşık 200 Avro.

Erkeklerin ziynet eşyası konusunda ürün yelpazesi hanımlara göre daha dardır. Saat, alyans hariç belki yüzük, en fazla takarsa künye, belki bir zincir, sigara kullanıyorsa çakmak… Ve tabii ki kullanıyorsa tesbih.

​Bende bu saydıklarımın saat haricinde hiç biri bulunmaz.

Ama eskiden beri kaleme, güzel ciltli defter ve bloklara merağım vardır.

Dolayısıyla bir kaç tane 5 Avro'yu geçen kalemim de var. Güncel hayatta kullanmam, özel bir toplantıya girerken yanımda bulundururum. Veya bilgisayarda değil de canım kağıda yazmak istediğinde kullanırım. Bu kalemlerin çoğu da benim için çok önemli ve özel insanların hediyesidir bana.

Benden sonra da evlatlarıma bırakırım, onlar inşallah değerlerini bilir saklarlar.

Dolayısıyla resimde gördüğünüz Faber Castell'in kalemine sahip değilim ama bir kalemin 200 Avro olmasını da yadırgamıyorum. Bu arada çok ama çok daha pahalı kalemler de var piyasada. Söz konusu kalem olunca rahatlıkla bir araba alacak meblağlara ulaşılabilinir.

Sadece kalem için de değil. Çakmak mesela. BIC'in çakmaklarını 1 Avro veya daha ucuza her yerde alırsınız. Ama St. Dupont veya Cartier marka çakmaklar hangi materyal kullanıldığına göre çok daha yüksek fiyata satılır. Avro üzerinden 4 haneli rakamlara çok rahat ulaşılır, Ve inanın bana üretimde kullanılan altın veya gümüş değerinin çok daha fazlasıdır ürünün fiyatı. Markayı ödersiniz, üretimin tirajını ödersiniz, eğer eski bir ürünse antika değerini ödersiniz…

'Fiyat' ile 'değer' kavramları bir çok zaman eş manada kullanılır ama kesinlikle aynı anlamı taşımazlar aslında. Anlamların farkını ilk defa John Law 1705'de 'Money and Trade Considered' isimli eserinde 'Su-Elmas Paradoksu olarak ifade etmiş.

Malum su insan için büyük bir değer taşır, çünkü insan susuz en fazla üç gün yaşayabilir. Ama su korkunç derece ucuzdur, hatta insanlık tarihinin büyük bir bölümünde genellikle bedava olmuştur. Diğer yandan elmasın insan için neredeyse hiçbir pratik değeri yoktur. Ancak cam kesmek için ve teknolojinin gelişmesi ile lazer için kullanılır. Aslında elmas denilen şey kömürün bir çeşididir. Ateş ile temas ettiğinde çıra gibi yanar. Ama herkesin bildiği gibi ağırlığına, saflığına göre astronomik fiyatlara ulaşır.

İşte bu paradoks, yani tezatın sebebi de 'arz-talep' dengesidir. Hani Marx'ın 'Das Kapital'inde 'göz ardı edilebilecek bir etken' olarak gördüğü arz-talep dengesi.

Kısacası, bir ürünün arzı ürün için olan talepten düşükse fiyatta düşüktür, talep arzdan yüsekse fiyatta yüksektir.

Bu arz talep denklemi ve su-elmas paradoksu sadece ürünler için değil iş piyasasında da geçerlidir. Türkiye'yi bilemiyorum ama Almanya'da tıptan mezun olmuş, bir hastanenin acil servisinde görev yapan asistan doktor sürünür. Diplomasını alana kadar da çok dirsek çürütmüştür, deli gibi çalışması ve yeri geldiğinde hayat kurtarmasına rağmen çok az maaş alır.

Diğer yandan bir futbolcuyu düşünün…

Eğer işini doğru ve özverili yapıyorsa, antreman düzgün gider, maçlarda sahaya çıkar, hangi pozisyonda oynuyorsa gol atar, gol tutar, gol yemeyi engeller… Ama nitekim futbolcudur. Aslında hiçbir sosyal sorumluluğu yoktur. Yani, bugün bir mucize olsa ve göklerden gelen bir emirle dünya çapında futbol yasaklansa hiçbir normal insanın hayatında önemli bir eksiklik olmaz.

Ama gelin görün ki profesyonel futbolcular deli paralar kazanırken, hayat kurtaran doktor sürünür.

Bütün bunları neden mi yazdım?

Geçenlerde Ötüken Yayınevi Nihal Atsız'ın Bozkurtlar kitabının özel baskısını çıkardı. Baskı için hazırladıkları videodan ve gördüğüm resimlerden anlayabildiğim kadar bayağı başarılı bir iş yapmışlar. Baskının kalitesinin yanı sıra, baskıyla alakadar tanıtım videosu gösterilen özenin ispatı bence. Ve baskının da merhum Atsız'ın doğum günü yıldönümünde piyasaya sürülmesi de bütün işin çok ince düşünülmüş olmasını kanıtlıyor kanaatindeyim.

Kitabın fiyatı 230 TL.

Elbette bir kitap için çok para.
Ama yukarıda başka ürünlerle verdiğim örneklerde de anlatmaya çalıştığım gibi, burada sadece kağıt ve kapağın parası ödenmiyor. Evladiyelik bir ürün bu. Özel el yapımı kabı, sınırlı tirajı… Alan saklar, kendinden sonra geleceklere bırakır, onlar da kitap kullanmasını ve kitabın değerini biliyorsa nesiller boyu bir değer olarak kalır. Herkeste olmayan güzel bir cansız hatıra…

Daha bu kitabın tartışması bitmemişken Yılmaz Özdil'in 'Mustafa Kemal' isimli kitabının özel baskısı çıkacağı, baskının 2500 TL'ye satılacağı haberi çıktı.

Ve tartışma tekrar alevlendi, vay efendim kitab 2500 TL olur muymuş vesaire…

Bozkurtlar eseri, 'Bozkurtların Ölümü' ve 'Bozkurtlar Diriliyor' olarak iki ayrı ciltle bende olmasına rağmen fikir dünyamın gelişmesinde özel bir yeri olan Nihal Atsız'ın 'Bozkurtlar' eserinin özel baskısına sahip olmak isterim.

Yılmaz Özdil'i okurum, bazı görüşlerini beğenirim, yazma tarzını, yani kalemini beğenirim. Ama hepsi o kadar. Yani kitabın özel baskısını almaya gerek görmüyorum. Sıradan baskısını almak benim için kafi.

Ama Yılmaz Özdil'e benden farklı bir ilgi ve muhabbet besleyenlerin kitabının özel baskısını alanları veya almak isteyenleri de yadırgamıyorum.

Ama her iki eserle alakadar tartışmada yadırgadığım bir şey var.

Belki biraz mübalağa olacak ama toplumda kitapları almak isteyenlerin veya alanların adeta kendilerini savunmalarını gerektiren bir tepki oluştu almayanlar veya almak istemeyenler tarafından.

Hafta sonu stadlara gidip, ayaklarıyla bir topu sağdan sola vurdukları için milyonlarca para alanlara tezahürat yapan, o topcular için birbirlerine, birbirlerinin kutsallarına gözlerini kırpmadan küfür edebilen, hatta birbirlerine saldıranlardan ve aynı zamanda haberlerde gördüğümüz gibi hastanede doktorlara saldıran, ölümle tehdit eden toplumun fertleri başka dertleri yokmuş gibi kitapların fiyatını tartışıyor günlerdir.

Benim yadırgadığım bu.

Arz talep meselesi kardeşim.
Sana bir şey ifade ediyorsa ve paran varsa al…
İfade etmiyorsa alma.

Sana bir şey ifade etmiyorsa, başkasına da ifade etmeyecek diye bir kural yok.

Cidden başka derdimiz mi yok?