Sözlükler,

1."bir sap üzerinde tutturulan ve rüzgârla bir eksen çevresinde dönen tekerlek biçiminde, kâğıttan yapılmış çocuk oyuncağı.

2.hava girsin diye oda ya da mutfak pencerelerinin camlarına takılan, çember biçiminde, kanatlı araç."

Şeklinde tanımlıyor fırıldağı...

Siz, rüzgar gülü olarak da bilirsiniz...



Elin oğlu bu çocuk oyuncağından ilham alıp kafayı çalıştırdı. Bu fırıldağı devasa boyutta yapıp devasa bir sapın ucuna taktı; rüzgardan enerji üretip insanlığın hizmetine sundu...

Dünyanın her yerinde bulduğu bütün kullanışlı fırıldakları işletip, kullanıp gücüne güç katıyor...

Enerjisine enerji...

Dünyaya satıp havadan para kazanıyor...



Bizim fırıldak da uzun bir sap üzerine takılı fakat tam göbekten tutturulmuş, rüzgarın yönüne ve şiddetine göre ama bize özgü bir yalpalıkla dönüyor...

Bazen kara yelden alıp gıdasını oldukça sert dönüyor, bazen sam yeline kapılıyor, bazen poyraza veriyor bağrını...

Çoğu zaman da kıbleden kıbleden...

Meltemde başka dönüyor, keşişleme de başka...

Sabah, öğlen, akşam, gece yarısı...

Olağan dışı umulmadık ve keskin dönüşleri var...

Yetişemiyorsun...



Fırıldak işte, rüzgarı görünce dayanamıyor; dönüyor...

Çünkü doğasında var; durmuyor, dönüyor...

Yalpalıyor, gıcırdıyor ama hep dönüyor...

Her saniye dönüyor...

Her an dönüyor...



Fırıldak, mırıldak ama kutsalımız oldu, kutsaldan öte...

O döndükçe hep suratımıza suratımıza geliyor dumanlar ama yine de havası ve gazı değişiyor mutfağın, salonun, memleketin...

Bizler de, fırıldağın dönüşüne ve kanatlarının dönerken çıkarttığı seslere kapılmış gidiyoruz...

O dönüyor, biz elimizde koşuyoruz peşi sıra...

Önümüzde çukur mu var, yoksa uçurum mu düşünmeden koşar adım gidiyoruz...

Fırıldak rüzgara göre dönüyor...

Biz fırıldağa göre...




Başka oyuncak görmediğimizden midir nedir, fırıldakları ve fırıldaklığı kutsayan bir çocuksuluk var üzerimizde...

O yüzden hiç lâf söyletmiyoruz fırıldağımıza...

Lâkin, çocuk bile böyle çocukluk yapmaz...

Bu kadar ucuz, bu kadar basit kağıt kullanmaz...

Bir fırıldağa bu kadar önem atfetmez...

Çünkü kanatları, ilk yağmurda yapışıp yırtılacak kadar kalitesiz.

Göbekten sapa bağlı tutan o paslı yalama çivi bir çıksa, yerinden dağılacak kadar gevşek...

Tam bir şark kafası üretimi...

Estetikten uzak, bilimden yoksun, teknolojiden fakir...

Kaba saba...




Baktıkça başımız dönüyor...

Ha kustu, ha kusacak oluyoruz bazen...

Ama çocukların bile yapmayacağı çocukça bir duygu ile kutsadık, kutsallaşırdık bir kere; bırakamıyoruz, bırakmıyoruz...

Çünkü bizim de mayamızda var...



18.2.2018