"Erkekler Günü mü?", "Böyle bir güne ne gerek var, zaten her gün erkekler günü değil mi?" gibi cümleler kuranları duyar gibiyim.

Elbette gerek var çünkü meselemiz tek bir cinsiyetin hakları değil toplumsal cinsiyet eşitliği olmalı

Erkekler fiziksel özelliklerinden ötürü tarih boyunca savaşan, avlanan, bu yüzden de yöneten cinsiyet olmuş ve bu da kadını ikinci plana itmiş olabilir. Ancak bugün kadınların erkekle eşit seviyede bireyler olduğunu anlatmaya çalışırken erkeklerin sorunlarını yok sayamayız.

Toplum baskısı sadece kadınlar üzerinde değil, erkekler üzerinde de var. "Erkekler ağlamaz" bunun en bilineni ve basiti. Erkek ağırbaşlı olmalı, ciddi olmalı, güçlü olmalı, ağır işleri yapmalı, psikolojisi sağlam olmalı, çalışmalı, korumalı, gerekirse ölmeli düşüncesi hakim.

"Erkek adam renkli giymez", "Erkek adam öyle gülmez", "Erkek adam duygusal davranmaz" ve daha nicesi...
Nasıl davranacağı ve nasıl davranmaması gerektiği çocukluğundan beri zihnine kazınan ve aksini yapması durumunda yargılanan erkekler bundan memnun mu acaba?

"Göster bakalım pipini" diyerek cesaretlendirdiğiniz, cinsel organına yapılan bir müdahaleyi kutlayıp "işte şimdi erkek oldun", "kızlar senden korksun" dediğiniz erkeklerden yetişkin olduklarında kadınlara cinsel obje gibi bakmamasını bekliyorsunuz. Anneler de bu suça ortak!

Küfür etmediği için, yaramazlık yapmadığı için, kavga etmediği için sokakta arkadaşları tarafından, eve geldiğinde de annesi babası tarafından "süt çocuğu, muhallebi çocuğu" olmakla suçlanan da kız çocukları değil, erkek çocukları oluyor. Küfür ve şiddet erkekliğin şartı mı?

Erkek büyüdüğünde de beklentiler azalmaz, aksine artar. İş bulamazsa "adam" değildir mesela. Kadın iş bulamazsa çok da sorun değildir. Erkeğe müthiş bir güçlü olma sorumluluğu yüklenmiştir. Fiziksel, ekonomik, psikolojik olarak hep güçlü olmak zorundadır ve başarılı olmalıdır.

Bu yüzden çeşitli sorunlar yaşayan erkekler intihar edebilmektedir. Erkek intiharlarında oran oldukça yüksektir. Ayrıca şiddet sadece kadına yönelik değil, belki kadından da fazla erkeğe yöneliktir. Cinayete kurban giden erkek sayısı kadınlardan fazladır. Bu bir sorun değil mi?

Erkek, sadece toplumun ya da kadının değil, hemcinslerinin beklentilerini de karşılamak zorundadır. Mesela eşini sevdiği, eşitliğe inandığı için ev işlerine katılan bir erkek "kılıbık" oluverir. Ciddiye alınmama tehlikesi olduğundan arkadaşlarının yanında maço rolüne bürünür.

Erkekler kadınlar tarafından çok fazla fiziksel şiddete uğramazlar. Onların maruz kaldığı şiddet türü psikolojik olduğundan görülmesi zordur. Sürekli erkekliğine, adamlığına, var oluşuna yönelik saldırıya uğrar. Bir kadın karşısında bu yönden zayıftır çünkü erkek.

Ne kadar kibar, duygusal, medeni, beyefendi birisi olursa olsun, birileri tarafından bir anda "dünya üzerindeki bütün sorunların kaynağı", "yok olması gereken iğrenç bir varlık", "yalancı", "şerefsiz", "adi" biri olmakla suçlanabilir. Hem de alakası olmayan bir olaydan dolayı.

"Erkekliğimden utandım" diyen hemcinsleri vardır erkeklerin. Bundan neden utanması gerektiğini bilemez ama işlenen bütün kadın cinayetlerinin, bütün taciz ve tecavüzlerinin yükü onun omuzlarına yükleniverir. "Özür dilerim" der, "erkek olduğum için özür dilerim."

Olur da severse birini ve o sevdiği kişiyi gerçekten sevdiğine, gerçekten güvenilir biri olduğuna ikna edebilmek için kırk takla atarsa, sonra onun ailesini de ikna etmek için on binlerce, yüz binlerce liralık borcun altına girer erkek. Ne de olsa seviyorsa katlanmalıdır.

Evlenmek gibi boşanmak da bir hak. Eğer bir anlaşmazlık doğarsa, erkek sadece 1 gün bile evli kalmışsa, ömür boyu nafaka ödemek zorunda kalır. Karısına şiddet uygulamamış, karısını çalışmaktan alıkoymamış olabilir. Kendisi işsiz kalmış, hasta veya engelli olabilir. Yine de öder.

Mesela bunlardan bahsetmek, erkek haklarından konuşmak, erkeklerin sorunlarını anlatmak bile hafife alınabilir, dalga geçilebilir. Bu bile başlı başına bir sorun. O yüzden buraya kadar okuduysanız belirteyim. Konu mizaha kapalı, ciddi bir konu.

Yazdıklarımın muhtemelen eksiği var ama fazlası yok. Peki o hâlde çözüm ne? Çözüm "toplumsal cinsiyet eşitliği"nde. Yani kadının da erkeğin de haklarının korunacağı, ikisinin de öncelikle insan olarak, birey olarak görüleceği bir anlayışın hâkim olmasını sağlamak tek çözümümüz.

Erkek ve kadının cinsiyetlerinden kaynaklanan bazı fiziksel ve duygusal farkları elbette vardır ancak bunların bir insan olarak değerli olmaya engel olmadığı, aşırı yüksek sorumluluklar yüklenmesini gerektirmediği anlaşılmalıdır. O zaman birbirimizi daha iyi anlayacağız.

Kısacası kadın haklarını savunmak, erkek düşmanlığı ya da erkeği ezmenin bir yolu olmamalıdır. Cinsiyet eşitliğinden bahsederken, cinsiyetçi dilden bahsederken erkekler aleyhine olan yaklaşımları da gözden kaçırmamak gerekiyor. O zaman samimi ve çözüm odaklı olabiliriz.

Son olarak, erkekleri de çoğunlukla annelerin yani kadınların yetiştirdiğini asla unutmamalıyız. Yani yaşadığımız sorunlar ne doğrudan erkeğin, ne de doğrudan kadının suçudur. Bunlar bir şekilde meydana çıkmış ve kökleşmiş yanlış zihniyetlerin ortaya çıkardığı sorunlardır.

Erkek ve kadının birlikte, eşit biçimde, birbirlerine saygı duyarak, birbirlerini düşman gibi görmeden, birbirlerine baskı kurmadan, haklarına ve alanlarına tecavüz etmeden yaşayabildikleri bir dünya dileğiyle...

19 Kasım Dünya Erkekler Günü kutlu olsun!