Nefesimsin çocuk.

Beyazlayan saçım, sarkan etim, aldığım kilosun.
İçtiğim bardak bardak su, durmadan yediğim yemeksin.

Olsun...
Zamanı gelince gider ya da gelir kendine hepsi.

İlk 6 ay anne sütü çok önemliymiş ya, yeter ki sen önemli olduğunu bil. 

Ne çok severim koynumda uyumanı. Sen tene değmeyi seversin. Bense nefesini duymayı ve koklamayı. Bir de bir türlü ısınmak bilmeyen ellerinin ısınabilmesini. Çünkü, yatağında iken sık sık ellerini çıkarırsın. Yaşıyordur değil mi diye yüreğimi ağzıma getirir, parmaklarımı burnuna, elimi kalbine götürürsün. Ufacık bir sesine hemen kalkıyor olsam da ya ben duymadıysam, ya bir şey olduysa korkusu yanına varana kadar en kısa mesafeyi en uzun eder.

En temiz gözyaşımsın çocuk.

Bazen çaresizlikten, bazen korkudan, bazen endişe, bazı mutluluk, bazense durup dururken.
Yeter ki senin gözlerin akmasın.
Keşke gözün akıyor olmasından sebep çapaklanmasa ve keşke hiç ağlamasan.

Biliyorum bu dediğim mümkün değil. Doğdun ya mezara dek ağlamak var hayatta.
O günler de gelecek ama keşke ağlamadan anlatabilsen derdini. Ya da en aza indirebilsem ağlamanı. Çünkü, sen ağladıkça ben içime içime kanıyorum.
Maalesef biraz daha zamanımız var. Hâlâ birbirimizi tanımaya devam ediyoruz. Ben ne zaman bundan ağlıyordur desem sen şundan da ağlayabiliyorsun.

Bir evlâdı en iyi annesi tanırmış derlerdi. Neden olduğunu yaşayarak öğreniyorum. Her gün edindiğin huyları çözmek bizim işimizmiş.
Geçenlerde söylemiştim. Eskiden çikolata mutlu ediyorken, şimdilerde beni en mutlu eden şey seningaz çıkarabilmen.

Bazen sitem ediyorum ortalıkta. Bunların hiçbiri sana değil. Nasıl olsun ki? Sen minicik, sen anaya muhtaç, sen biçare... Hepsi kendime. Bazı şeylere geç kalmışlıktan mütevellit taşırken zorlandığım yorgunluğa. Yine senin için neskafeyi bırakmamdan sebep göz kapaklarımın perdeyi kapatmak için direnmesine. Birdenbire hızla değişen hayatıma alışmaya. 17 yaşımdan beri çalışmamdan sebep geçici de olsa işlerliğimi yitirmeme.

Bilmez miyim veren Allah almasını da bilir. Şikayet etmek olur mu? Tanrım esirgesin seni annene, babana bağışlasın. Sen benim tüm zorluğuna rağmen başıma gelen en güzel şeylerden birisin.

Kendi gözümden sakındığım meleğim seni kimlere emanet edeceğim? Şimdilerde en büyük derdim,çaresizmişim gibi çırpınışımsın.

Senin sevgini herkesle paylaşabilirim. Çünkü, sen yaradanın emaneti, herkesin sevgilisi, ilk göz ağrısı, şimdilerde sarıya dönsen de kırmızı saçlı, güleç yüzlü çocuğusun. Zaten ben donuk, kimseye gitmeyen çocuk sevmezdim. Armut dibine düşmüş. Şimdi de ileride de insanları sev, hep kalabalık ol. Tecrübemle sabit. Etrafında güzel insanlar olması senin en büyük hazinen olacaktır.

Ben ve sana gelince... Sevgiyi de paylaşacağız, acıyı da. Ağlamayı da derdi de. Ama sevgili oğlum öyle bir sınır var ki... Sevginin de acının da herkesten çoğu bu sınırdan sonra yaşanacak. Seninle gecenin yarısı, karanlık bir oda, acıdan kaynaklı telaş, telaştan kaynaklı sevgi, uykusuzluk halleri hepsi sınırın ötesi. Bana seninle her yer, her zaman dilimi sınırsız. Her anneye, analığı tatmış her kadına, bundan sonra da sırasıyla tadacaklara olacağı gibi.