"Coğrafya kaderdir" İbni Haldun'a ait olduğu iddia edilen bu söz günümüzde yaşadığımız sancıların kökenlerini anlamaya yardımcı olabilir. 

Anadolu'ya gidin. Her köşe başında coğrafya, kadın ve erkeği el ele vererek çalışmaya iter. Hayvancılık ve tarım yapılabilen doğada işbölümü şarttır. Kadın inekleri sağarken erkek odun keser. Bir başka yerde kadın tarlada erkeğiyle omuz omuza üretimin merkezindedir. Üreten insan dışlanamaz, yok sayılamaz. Bu yüzden Anadolu'da kadının emeği, nefesi ve tavrı hayatı şekillendirir.

Arap çöllerine gittiğinizde kadının sosyal statüsünü şekillendirecek bir üretim ilişkisi içinde olmadığını görürsünüz. Çöl, dayattığı koşullarla kadını üretimden dışlar ve çadırında erkeğin getirdikleriyle doyan bir nesneye indirger. Kuranda Nisa suresi 34. Ayet bu açıdan anlamlıdır;

"Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. " (Nisa suresi 34. Ayet. Diyanet Vakfı Meali)

Erkeğin malından yiyen kadın, itaat etmesi beklenen ve etmediği halde dövülerek sindirilmesi emredilen kadın, çöl koşullarının çaresiz nesnesi olan kadındır. Üretmeyen, dolayısıyla ailenin ve toplumun geleceğinde stratejik önemi olmayan kadının sosyal statüsü de, üretim ilişkileri içindeki konumunu yansıtır haldedir.

Anadolu ve öncesinde Türklerin yaşadığı bozkır, kadını üretimden dışlamadığı gibi sosyo-ekonomik hayatın temel bileşenlerinden birisi yapar. Üretimin kilit unsuru olan kadının yeri, törelere olumlu şekilde yansır ve kadın, sosyal hayatta ikinci sınıf olmaktan çıkar.

Kadının sosyal statüsü, kişiliğini ve yetiştirdiği nesillerin karakterini doğrudan şekillendirir. Arap dünyasının yaşadığı felaketlerin tümü, aslında kadınların trajedisinden kaynaklanmaktadır. Üretimde rolü olmayan kadın saygıdeğer ve özgüven dolu bir statü oluşturamamakta, bu da onun yetiştirdiği nesillerde doğrudan olumsuz bir karşılık bulmaktadır. Böyle bir sosyal çevrede erkeklerin bir kral ya da diktatör karşısındaki konumu, kendilerini yetiştiren kadınların erkek karşısındaki konumunu yansıtır. Bu koşullardan baskıcı rejimleri dönüştürecek siyasal çıktılar beklemek beyhudedir.

Bugün ülkemizde yaşadığımız en temel çelişkinin kaynağında Türkistan'ın uçsuz bozkırlarının ve Anadolu töresinin kadını konumlandırdığı nokta ile çöl mitolojisinin kadına biçtiği rolün uyumsuzluğu yatmaktadır. Anadolu'nun ve bozkırın sosyal kodlarıyla şekillenen bilincimiz semitik çöl töresini kusmaktadır. Bin yıldır millet olarak sancıyla titremelerimizin sebebi bünyemize yabancı bu sosyal kodlardır. İtiraf edilemeyen en büyük gerçeğimiz budur.

Cumhuriyet devrimimizin kadını coğrafyamızın dayattığı gerçekliğe uygun şekilde konumlandırması, bu coğrafi ve sosyolojik evrenin gereğiydi. Bugün en gerici kadınlarımız bile mahkemede şahitliğinin erkekle eşit sayılmamasını ya da babadan erkek kardeşinin yarısı kadar miras hakkı olduğunu kabul etmekte zorlanıyorsa, sebebi coğrafyanın ve bu coğrafyaya uygun cumhuriyet devrimlerinin getirdiği bilinçtir.

İslamcılık işte bu yüzden coğrafyamıza, töremize, milli karakterimize ters bir edilgen Arap ideolojisidir. Cumhuriyetin ve Ebedi başbuğumuz Mustafa Kemal Atatürk'ün eğitimli, güçlü ve bağımsız kadın figürü çöl koşullarında şekillenen ithal ideolojilerin ölüm fermanıdır. Bu yüzden özgür kadın İslamcıların en büyük düşmanlarıdır.

29 yıl önce 6 Ekim 1990'da Ankara'da tarihçi ve siyaset bilimci aydınımız Bahriye Üçok' un katledilmesi tüm bu gerçeklikler ışığında değerlendirilmelidir. İslamcıların çaresizliğini yansıtan bu cinayet coğrafyanın gerçekliğinden ve bu gerçekliğin kadınlarımıza kazandırdığı statüden hiçbir şey götüremeyecektir. Cumhuriyet şehidimizi bu vesile ile anıyor anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Bülent Yılmaz