Siyasi aktörlerin, dünya siyasetine yaşadıkları ülkelerde nasıl yön verdiğini, siyasetin içine "birazcık" burnumuzu soktuğumuzda anladık. Hayli geç oldu belki ama tevellüt biraz geçince geçmişe ve geleceğe dair anlatılacak birikimler artarken, yaşananlara başka pencereden bakıp, haklı bir milletin var olma savaşını belki şimdi zamanı geldiğinden tüm dünyaya haykırma zamanı geldi.

Dünyanın bir çok ülkesine, yüzyıl süren bir savaşın neticesinde çıktıkları sürgün yolunda binlerce Çerkes hayatlarını kaybetmiş, binlercesi de ulaşabildikleri kara topraklarında yaşam mücadelesi vermeye başlamış..
Bizler Türkiye Çerkesleriyiz..
Kısaca onlara "İstanbul Yolcuları" da diyorlar..

Biraz geç oldu dedik en başta.
20 yaşlarda yeni yeni sorgulamaya başlayıp, sığındığımız ülke siyasetine dair olup biten argümanları önümüze koyup, siyaseten "ne yapabiliriz" dediğimizde elimizde koca bir "HİÇ" vardı..
80'li yılların siyasetinde eline "orak, çekici" alarak sokaklara düşmüş Çerkesleri sorgulayıp, biraz olgunlaşmaya başladığınızda aynanın karşısına geçip "ben kimim" sorusunu sormaya başlarsınız..
Geçmişi unutmak değil, geleceğe yön vermek adına yola çıkanların önünde artık bir taş değil, siyaset denen koca bir yalan olduğunu öğrenirsiniz. Kim bilir belki de hiç bir şeyi öğrenmemek gerçekten en büyük özgürlüktür.
….
Türkiye Çerkesleri dendiğin de bir büyüğümden dinlediğim anıyı ilave etmek istiyorum buraya, zira çok hüzünlenmiştim.
Sürgünden yıllar sonra Kafkasya'dan Türkiye'ye Çerkes bir heyet gelir. Artık gidiş gelişler başlamış ancak Rusya Devleti Türkiye'ye izin verdiği yolcuların geri dönmeme ihtimaline karşı eş, çocukları ülkede bırakmak şartı ile izin vermekte.
Ankara'da bir Çerkes köyünde misafir edilirler. Çerkes Misafirperverliğini herkes bilir ki bu misafirlik daha başka. Yıllar sonra kanın kana vuslatı var..

Misafirlere her türlü ikram yapılır. En güzel şekilde ağırlanırlar. Ancak ev sahibinin dikkatini çeken bir olay olur. Konuşmalar çok kısık sesle gerçekleştiğinden merak eder ve sorar "neden sessiz sessiz konuşuyoruz" 

-Misafir "Devlet bizi şu anda dinliyor olabilir"
-"Hangi Devlet"
-"Türk Devleti"
-"Türk Devleti bizi neden dinlesin" 

Rusya'dan yola çıkarken Türkiye'ye gelecek yolcular sığındığımız ülke hakkında edindiği bilgiler;
"Onlar aç,
Dilencilik yapıyorlar,
Devlet onlara zulm ediyor.."
Kısa bir sohbetten sonra ev sahibi gelen misafirlerin hepsini evin avlusuna çıkarır.
"Bakın" der, "şu gördüğünüz arazi BENİM, ahırın içindeki hayvanlar BENİM, bu gördüğünüz köy var ya BİZİM" 

….. 

Dünya siyasetine alet olmak böyle bir şey mi bilmiyorum ancak, sığındığı ülkede eline orak çekici alıp sallamanın mantıksızlığına tam da burada vakıf oluyor insan.. 

Yüzyıl süren savaşın ardından bir buçuk asır sonra "bu bir soykırımdır" çığlıkları atmak istediğinizde ise işte o koskoca siyaset denen yalan önünüze çıkıveriyor.
O zaman sadece siyaseti değil, siyasete yön veren siyasi aktörleri de sorgulamaya başlıyorsunuz..
Bu bir soykırım..
Hali hazırda biz tüm dünyada "21 Mayıs 1864 büyük Çerkes Sürgünü ve soykırımı " desek de biliyoruz ki 21 Mayıs, sürüldüğümüz soykırıma uğradığımız ülkede "tatil günü" ilan edilmek de, o da yetmemiş gibi Çerkes kanıyla "Kızıla boyanmış" Kbaada 'nın adı "Kızıl Çayırlık" olarak değiştirilmiş o da yetmemiş "Soçi Olimpiyatları" ile kemiklerimiz sızlatılmış..
Siyasi aktörler her dönem var olmuş, var olmaya devam edecek elbette ancak, birileri de dönüp, "heeeey sigoş, siz ne yaptınız, ne yapmaya çalışıyorsunuz" da diyecektir.. 

2016 yılının 21 Mayısı bana göre böyle bir sesleniş..
Geçmişe dönüp "siz ne yaptınız" diyen, geçmişten geleceğe o dünya siyasetine rağmen haklı sesini duyurmaya, sorgulamaya çalışan bir grup torun.. Onlar Ankara'nın Gölbaşı ilçesinin Hacı Muratlı Köyü'ne "SOYKIRIM ANITINI" Türkiye'de ilk diken bir avuç Çerkes.. 

Şu saatten sonra sadece "anıtı diktik, görev bitmiştir" denmeyeceğini tüm dünyaya bunun bir Milleti yok edip unutturma mücadelesi olduğunu haykıracaklar..
Bu haykırış da emeği geçen; Gölbaşı Belediye başkanımız sayın Fatih Duruaya, yardımcıları Orhan Kocaağa ve Mustafa Özcana Gölbaşılı Çerkesler ve Türkiye Çerkesleri olarak teşekkür ediyoruz.. 

Gölbaşı KAF-DER Yönetim kurulu sevgili kardeşim Tolga Gençer ve ekibine sadece kuru bir teşekkür değil, "biz bunu neden düşünmedik" diyerek, Çerkeslerin sadece misafirperliği, adetleri/töreleri ve muhteşem danslarıyla değil, dünya siyasetine "yön verebilecek somut adımların atılmasına" vesile oldukları o adımı attıkları için onlarla gurur duyduğumuzu bilmelerini isterim.. 

"Nuh'u baş tacı yapmış Kaf dağıyım ben,
Kökü Elbruz'da dalı Anadolu'da bir Çınarım ben,
Gönlü belindeki gümüş kama kadar aydınlık,
Bahtı başındaki kalpak kadar karanlık,
Nice tufanlardan çıkmış Kafkasyalıyım ben" 

Teşekkürler Gölbaşılı Gençler, 

Teşekkürler soykırıma uğramış bir Millete bağrını açmış, onlara güven duymuş ve Devletinin her köşesinde görevler vermiş Yüce Türk Devleti.. … 

Hülya Özmen
23 Mayıs 2016