Ne zaman Ünlü Ozan Aşık Veysel'e ait bir söz, bir saz tınısı, bir türkü duysam, Ankara görme engelliler okullarında ki yıllarıma gider, 21 Mart Veysel'i Anma Etkinliklerini ve geçirdiğim soruşturmayı anımsarım.

1985 yılında kendi isteğimle atandığım Ankara Beşevler Görme Engelliler Okulunda çalışırken, öğretim yılı başında yapılan görev dağılımında 21 Mart Aşık Veysel i anma görevi bana verilmişti.
Tüm Belirli Günler ve Haftalar etkinlikleri özenle hazırlanırdı. Kültür sanat etkinliklerine çok önem verilen okulumuzda amatör öğrenci etkinlikleri uzman edasıyla hazırlanırdı ama Veysel i anma çalışmalarının ayrı bir anlamı, önemi ve heyecanı olur daha bir özenle hazırlatılırdı.

Tören halka ve basına açık yapılır. İzlemeye mutlaka okul dışından misafirlerde çağrılırdı.
Bakanlık tan, il, ilçe eğitim müdürlüklerinden, Özel Eğitim ve çevre okul idarecilerinden davetlilerimiz olurdu.

İlkokul beşinci sınıfta babamın aldığı ve severek okuduğum çocuklar için yazılmış Aşık Veysel kitabı sayesinde tanıdığım, sevdiğim, yetişkin oluncada severek dinlediğim ,bu toprakların yetiştirdiği geleneksel halk ozanlarımızın sonuncusu olan ustayı en güzel ve özel biçimiyle anmak ve anlatmak için öğrencilerin en aktif katılımının sağlanacağı, öğretmenin geri planda kalacağı, basına açık değişik bir etkinlik olsun istemiştim.

Değişik kaynaklardan onun yaşamını ve eserlerini araştırmakla işe başladım. Doğumdan ölüme yaşamını anlatmak kolaydı ama birbirinden anlamlı, değerli eserlerinden hangilerinialmalıydık. Sonuçta bir saatlik bir anma programı.
Onu bir saate sığdırmak mümkün müydü?

Çok düşündükten sonra bu program için, alışıla gelmişim dışında, klasik tören sunumu yerine kesintiye uğramayan senaryo metni yazmaya karar verdim.

Onun doğumundan ölümüne yaşamını anlatırken, anlatıma uygun seçtiğimiz eserleri aralara serpiştirip kimini kendi sesinden, kimini şiir olarak kimini halk müziği öğretmenimizden yardım alarak türkülerini solo ve koro olarak okutacağımız bir senaryo metni ortaya çıktı.
Programın tamamı kesintiye uğramadan öğrenciler tarafından sunulacak şekilde görev dağılımı yapıldı.

Çalışmaları izleyen müdürümüz "bu işin öğrencilere bırakılmasının iyi bir fikir olmadığını, aksaklık olursa izleyicilere karşı mahcup olacağımızı söylemişti. "Bir sorun olmayacağını öğrencilerin sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getireceklerine inandığımı, ayrıca bu amatör bir eğitim etkinliğidir, Profesyonel bakılmamalı. Endişe etmemesini" söyledim.

Çünkü ben her öğretmen gibi öğrencilerime güveniyor, onların sorumluluk duygularına, yeteneklerine öyle inanıyordumki, bir keresinde arkadaşıma "bunlar isterse ayı gökten yere indirirler" gibi hamasi sözler söylemiştim.

Tören yaklaşırken gerekli izinler alındı. Davetler yapıldı. Gelenler arasında Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından rahmetlik Mustafa Ekmekçi de vardı.

Tören ertesi, sağolsun sayın Mustafa Ekmekçi köşesini tamamen bizim etkinliğimize ayırmış "Veysel " başlığı ile törenimiziyazmış. Etkinlikten övgüyle söz etmişti.

Kısa bir süre sonra Milli Eğitimde Muhakkik diye adlandırılan bir görevli geldi. Hakkımda soruşturma açılmış. Muhakkik te soruşturmayı yürütmek üzere gelmişti. Önce öğretmenler dinlendi sonra ben çağrıldım. Soruşturma konusu "Basına ve Mustafa Ekmekçi ye bilgi vermemdi. Törenin basına açık olduğunu ve Ankara'da ki gazete bürolarına çağrıda bulunduğumuzu açıklayarak, kendilerine valilik onaylı basın izin yazısını gösterdim . Muhakkik, "Hocam, bu tür durumlar çalışma şevkinizi kırmasın. Dünyanın neresinde görülmüş, eğitim amaçlı bir sosyal etkinliğin suç sayıldığı, size başarılar diliyorum."Diyerek ayrılmıştı.

Ardından herhangi bir şey gelmediğinden soruşturmanın kapanmış olduğunu anlamıştık.

Sonradan öğreniyorum ki imzasız dilekçe ile yapılan şikayet üzerine muhakkik görevlendirilmiş.

Şimdi düşünüyorum da o izin yazısı olmasaydı ne olacaktı? Ya da Mustafa Ekmekçi yerine başka gazetelerin köşe yazarları da gelip köşesinde yazsaydı soruşturma açılır mıydı?

En acısı da bu şikayeti yapanlarında meslektaş olmasıydı.

Daha da kötüsü anayasal hak olan dilekçe hakkının kullanılma şartları ve hangi koşullarda imzasız dilekçelerin işleme konacağı açıkken bu dilekçenin işleme konmasıydı.

Yani anlayacağınız Veysel in deyimiyle " Ne bir vefa gordum, ne fayda buldum"