Kişinin ayakları mı kokuyor?
Zamanında iyice tuzlanmamış mıdır diyor bilim(!)? Bilim bile iyice tuzlanmamaktan(!) bahsediyorsa sen uygun lisanı bul ve öyle konuş!

Güzelce anlatırsın, kırmadan incitmeden üstesinden gelebilirsin; ama sen ikide bir "ayakların leş gibi kokuyor" dersen olmaz o iş!

İkide bir sizin gibi düşünmeyenlere hain, satılmış, zillet derseniz bu insanları kendinizden nefret ettirebilirsiniz. Birini, bir şeyi, bir görüşü desteklemiyor, istemiyor, sevmiyor, beğenmiyorsanız o alandan uzak durun, ilgilenmeyin, kayıtsız kalın diyeceğim, kayıtsız kalamayacaksınız. Hiç değilse insanların hassas duygularına dokunup sonra "neden bağırdı, sitem etti" deyip gocunmayalım...

Türkiye'nin çözemediği baş sorunlardan birisidir bu!
Başkalarını kendinize benzetmeye kalkışmayın, başkalarını başkalıklarıyla oldukları gibi kabul edin. Sizinle aynı takımı tutmak, aynı yolda yürümek, aynı bakış açısına sahip olmak zorunda değiller...

Sizi haklı şekilde yergiye tabi tutan insanlara bir kulak verin, acaba doğru mu diyor, gerçekten ülkede sorun var mı, gerçekten evliliğimizde, ilişkimizde sorun var mı deyip karşı cepheden bakmaya da çalışın. Yoksa düzelmez, bu kısır döngü sonsuza değin sürer gider...

"Birlikte barış ve huzur içinde yaşayabilmenin vazgeçilmez kuralıdır farklılıklara saygı duymak". Dediğimi duydunuz şu an. Saygı duymaz, çoğunluğu oluşturur, baskı kurarsan bir gün gelir inceldiği yerden kopar bağlar. Milletin birlikte yaşama, birbirine saygı duyma bağlarıyla oynadınız, inceltip koparttınız neredeyse bizi biz yapan bağlarımızdan. Oysa siyaset böyle değildi, böyle olmamalıydı, toplumun mühendisliği, bayındır, mesut, özenilen kimliği adına elini taşın altına koymalıydı...

Gayri öyle bir noktaya geldik ki siyaset ve ülke olarak, belki ömrümüzün sonuna kadar en çok bu yalanı duyacağız, farklılıklara saygı duyma yalanını. Kimsenin farklılığına saygı duyulduğu yok esasında. İnsan kendi menfaatine çalışan bir çıkar makinesidir. Dün o partiliydi bugün şu partili oldu, dün toplumseverdi, bugün gemisini tek başına yürüten sinsi bir kaptana dönüşüverdi...Herkes bir şekilde kendi çıkarlarına dayayıverir hayatını. Belki çevresinde prestijden, mutluluktan uzak bir hayatı vardır. Gelini, görümcesi, dayısı, amcası, kızı, oğlu vesaire ile düşman gibidir; ama sosyal medyada herkese dosttur, sosyal medyada arkadaş canlısıdır; oysa özelde yalnızca en çok nemalandıkları vardır ve onlardan damıtacaklarının kendisine ulaşımı söz konusudur. Yalandır yani ortak mutluluk, doğru insan, doğru yaşama dair öyküler, söylemler...İnandırırlar sizi, kandırırlar...

2 haftadır mafyalarla cebelleşen bir sistemin hangi çürük yapılanmalarla sınandığına dair iddiaların sıralanmasını görebiliyoruz. Büyük iddialar devam ediyor, örneğin öldürülen genç bir kızın iddiası düşmüştü derin devlet- mafya çatışmasının dilinden. Şayet doğruysa bir de kadın cinayetlerini düşünün, hani şu her cinayet haberinin ardından sosyal medyada haklı bir yaygara koparttığımız günleri anımsayın. Sıradan kişinin kadın cinayeti işlediğinde katil damgası yiyişini getirin gözünüzün önüne. Doğru di mi? Yani doğal olarak vahşetin, öldürme fiilinin sahibi katildir, bunu inkâr edemeyiz, peki iddialarda genç bir kızın şu şu kişi tarafından öldürüldüğü dillendirildiğinde şu şu kişiye katil diyebildik mi? Fetöcülükle içeri tıkılanların bazıları parasal güce sahip olduklarından dışarı salındı iddialarına ne demeli? Hırsızlık yaptı diye içeri giren güçsüz bir vatandaşın mahpusluk durumu ile güçlünün mahpusluk durumu neyi özetliyor acaba? Yani iddialara, yıllardır kahvehanelerde filan konuşulanlara göre, ne diyebiliriz? Bilmem ki abi!

Kime, neye, nasıl güveneceksin? Böyle anlarda temiz toplum, adil insan, yasa, kural, kanunu sorgulamak gerekmez mi? Son iki haftadır yaşadıklarımız beni hiç şaşırtmadı diyemem, şaşırttı ama, şok etmedi çünkü ben ve benim gibi düşünenler, ülkelerin siyaseti, devletlerin yapısından haberdar olabilenler, bazen nelerin yaşanabileceğine şaşırmaz, sadece üstü örtülen bazı şeylerin meydana çıkmasına seyirci kalırlar. Sadece bugünlerde değil, yıllar önce de yaşanıyordu böylesi şeyler. Susurluk Olayı da bunlardan birisi değil miydi? Bir olayın suçlularını bulamadığımızda işin içinde derin devletin, mafyanın olabileceğini unutmayın diyen onlarca kitap, kaynakla yüzleşmedik mi? Fahriye Üçok'un, Uğur Mumcu'nun, Turan Dursun'un ve yakın tarihte ölen Muhsin Yazıcıoğlu'nun katillerini ve birçok suikastteki failleri bulabildik mi? Hayır! Bulmamız mümkün mü? Hayır! Çünkü bedensel olarak kişi değildir ki cinayeti işleyenler, görünürde belki kişidir, ama gerçekte öyle değil diyen onlarca makale okumadık mı?

Temiz toplum, insan, devlet üçgenine bu açıdan baktığınızda temelde birilerinin, sıyrılmak üzere olanların, siyasetin, ticaretin, dolayısıyla insan menfaatinin varlığı esas meselelerden birisidir yorumu yapılabilir...

Yılmaz Özdil'in dünkü yazısında güzel bir tespit vardı ve Özdil şunları söylüyordu:

"Sedat Peker'in yakaladığı damar işte budur.
Milletin en sevdiği konuların "reality"sidir.

İhanet var, intikam var, ihtiras var, entrika var, çatışma var, gerilim var, korku var, mizah bile var…

Ve herkes biliyor ki, bugüne kadar seyrettiğimiz aynı içerikteki bütün dizilerden filmlerden farklıdır, çünkü ilk defa "gerçek"tir."

Kaynak:
Sözcü Yazarları, Sözcü Gazetesi/ Yılmaz Özdil/Sedat Peker Niye Bu Kadar Çok İzleniyor/22 Mayıs 2021

...

Yani Özdil'in çıkarımına göre yıllardır diziler, filmlerde seyrettiğimiz kötü kişiler ve olayların bugün gerçekliğini yaşıyoruz. Sedat Peker'in kısa sürede bu denli çok izlenmesinde insanlar gerçeklerin kurguyla değil, yaşanmış olarak sunumunu izliyor.

Mevcut olayların seyri değişebilir, bugünün dargınları yarın barışabilir. Zaman neyi gösterir, bilemeyiz, olabilir. Yıllar sonra manzara farklılaşabilir; zira dünün insanı dündeki insan değildir, bugünün insanı da yarının insanı olmayacaktır. Nitekim Sedat Peker'in anlattıkları benim gözümde kendisini hiçbir zaman masumlaştırmayacaktır, öyle ki kendisi de bir insan olarak kirlenmiş olduğunu söylüyor bazı videolarında. Yarın bir gün ülkeye dönüşü gerçekleşebilir, neden olmasın, olabilir ve bugün Sedat Peker için "siyasi iktidara çelme taktı" gibi yorumlar yapılsa da bizzat siyasi iktidarın destekleyicileri tarafından "reis reis" diyerek baştacı edildiğini de biliyoruz. Bilmem, dikkat ettiniz mi? Sedat Peker ilk videosunu yayınladıktan sonra bazı kullanıcılar, siyasi iktidar destekleyicileri, " Sedat Peker reistir, başkadır" gibi yorumlar yapmıştı. Fakat ikinci videodan sonra Sedat Peker'in açıklamaları siyasi iktidara dokunmaya başlayınca siyasi iktidar destekleyicileri bir ânda geri çekildi ve sonraki videolarda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Bey'in adının geçmesiyle büsbütün sustular. Burada şunun altını çizmek istiyorum: bilmediğiniz, tanımadığınız insanlar için peşin hükümlü olmayın. Peşin hükümlülük sadece olumsuz yargılarda kullanılmaz, olumlu yargılarda da kullanılır.

Mesela uzaktan uzağa çok iyi adamdır dediğiniz, uzaktan yakından yanında bulunmadığınız bir kimse yarın yanıltabilir sizi. Sedat Peker olayında da böyle yanıldı siyasi iktidar destekleyicileri. Ben Sedat Peker iyi veya kötü adamdır demiyorum; sadece dün nasıl masumlaştıramadıysam kendilerini bugün de videolarındaki açıklamalarına bakıp masumlaştıramıyorum...

Sözün özü insan yanıltır sizi, hele hele insana dair peşin hükümlü olmanız. Peki, ne yapacağız?

1) Var olduğumuz gerçekler nispetinde insanlara inanacağız. Her şeye hazırlıklı olacağız, insanın en kalitelisi bile aldatabilir bizi diyeceğiz.
2) Ülke, devlet, millet faktörlerine kendimize duyabileceğimiz inanç ve güvenden daha fazla güvenmeyeceğiz; çünkü ne ülkeler ne devletler ne milletler masumdur. Türk milleti dahi masum değildir diyebilirim.
3) Asgari olarak insanlara zarar vermeyecek, çıkarlarımızı koruyabilecek kadar iyi olacağız; fazlasının bizleri şaşırtmak, zarara uğratmak gibi kaçınılmaz yan etkiler barındırabileceğini alternatiflerimiz arasında bulunduracağız.

...

Buradan ülkemizin içinde bulunduğu düzene ülkesi ve milletini samimi duygularla seven, bugüne değin hiçbir kirli işi olmamış, insana, kadına, erkeğe, dostuna, sevdiğine, hayvana, ormana, bitkiye vs. değer veren bir vatandaş olarak şunları önermek istiyorum:

Lütfen başta genç bedenlerin, ruhların siyasete, devletimize olan güvenini sarsabilecek olaylarda, olayları yeterli seviyede temiz topluma dönüştürebilecek çalışmalar içinde olalım. İktidarlar bu minvalde muhalefetle zaman zaman aynı çatı altında çalışmalar yürütsün. Yeni neslin beyinlerine kotarılmak zorunda bırakılan bilgiler; yeni neslin beyinlerini siyasete, devletlerine, ülkelerine duyacakları inancı, itibarı zedeleyecek siyasi ataklar sergilemesin.

Esenlikler diliyorum.


Engin Yeşilyurt
24 Mayıs 2021