ÇILDIRIYORUM, ÇILDIRIYORSUN, ÇILDIRIYOR 

Önce bilim adamları ihanet etti. Cahiller, edindikleri halk desteğiyle ne yalanlar söylediyse seslerini çıkarmadı bilim adamları. "Konuşursam, yazarsam, çocuklarıma nasıl ekmek götürebilirim" diyen bir insan iyi bir eş, iyi bir anne veya baba olabilir; ailesi tarafından "iyi bir reis" kabul edilebilir ama asla bilimin namusunu taşıyamaz. Ne kadar iyi bir eş ve iyi bir ebeveyn olursa olsun, gerçeği söylemeyen bilim adamı namussuzdur! Çünkü işi, her şeyden ve herkesten önce hakikatin namusuna sahip çıkmaktır!.. "Siz kabul etmeseniz de dünya dönüyor" diyemeyen bir bilim adamı, eşini ve çocuklarını isterse jet bilmem nelerle gezdirsin, isterse her gün ejderha sütü içirsin, namussuzdur!..

Gazeteciler! Yapılan, edilen, söylenen şeylere ayna olması gereken gazeteciler ihanet etti bu ülkeye. İlkelerine, en ucuzundan 5n1k'ya bile ihanet ettiler. Sosyal veya siyasi veya iktisadi statüleri yukarı çekilsin diye işlerinin ne olduğunu unuttular. Unuttular demek iyi niyet içeriyor aslında, alenen sattılar şahsiyetlerini! "Emredersiniz efendim" noktasına gelmiş her gazeteci şahsiyetini satmış, gazeteciliğin gündemini kiraya vermiştir!..

Dini bütün mü'minler! Sadece üzerinde yaşadıkları ülkeyi, yani vatanlarını değil, dinlerini de sattılar! Ucuz bir edebiyatları var; yeryüzünün her noktası Allah'ındır ve oralarda secdeye gidilebilir. Derin bir felsefe gibi dursa da "vatan" kavramının içini boşaltan bir ihanet felsefesidir. "İngiliz de kalsa farketmezdi, yine de namazımızı kılardık" diyebilecek kadar, dinlerini adını ne koymuşlarsa koymuş olsunlar, bir puta tapınmaktan ibaret sanan şahsiyetsizler oldular. "Hırsız ama bizden" diyen birer namussuza dönüştüler.

Ah şu siyasetçiler! Kim daha dindar yarışına katılıp hukukun, yani hakkaniyetin üstünlüğünü tribüne gönderen siyasetçiler. En kötüsü, iktidar hukuk dışı iş yaptığında, "Allah belanı versin" diyerek hukukun belasını veren siyasetçiler. İnandığı her ne ise, ona tapınmayı hakkaniyet zanneden putperestler…

İhanet, tek bir kişiye veya gruba mal edilemeyecek kadar önemli bir kavramdır. Birilerinin ihaneti süregidiyorsa, ihanete en büyük katkı seyircilerden geliyor demektir. Kimse masum değil anlayacağınız…

* * *

Leon Festinger'in "Bilişsel Çelişki Kuramı"nı okumanızı öneririm. Bireyin inandığı, gerçeklik diye kabul ettiği argümanlar çökünce nasıl da "iman"ına kılıf bularak kendini temize çekme çabası içinde olduğunu anlatır: "Yanılmış olsam da, iyi bir sebebi vardır. Hatta belki de Tanrı böyle istemiştir." Düşüncesiz eylemin varacağı her durak putperestlik oluyor anlayacağınız…

* * *

Düşünen insan, yani homo sapiens, yanılmış olmayı dilediği zaman "düşündüğü şey üzerine düşünen insan" evresine girer… Günümüzün sorunu tam da budur: Kimse yanılmış olmayı dilemiyor. Herkes, o kadar en doğrusunu biliyor ki yanılmayı "küfür" sayıyor…

* * *

Mafya ile devlet arasında benzerlik çoktur. Neticede ikisi de "racon" sahibidir… Esasında "devlet"in ortaya çıkışı da mafyatik bir süreçle olmuştur. Farkı şudur ki, devlet evrim geçirmiş, kendisini terbiye etmiş, kendisine edep, haya ve irfan edinmiştir. En önemlisi "hukuk" üretmiştir. Mafyada da hukuk, yani racon vardır ama "reis"in hilafına racon uygulanamaz! Her mafya grubuna da durumuna göre racon uygulanır… Oysa devlet dediğin hangi toplumsal statüden, hangi siyasi statüden, hangi iktisadi statüden, hangi dini statüden olmasına bakılmaksızın "adalet" uygulayandır… Böyle konuşuyorum ama evrimini tamamlamış bir mafyadan sözediyorum neticede. Evrime inanmayanların hangi statüden yana olacaklarını, olduklarını… Nokta, nokta, nokta…

* * *

Bazı "gâvurca"larda da öyledir. Örneğin İngilizce'de "evolution"un başına bir "r" koymanız yeterlidir…

Türkçesi şudur: Evrimle uslanmayanın hakkı devrimdir!..