Tuhaf bir memleket olduk.
Orası muhakkak.

Eskiden de böyleydik.. peki, tamam biraz öyleydik.
Yalnız, hala değişmeyen şeyler de var:
Din üzerinden konuşursanız parsayı topluyorsunuz.
Akıllıysanız parsa toplayıcılara koz vermeyeceksiniz.
İnananlar için böyle.

Dine soğuk bakıyorsanız zaten yandınız.
Bir de onu onları tenkıd ederek yaparsanız, cehennemi yaşatmak için ne lazımsa yaparlar.
Son günlerde Ankara ve İzmir Baroları'nın talihsiz açıklaması böyle bir linç girişimine yol açtı.
Söylediklerine ben de katılmadım.
Doğru bulmadım.

Öteden beri de bu taraflarını yumuşatmaları veya en azından törpülemeleri gerektiğini söyledim.
Hayatım boyunca da -hadi öyle söyleyeyim- bunlarla mücadele ettim.
Fakat...

Fakat, nedir bu kardeşim?
Cumhurbaşkanı'ndan tutun da konuşmayan kalmadı.
Herkes öyle bir yüklendi ki, baroların açıklaması bunların yanında masum bir fikir açıklaması yerine geçti.
Bu kadar ölçüsüz bir yığılma ve yüklenmeyle adamlar neredeyse mazlum durumuna düştüler.
Evet, baroların açıklamasına karşı fikir söylenmeliydi.
Susarak geçmemek yanlış değildi.

Ama kardeşim nedir o öyle ordu halinde yüklenmeler?
Sonra bu vakte kadar dedikleri, yapıp ettikleri yenilir yutulur olmayan Diyanet Reisi'nin karnesini yeniden düzenleyip temize çekmeler?..

Düpedüz gündemin birinci maddesi bu oldu.
Halbuki bu baro ben bildim bileli böyle açıklamalar yapar.
Biz de usulünce karşı çıkarız.
Bu kadardır.

Fikir değil diyen de çıkar, fikri öyle diyen de, o da bir inanış diyen de..
Yumuşak, orta sert ve sert şeyler söylenir.
Her zaman barolar böyleyken ve böyle açıklamalar yaparken şimdi neden, " işte tam fırsat geldi" der gibi insanlarımız emir almış hazır ordu halinde meydana sürüldüler?
Bunu düşünmek lazımdır.

İki günün manzarası beni koronadan beter etkiledi.
İtirazını makul ölçülerde söyleyen dostlarımız yine vardı.
Onları bir canlı ümidin sembolleri halinde gördüm ve sevindim.
Onlar azınlıktı.

Çoğunluk yüksek perdeden bağırdı.
Şundan dolayı çok üzüldüğümü belirtmek ihtiyacı duyuyorum:
Tahammülsüzlük ve din üzerinden yapılan verimli ticaret demek ki bütün yaşadıklarımıza rağmen insanlarımızda düzeltici bir etki yaratmamış gibiydi.

"Gibiydi" diyorum, çünkü bunda da inşallah öyle değildir" ümidi var.
Şöyle düşünelim:

Diyanet Reisimizin geldiği günden beri, siyasetin tam ortasında görünmek dahil, onlarca arızalı açıklamasını dinledik mi?
Bunların topuna birden gösterdiğimiz tepki, iki gündür barolara gösterdiğimiz tepkinin muhtemelen yüzde biri bile değildir.
Öyleyse, felaketin tam ortasındayız.
Bizi dinle aldatmak hala çok kolay.
Din deyince akan sular duruyor.

Doğrusuna yanlışına kimse bakmıyorsa, "acaba öyle mi?" demiyorsa, dini anlamaya çalışmıyorsak, sorgulama yoksa biz nereye varacağız? Sonra şu kanaate vardım:

Barolara bir tepki gösteriyorsak, Diyanet'e ve din üzerinden yanlışlıklar sergileyenlere ve dini kullananlara on tepki koymuyorsak orada derin bir problem vardır.

Bu din problemidir.
Bu ahlak problemidir.
Bu siyaset problemidir.

...bu, büyük Türk Milleti için en zorlu hayat problemidir.