1934 kararını Atatürk imzaladı mı imzalamadı mı hiç önemli değildir.
O karar uygulanmıştır.
Doğruluğu yanlışlığı 1934 şartları bilinerek yapılabilir.
Bugünden bakarak tarihİ değerlendirmek olacak iş değildir.
1934 kararına hıyanet damgası vurmak ise kim söylerse söylesin dostça bir hareket değildir.
En hafifinden büyük bir cehalet ve ideolojik bir ahmaklıktır.

Türkiye, 1991'den beri bir bölümünde namaz kılınan Ayasofya'yı bütünüyle cami olarak açacaksa açar.
Şartları düşünerek açar.
Dünyayı ayağa kaldırmayarak açar.
Akıllı bir tanıtımla açar.
Böyle, bir olan problemi beşe katlamakla açılmaz.
Zaten dünyada iyi bir imajımız yokken, dostumuz kalmamışken, kriz içinde para bulamazken, bu böyle yapılmaz.
Şimdi yapılır yapılmaz, niçin yapılıyor, onu hiç konuşmuyorum.
Nasıl yaptığımızı değerlendirerek söylüyorum.

Dünyanın bakışı bir kenara, çok önemsediğim şudur:
Türkiye'de bu karara itiraz edecek çok az insan ve topluluk çıkar.
Nitekim bir ay boyunca böyle olduğu görüldü.
Bu sefer açılış kararında tartışma başlatıldı.
Buradan kavga çıkmadı, o halde ben yapacağımı bilirim demek gibi bir durum yaratıldı.
1934 kararı üzerinden Atatürk'e çatıldı.
Onunla da yetinilmedi, Lozan'ın kabul tarihi 24 Temmuz açılış günü ilan edildi.
Şimdi de kavga etmeyin de göreyim diyen görüş böyle ön aldı.
Şaşılacak bir durumdur.
Yönetenler buna alet olmuş görünüyorlar.
Yanlıştır, bin defa yanlıştır.
Bunu yaparken bilmeden tarihe, tarihî bir karara sövülmez.
Hele Atatürk'e karşı bir fırsat buldum deyip kılıç sallamak yanlış ötesi yanlıştır.
Makul düşünen insanları da keskinleştirir.
O zaman dünyanın, başkalarının bize düşmanlık etmesine gerek kalmaz.
Şunları bileceğiz: Osmanlı da biziz, Cumhuriyet de bizimdir.
Atatürk büyük kurtarıcımızdır.
Atatürk olmasa belki İstanbul'u, Ayasofya'yı böyle konuşamayacaktık.
Çünkü kiliseydi.
Abidevî eserlerimiz, Sultanahmet, Süleymaniye, Edirne'de Selimiye, başka illerimizdeki camilerimiz ne halde olurdu düşünmek lazımdır.

Şu kriz ortamında Ayasofya birilerinin sarılacağı can simidi değildir.
Dahası da var: Bu meseleyi kriz büyütür hale getirmek beceriksizliğini gösteriyoruz.
Bu havayı yaratmak Türk'e ve Türkiye'ye iyilik değildir.
İyi niyetle yapıldığını düşünsek de sonuç değişmiyor:
İyi bir şey yaptığımızı zannederken kötüye, en kötüye yol açtığımızı bilmeliyiz.
Bu kavga dilini ve tarihe yanlış bakışı, yanlış hesaplaşmayı bırakmalarını istemek yöneticilerimizden bekleyeceğimiz bir karardır.

Açmalıyız dedik, önünü sonunu düşündük ve açmaya karar verdik.
O halde bu kararı içerde-dışarda iyi yönetmek lazımdır.
Tekrar edeyim: Kavga çıkarmak, Atatürk nefretini körüklemek, tarihe sövmek olacak iş değildir.
Mesele Ayasofya ise, tarih ise, din ise, Türklük ise içerde-dışarda vereceğimiz mesaj sevgi dilinden olacaktır.

Tersini düşünen ve yapan -kim olursa olsun- bizdense de bizden değildir.