2+2=5

Al eline telefonunu, rehberine gir, kaydır kaydır kaydır! Bugüne değin hiç aramadığın ya da altı ayda, senede bir aradığın kişiyi ara. Rehberindeki bu kişi, talih kuşu başına konan kişi olsun. Sevinsin garibim! Olur da aradığında tanımazsa teessüf et, azıcık sesini yükselt, bağır! Nasıl olur, nasıl unuttu bizi deyip içten içe kemir kendini, zararlı çıkmazsın! Karşındaki aptal değilse onu bunca zaman niçin aramadığını anlamaz, eve kapandığını bilmezse yuttur yutturabildiğin kadar. Riyakârlık yapmanın tam da zamanı!...

Eşin çalışıyor mu? Bağlı bulunduğu firma gerekli hijyen, mesafe önlemlerini alıp eşine gel, işine devam et mi diyor? Eşin bütün titizliği ile işinin başına mı geçiyor? Korkma! Senin için bir avantaj doğdu. Sen kendi ofisine kilit vurmak zorunda mı kaldın, evde misin? O halde zaruri ihtiyaçlar harici dışarı çıkma! Pencereleri, kapıyı ara ara aç, içerisi oksijenle dolsun. Derin derin nefes al, bol su iç, iyi dileklerde bulun, saçlarını tara, aynanı duvardan kaldır, peşinde gezdir, sen nereye ayna oraya! Gül, dişlerin parlasın. Eğer sararmışsa fırçala dişlerini, mikrop kapma! Tebessüm et, kahkaha at: hah hah hah haa! Ara ara lak lak lak da yap, efekt katmış olursun kahkahalarına...Evde soğan var mı? En son ne zaman almıştın? İyi düşün, karar ver. Geçen ay mı geçen yıl mı? Yok mu soğan? E olmaz tabii! En son geçen yıl bayram evveli yapmıştın ya yemek! Patates de yok, soğanın olmadığı yerde patates ne yapsın? Salça da yok! Koş, durma! Market açıktır, hemencecik temin et eksiklerini. Aman dikkat et, asansör düğmelerine basmadan dış kapının koluna tutmadan eldivenlerini takmış ol! Kolonya kolonya; kolonyanı yanına al, cebine koy! Her on metrede bir döküver eline, ovuştur ovuştur! Nasıl da güzel kokuyor, öyle değil mi? Gözlerin canlansın, bak kuşlar uçuyor, bir ağacın dalına kondular! Hızlıca uzaklaş oradan, bu kuşlar hangi ülkenin kuşlarıdır, göçmen kuşu olabilir, hastalık saçabilirler! Çıkar cebindeki kolonyayı, tekrardan dök avuçlarına, ovuştur ovuştur oh oh!

Marketin önündesin, etraf kalabalık mı? Sebze meyve reyonunda insanlar eline geçirsin diye naylon eldiven yok mu? Şikayet et, çıngar çıkart, yüksek sesle içeriye, kasiyere doğru seslen! Kendini düşündüğün kadar başkalarını da düşünmelisin. Başkalarını düşün ki mikrop sana da bulaşmasın! Yoksa ne anlamı var korunmanın? Öyle değil mi çok sayın saygıdeğer sayın şey!

Eldivenlerin elinde, ağzında olacak değil ya! Daldın içeri, 2 ekmek aldın; soğanı, patatesi zaten almışsın; sırada salça var. İlerliyorsun önünde 65 yaşın üzerinde olduğu belli olan iki kişi var. Orada dur ,yönünü değiştir, uzaklaş, yüzlerine dahi bakma! Bunlar senin annen baban da olsa dönüp bakma, öylece devam et, salçayı al, unutmadan bir de yoğurt al! İyi gelir, biliyorsun artık şehirlerimizde en doğal yoğurt(!) en korunaklı kaplarla satılıyor! Evde zencefil, zerdeçal var mıydı? Salça olmayan evde zencefil, zerdeçal ne gezer? Salak salak konuşma, yürü! Niye sordun? Yoğurdun üzerine serperdin zencefille zerdeçalı, son derece faydalıymış, öyle dedi bazı uzmanlar!

Telefonun mu çalıyor? Evet evet! Açsana açsana, kimdir arayan? Deli etme insanı açsana! Aman aman çıplak elle dokunayım deme, virüsün hayat bulabileceği sinsi mekânlardan birisidir telefonlar. Sinsi diyorum çünkü, görünenin altına saklanıyor alçak virüsler. Kocam arıyor! Efendim kocacııımmm! Buyur canikomm!

Tamam nur yüzlüm, süt bakışlım. Sağa sola, aşağı yukarı, bastığın, baktığın, dokunduğun her yere dikkatle yaklaş, hadi göreyim seni çiçeğiiiimmm!

Aklımda bir şeyler daha vardı? Ne vardı, ne alacaktım!? Tabii ki acılı şalgam suyu. Onun da iyi geldiğini söyledi bazı uzmanlarımız! Tamam, şimdi oldu!

_Kolay gelsin!
_Hoş geldiniz!
_Ödemeyi kredi kartıyla yapacağım.

Uzak dur uzak, iyice yanaştın kasiyere! Arkana bak arkana, şu teyze de nerden çıktı, nasıl da solgun bir yüzü var! Acaba hasta mıdır?

_Aa ne oldu ki?
_Post cihazı haaanfendi! Bazen bağlantı kurulamıyor da! Tekrar deneyeceğiz.

Tekrar deneyeceğiz diyor, şuna bak! Ya ne yapacaktın başka? 
Bak bak bak şu teyzeye bak!? Nasıl da sokuluyor yanına, git git git, uzak dur dur dur! Kaç yaşındadır, 65'i aşmış mıdır? Ne 65'i, 80'i devirmiştir. İyi de niye burdadır, neden uymaz kurallara? Yok mu kimi kimsesi? Çocuk gönderebilirlerdi markete! Eyvah, kapacağız mikrobu, bekle beni evim geliyorum.

_Şifrenizi girer misiniz haaanfendi.
_Giriyorum beyyyfendi. Bir de poşet verir misiniz, cebimde 25 kuruş var, siz geçersiniz sonra olur mu?
_Olur haanfendi.

Al poşetini, çekil kenara, koy ürünlerini poşete, süratle uzaklaş oradan, arkana bakayım deme, teyze orada, hatta sana bakıyor, bir şeyler söylüyor...Nereye bakıyorsun? Önüne bak önüne! Gördün mü? Yatıyor, ağacın dibinde yatıyor. Az kalsın köpeğin kuyruğuna basacak, havlama sesleri duyup afallayıp kalacaktın! Ucuz atlattın ucuz! Hasta olabilir bu köpek, derhal derhal hızını artır, kaç kaç, koş koş!

Mutfaktasın, ama önce yapman gerekenleri biliyor musun? Eldivenlerini çıkarıp atacak, ellerini güzelce suyla sabunla yıkayacaksın. Başta yirmi saniye dediler, sonra otuz beş-kırka çıkardılar süreyi. Sen en iyisi kırk saniye boyunca tutuver ellerini suya, lanet virüs süpürülüp gitsin. 

Yıkadın mı ellerini? Yıkadın. Şimdi telefonunu sil, kolonya destekli bir peçete ile sil. Gir Google'a, bak bakalım hasta sayımız kaça çıktı? Son saat gelişmelerimiz hasta sayımızın 359'a ulaştığını söylüyor. Şurada bir yazı daha var, bağışıklık uyarısında bulunuyor, bağışıklığa ne iyi gelir diyor parantez içinde. Ne duruyorsun açıp okusana!

Geç mi kaldık ne? Ceviz de sirke de iyi geliyormuş! Hadi o zaman git, bekleme burda, market şurada değil mi? Alıp gel, güçlendir bağışıklık sistemini.

Yeniden marketin önündesin, girdin içeri, ilerliyorsun. Tabii ki eldivenlerin, kolonyan yanında. Kimseye bakma, raflara bak. Bakıyorum ama yok. Daha dün doluydu raflar. Ne ceviz kaldı ne sirke! 

Bari beyaz un al, makarna, pirinç filan. Olur da yasak gelir, dışarı karneyle çıkmak zorunda kalırsın. 

Dış kapının önündesin, anahtarını arıyorsun. İçeriden bir baş beliriyor, sana doğru geliyor. Bomba kadar tehlikeli olabilir. Yaşlı bir adam bu. Yaşı altmış beşi geçenlerden biri. Çaktırma, geri dön, sağa sola git, sonra girersin içeri.

Mutfaktasın! Sıvadın kolları, yemek yapacaksın öyle mi? İnanamıyorum sana, şaşkınım! En son ne zamandı, geçen yıl değil miydi ev yemeğinin tadına bakmıştınız? Pastalar, börekler çörekler, şurup gibi çikolatalar, karbonhidratların anamızı ağlattığı şekerli yiyecekler, kansere yakalandığımız çerezler cartlar curtlarla geçirilmiş onca sene! Şimdi bağışıklık sistemi için ceviz, mikropların dezenfekte işlemi için sirke arıyorsun. Evini kolonya şişeleriyle doldurmuşsun. Kiloyla almış, kimseyi düşünmemişsin. Sahtekârların, fırsatçıların eline iyi bir koz vermişsin. Soyup soğana çeviriyorlar bir şişe kolonya ile milleti, sonra da bugün cuma namazını hangi camide nerede kılacağız diye Allah'ı dilinden düşürmüyorlar. Temiz Müslüman'ın adını kullanan, ruhunu kirletmeye kalkanların bu zorlu günlerde eline düşen vatandaşın vay haline vay. Her daim patrondan yana olan, zenginin servetine servet katan bu siyasi iktidarın eline düşen biz Türk halkının vay haline vay. İşçisini korumayan sistemin patrona yalakalık ettiği dönemlerden geçiyoruz. Bir patronun öleceği yerde bin işçi ölsün önemli değil. Bir patronun kılına zarar geleceğine güvenlik kulübelerinde gece bekçiliği yapan atanamamış öğretmenlerin tümü ölsün, kimin umurunda?

Her işe saygı duymak insanlık vasıflarımızın gereği olmalı, fakat herkes kendi işini yapmalı. Alllah'ı dilinden düşürmediği halde her türlü Allahsız kitapsızlığı yapanların kanlı, vahşi çarkında paramparça olup giden yurttaşlarız bizler. Kime, neye güveneceğiz söyler misin bana? Hani nerde yasaları, ne oldu bunların yaratılmışların en şereflisi insandır dedikleri ilahi felsefeye? Yaratılmışların en şereflisi dedikleri kişiler patronlarken her asgari ücret zammında işverenleri, yani maddi düzenin şahlarını düşünüp işçisini ölüme terk edenlerin işkencesiyle santim santim yok olup gidiyoruz. Bunların vicdanları nerde, nerde halis Müslüman duaları, kime yem ediyorlar insanını, neyle harcıyorlar?

Dünden beri virüsle ilgili madde sıralıyor! Nerde evi ocağı başına yıkılan fakirler için önlemler? Nerde işsizlik, kimsesizlik fonları; hani zor günlerimizde vatandaşı sevindirecek paralar? Bunların vicdanları nerde?

Evde ip atlayacağız, hamurdan oyuncaklar yapacağız, hiç okumadığımız kitapları okuyacağız, uzaktan eğitime tabi tutulacağız, öğretmenlerimizden dersler alacağız(çocuklar için). Evet, bunlar olması gerekenler! Hayati seviyede uymamız gerekenler. Bütün yurttaşın adeta birer birer kurallara uyması gerektiği acil bir zaman dilimindeyiz. Gel gör ki sen devlet olarak nasihat ediyorsun vatandaşına. 14 kurala uyun lütfen, yaşlılar dışarı çıkmayın lütfen, işine gitmek zorunda olanlar evden işe, işten eve lütfen! Kimi, neyden kimden koruyoruz? Benim bildiğim devlet kuraldır, kanundur. Yap der, yapacaksın. Rica ile minnet ile iş olmaz. Sandalyeleri çapraşık konuma getiriyoruz, yemekhanelerde veya konferans alanlarında bir metre aralık bırakarak oturuyoruz; fakat aynı tuzluğu kullanıyor veya aynı otobüste kıç kıça ilerliyoruz. Nasıl olacak bu iş, neyin önlemini alıyoruz bize söyler misin? Sen bizi öldürmeye niyetlenmişsen açık açık söyle de aldığımız önlemlerle kandırmayalım kendimizi. Çok üzgünüm çok, biz bu günleri görecek ülke değildik. Ey Gazi Ata'm Mustafa Kemal; biz bu hallere düşecek, bu rezil dönemleri yaşayacak millet mi olacaktık? Senin kurduğun düzenden, bilime sanata, edebiyata verdiğin değerden geriye hurafeler kaldı, bizi yönetenlerin acımasız balyozu kaldı, her gün başımıza başımıza iniyor...

Felaketler yakamızı bırakmadı yirmi yıldır. Ne bilim adamı yarattık ne edebiyatçı. Boş tenekeden adamları şişirdik durduk, televizyonlarda leş gibi suratlar, cahil adamların saçma sapan sözleriyle senelerdir oyalandık durduk. Faydalı hiçbir şeye imza atamadık, sadece kürsülere çıkıp millete palavra sattık, dalaverecilik oyunu oynadık. Politikanın pis ağlarıyla avlandık. Suçluyuz ATAM! Bu kafa yapılarından, bu berbat gidişattan bir halt olmayacağını hâlen kestiremeyenlerin ağır taşlarını yerinden oynatamadığımız için suçluyuz. Kimimiz evde duruyor kimimiz çaresizlikten sabahın köründe işine gidiyor. Herhangi bir vakada nereye tutunacak, kimden yardım talebinde bulunacak, vatandaşın sonu ne olacak belli değil. Kelimelerin, insanlığın, vefanın kazınıp dağılıp iflas ettiği günler yaşıyoruz. Yazıklar olsun ki yirmi yıldır aynı haksızlığa oy verenler; başımızı dardan kurtarmayanların patronlara sağladığı yeni ekonomik konforu bile göremeyecek kadar gözleri, algıları körelmiş durumda!

ATAM;
işçiler ölecek, yoksul ölecek! Deprem olacak, ölecek!
Savaş olacak, ölecek!
Sınırda, karakolda kınalı Mehmetler ölecek; lakin patronlar, politikacılar şöbiyet tadındaki yaşamlarını zevkle huzurla sürdürecek...
Senin efendi, üretken dediğin köylünün çoğusu da beleşe alıştı, köylerini terk etti, kimisi partili kimisi inşaatçı oldu, voleyi vurdu. Artık nicesi sırtlan, çakal, köpek sürüsüne dönmüş vaziyette, memleketin kanını emiyorlar. Geride kalan, senin bahsettiğin namuslu köylü kesim, üretmek istese de üretemiyor, teşvik yok, yardım yok. Yorganı yok ayağını uzatsın!...
Tuzumuz kuru ya evlere kapandık, yapboz oynuyoruz, camdan dışarı bakıp baharın gelişini seyrediyor, kendine dahi faydası olmayan bazı sosyal medya salaklarının ikazlarıyla kendimizi kandırıyoruz.
Ya tam önlem alacak, işçini yoksulunu koruyacak, yasaklarını radikal biçimde uygulayacaksın ya da kimseye nasihat vermeyeceksin. Aksi durumda ne gerektiği gibi virüsten korunmada başarı ne de bu zor günleri atlatmada sağlam psikolojilerimizle hayata uyum sağlayacağız...

Başımızdakiler patronları koruyor!! Hesaplar tutmuyor, çarşıya uymuyor. İki, iki daha beş(2+2=5) etti, farkında değiliz!


Engin Yeşilyurt
20 Mart 2020
Saat: 01.20