"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb."

İnsan, ölümün kaçınılmaz olduğunu anladığında ne düşünür acaba? Romanlardaki gibi bütün hayatı film şeridi gibi geçer mi gözlerinin önünden, yoksa olmayan umuda mı sarılır? O sonsuz beyazlığa üzerlerinde yazlık kıyafet, ayaklarında çarıkla gelen yavrular ölümü kucaklarken kim bilir neler geçti akıllarından? Ölümün kaçınılmaz olduğunu anladıklarında donmanın sonucu gelen uykuya yenildiklerinde… Varsa çocuklarını, ana babasını, sevgilisini mi? Kim bilir?

Sarıkamış faciası, yakın tarihimizin yürek yarasıdır. Ne zaman aklıma gelse burnumun direği sızlıyor benim, sadece 22 Aralık'ta değil. 

Adı vatan savunmasıydı; gerçekte ise bazılarına göre bir kahraman, bazılarına göre hayalperest bir komutanın strateji hatası yüzünden, doksan bin... 90 BİN asker, soğuktan donarak, açlık ve tifüsten şehit oldular, tek bir kurşun atamadan.

Benim bir sorum var: Yazlık kıyafetlerle doğuda en sert kış aylarının yaşandığı, yolun izin olmadığı, bir gecede metrelerce karın yağdığı, havanın -30 derece olduğu kış aylarında, askeri teçhizatsız olarak askeri oralara göndermek strateji hatası mıdır, yoksa tamamen kendi delice fikirlerinin esiri olan bir çılgının vereceği karar mıdır? Başka ne yapmış olursa olsun, bu hata tarih nezdinde affedilemez. O nedenledir ki, onca savaş görmüş bir milletin torunları olarak bugün hala Sarıkamış için göz yaşı döküyoruz.

Olay sadece 90 bin vatan evladının şehit olması değil, onları bile bile ölüme göndermedir. Çanakkale'de de yüzbinler şehit oldu, ama sonucunda bir zafer olduğu için, bugün göz yaşı dökmek yerine kutlamalar yapılıyor.

Olayın tarihsel sürecini değerlendirmeyi yansız değerlendirecek tarihçilere bırakmak, daha doğru olur.

Facia sonrasını ve daha da sonrasını düşündüğümüzde bitmez tükenmez yangın yıllarından geçmişiz.

Dedelerimiz ve anne babalarımız o bitip tükenmeyen savaş yıllarının gençleri ve çocukları olmuşlar. İstiklal Savaşı kazanmışlar, ekonomik ve kültürel savaş mücadelesi vererek Sarıkamış Şehitlerine, Çanakkale şehitlerine, "Ya İstiklal, ya ölüm" diyerek Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlara borçlarını ödemişler.

Üzerinden bir asır geçtiği halde Sarıkamış olayı hala tazeliğini koruyorsa, bu ülkeyi yönetenlerin de bundan ders alması gerekirdi değil mi? Alınmış mı peki? Benim okuduğum, gördüğüm ve takip ettiğim kadarıyla Atatürk'ten sonrasını bir türlü olduramamışlar.

Ne yazık ki Mustafa Kemal Atatürk'ün Kuvayi Milliye ruhuyla kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne 1938'den sonra layıkıyla sahip çıkılamamış.

10 yılda 15 milyon genç yaratıp, ülkeyi demir ağlarla örerek baştan yaratıp, sömürge mantığından kurtaranlardan bayrağı devralanlar, maalesef ki taşıyamamışlar o bayrağı.

Kurtuluş Savaşı'nda milletçe kabul etmediğimiz Amerikan Mandası'na, bir dönem siyasetçileri sessizce boyun eğdiklerinde olmuş ne olmuşsa, henüz dünyaya gelmediğimiz yıllarda...Sarıkamış Şehitlerinin, Çanakkale'ye dönmemek üzere gidenlerin, kemikleri sızlamıştır.

İşe, bir güneş gibi Anadolu'yu aydınlatan halkevlerini, köy enstitülerini, gerçekten öğretmen yetiştiren öğretmen okullarını geliştirmek yerine kapatmakla başlamışlar ki, kültürel çöküş hızlansın. Düşünmeyen, sorgulamayan nesiller, "Ben aydınlardan korkarım, cahilden zarar gelmez." diyenler çoğalsın.

Sonra darbe yılları… Kimi çocukluğumuzu kimi gençlik yıllarımızı heba eden, tanklar ve postalların demokrasiyi ezip geçtiği yıllar…

Derken, memleketi bir sente muhtaç edenler, "Benim memurum işini bilir." mantalitesiyle ülke yönetenler; yolsuzluğu, hırsızlığı meşrulaştıranlar, memleketi parsel parsel satanlar.

Bizim payımıza "bir dikili taş" düştü, şimdilik… Belki gün gelecek o bile satılacak.

Sarıkamış'ta 90 bin asker bunun için mi donarak hayatını kaybetmişti? Ya Çanakkale'de mezar taşları bile olmayan 15liler, mezun veremeyen okulların çocukları, bu vatanın evlatları Arap kültürüne boyun eğsin diye mi can verdiler?

"Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri
Siz toprak altında derin uykudayken,
Düşmanı çağırdılar, satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız
Kalkıp uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri mezardan çıkmanın vaktidir!"