​ Bazı dostlarımız kanal İstanbul projesinin hayal olarak kalacağını, çünkü her şey bir yana bu işin finansmanını sağlayacak bir ekonomimizin olmadığını söylüyor. Bazıları da kanalı, ABD'nin dayattığını iddia ederek akla yatkın sebepler ileri sürüyorlar. Bu iddialar, akşamdan sabaha hemen olacak iş değil ama ben de aynı endişeleri taşıyorum.

Yüzyıl kadar geriye gidecek olursak, Sevr planına göre İstanbul ve Çanakkale uluslararası bir statüye sahip olacak ve özel bir komisyon tarafından yönetilecekti. İlgili madde aynen şöyle: "Boğazlar, bütün ülkelerin gemilerine savaş zamanlarında dahi açık bulundurulacak ayrıca söz konusu boğazlar, on ülkeden oluşacak bir Avrupa komisyonu tarafından yönetilecek ve komisyonda TÜRK üye bulunmayacak" 

Sevr'in komisyonunda Türkler yoktu...

Sevr boyunduruğundan kurtulduktan sonra oturduğumuz Lozan masasında ise, Boğazlar Komisyonunun başkanının bir TÜRK olması kararlaştırılmıştır. O zamanın şartlarında komisyonun başına bir Türk'ün geçecek oluşu çok büyük bir diplomatik kazanımdır.

Zaman içinde değişen dengeler, soğuk savaş ve Sovyetlerin sıcak denizlere inme hamlesi, Batı ülkeleri ve ABD tarafından istenmediği için Boğazların kontrol ve yönetimi Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye'ye bırakılmıştır. İki kutuplu dünyanın soğuk savaşı, belki de boğazlar konusunda Türkiye için en iyi kazanım olmuştur. Sovyet gailesi de böylece bertaraf edilerek Rus donanması Türkiye'nin iznine tabi olmak kaydıyla Karadeniz'e hapsedilmiştir.

Montrö'ye göre Karadeniz'e kıyısı olmayan ülkelerin büyük askeri gemileri İstanbul boğazını geçip Karadeniz'e giremiyor. Yani kısacası dün Rusları Türkiye marifetiyle Akdeniz'e indirmeyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi, bugün ABD'yi Karadeniz'e sokmuyor. ABD, uzun yıllar Türk hükümetleri üzerinde baskı kurarak Montrö'yü değiştirmek için uğraştı fakat Rusya engelledi(Bizimkilere kalsa iki dakikada teslim ederdik). Amerikalıların, Montrö'yü delme veya değiştirme girişimlerine diren asker ve siyasetçilerimiz, çeşitli kumpaslarla gözden düşürüldü ve görevden atıldılar.

Ülkemize yeni getirilen yönetim sisteminde TBMM işlevsiz bırakıldı ve tek adamın ağzından çıkanlar anında kanun oluyor. Irak'a asker tezkeresinde TBMM duvarına çarpmış olan ABD, kanal projesi için hükümete baskı yapıyor olabilir.

Her şeye rağmen Montrö delinemeyince Amerikalıların, donanmayı, İstanbul'a yapılacak ve Montrö'ye tabi olmayacak bir kanaldan Karadeniz'e indirmeyi hesap ediyor olmaları mümkündür.

Güzel plan değil mi?

Hani atamız Fatih, Haliç'in girişinin kalın zincirlerle kapatıldığını görünce gemileri arka taraftan hem de karadan yürütüp Bizans'ın bağrına dalmıştı. İşte o gün bugündür İstanbul bizim.

Gerçi burada, "Montrö sözleşmesine tabi olan Çanakkale boğazını nasıl geçip gelecekler?" sorusu akla geliyor. Fakat burada Çanakkale'den çok İstanbul boğazı önem arz ediyor; çünkü Çanakkale sadece bize ait bir boğaz ve yine sadece bize ait olan Marmara denizine bağlanıyor. İstanbul boğazı ise Türkiye hariç, başta Rusya olmak üzere altı ülkenin daha kıyısı ve egemenlik hakkı olan Karadeniz'e açılıyor.

Marmara Denizi sadece bize ait bir iç deniz olduğundan, ayrıca NATO'ya bağlı olan Türk donanmasının merkezi Gölcük'te yerleşik olduğu için, NATO bayraklı diğer ülke ve ABD savaş gemileri Marmara'da her zaman varlar. Marmara Denizi'ne de Çanakkale boğazını geçerek giriyorlar.

Kısacası NATO üyesi oluşumuz, ABD için İstanbul Boğazının Karadeniz'e açılan yerine kadar maymuncuk vazifesi görüyor. Oradan itibaren Montrö'yü arkasına alan Rusya, ABD'nin karşısına dikildiği için film kopuyor.

Görüldüğü üzere NATO üyesi olduğumuz sürece, ABD için Çanakkale'yi geçmek hiç zor değil ve istedikleri gibi gelip geçiyorlar.

Her şey bir yana, Çanakkale boğazını geçmek için içimizden Amerikancı veya İngiliz muhibbi bir tek adam seçtirip ertesi gün özel bir kanun imzalatabilirler. Ama İstanbul boğazını geçmek için sadece bizim imzamız yetmez.

Şimdi, "ABD savaş gemileri ara sıra içeri giriyor meselâ Gürcü-Rus savaşında İstanbul Boğazı'nı geçip Karadeniz'e girmişti" diyebilirsiniz. Haklısınız ama o yine Montrö'ye göre izin verilen boyutlarda küçük ölçekli ve kısa süreli bir giriş idi. Donanma veya savaş gemisi değildi. Zaten Rus toplarının namlusunu görünce soluğu Kıbrıs açıklarında almıştı.

Yani ABD, şimdilik kapıdan kafasını uzatıp, "Bir arkadaşa bakıp çıkacağım" diyen vatandaş konumunda. Donanma, uçak gemisi ve ağır silahları İstanbul Boğazından geçirip Akdeniz'de yaptığı gibi yığınak yaparak sonsuza kadar yerleşemiyor. Montrö Boğazlar Sözleşmesi bu amacı engelliyor. Yapılacak olan kanal böyle bir kurala tabi olmayacağı için ABD donanması Karadeniz'i de Akdeniz'de olduğu gibi kendi gölü haline getirmesi muhtemeldir.

ABD donanmasının Montrö'nün ilgili maddesinin değişmesi sonucu veya sözleşmeye tabi olmayan yapay bir kanal üzerinden Karadeniz'e yerleşmesi Rusya'yı abluka atına alacağı gibi Türkiye'yi de abluka altına alacak ve özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi'nde ayrılıkçı hareketleri başlatarak Pontusculuğu canlandıracaktır. Sözleşmenin feshi zaten Sevr ve Lozan'daki Boğazlar Komisyonunun geri getirilip Türkiye'nin egemenliğinin yok olması demektir.

Birkaç yıl önce ABD ile gerilim yaşadığımızda iktidar medyasının, Akdeniz'deki ABD savaş gemilerinin ve deniz altılarının İzmir'i, Muğla'yı, Antalya'yı vurmak için konuşlanıp emir beklediklerini yazarak halktan destek almaya çalıştığını ne çabuk unuttuk.

Bir şekilde Karadeniz'e yerleşmiş ABD donanmasının yarın Samsun, Giresun, Trabzon'a yönelip vurmak için emir beklemeyeceğinden veya vurma tehdidi ile iktidardan ülkemizin aleyhine yeni tavizler koparmayacağının garantisi var mı?

Şimdi AKP hükümetinin, son yerel seçimlerde İBB seçimlerini kaybettiği için bu güne kadar İBB'ye bağlı olan kıyıların yönetimini, kurduğu özel bir komisyona bağlamasının gelecekte yapacağı olumsuz sonuçları iyi düşünmek lazım.

Siyasi hırs ve hazımsızlık sebebiyle yapılmış olan bu uygulama, Türkiye'nin ileri vadede uluslar arası arenada askeri ve ekonomik bakımdan güçsüz düştüğü zaman karşımıza çıkartılıp Boğazlar direk olarak elimizden alınabilir. İstinye sırtlarında İstanbul boğazını her açıdan kontrol etme imkânına sahip oldukça stratejik noktaya devasa bir kale gibi kurulan Amerikan Başkonsolosluğunu görünce her olumsuz ihtimali düşünüp en akılcı planları yapmak lazımdır. Çünkü zayıf düştüğümüzde, Boğazları Sevr benzeri bir madde ile elimizden alıp özel bir komisyonla yönetecek olanların komuta merkezi muhtemelen orada olacaktır.


16 Aralık 2019